Akademisyen Esra Akgemci, Latin Amerika’da son dönemde siyasetin ve toplumsal hareketlerin gelişiminde başat rol oynayan kadınlar ve Kolombiya’nın başkan yardımcılığına seçilen Francia Márquez üzerine yazdı.

Esra Akgemci / T24
“Herkes kendi ışığıyla ışıldar. Hiçbir alev öbürüne benzemez” diye anlatır, Uruguaylı yazar Eduardo Galeano. Kolombiya’nın Pasifik kıyılarında, çoğunlukla Afro-Kolombiyalıların yaşadığı yoksul kasabalardan birinde, gökyüzüne tırmanan ve insanların yukarıdan minik alevlere benzediğini söyleyen bir adamdır aslında bunları söyleyen. Kucaklaşmalar Kitabı’nda (Can, 1994) geçen bu anlatı şöyle devam eder:
“Kimi insanların alevi öyle durağandır ki rüzgârda bile dalgalanmaz, kimi insanlarınsa havayı kıvılcıma boğan çılgın alevleri vardır.”
O yoksul kasabalardan birinde doğan ve geçen hafta Kolombiya’daki başkanlık seçimlerinde başkan yardımcısı seçilen Francia Márquez de “çılgın alevleri” olanlardan. Üstelik henüz 13 yaşında, yaşadığı yerdeki Ovejas Nehri’ni ve nehri Salvajina hidroelektrik santraline bağlayacak projeden dolayı yerinden edilecek yerli ve köylülerin haklarını savunarak başlamış alevlerini saçmaya. Bugüne kadar da hiç sönmemiş ateşi. Hem de aldığı tehditlere, suikast girişimine ve üç çocuğuyla birlikte verdiği zorlu yaşam mücadelesine rağmen.
Linkteki videoda 15 yaşındaki Francia’yı, Kolombiya’nın güneybatısındaki Cauca bölgesinde, Yolombó kentinde yaşayan La Toma topluluğunun bir temsilcisi olarak dinliyoruz. Francia, 1986’da Salvajina barajının inşa edilmesinin olumsuz etkilerini anlatıyor ve dönemin hükümetinin yöre halkına tazminat ödemeyi kabul etmesine rağmen sorunlarının devam ettiğini söylüyor.
Bugün, ülkesindeki ilk Afro-Kolombiyalı başkan yardımcısı olmaya hazırlanan Francia Márquez, temizlikçilikten madenciliğe kadar birçok işte çalışmış, baraj yüzünden zorla yerlerinden edileceklerini öğrendiğinde hukuk okumaya karar vermiş ve hayatını çevre mücadelesine adamış, henüz 40 yaşında bir aktivist ve siyasetçi. Kendisini Kolombiya’nın dışlanmış kesimlerinin, “los nadies“ (hiç kimseler) olarak tanımladığı, adları bilinmeyen, yüzleri olmayan, sesleri duyulmayan yoksulların, ezilenlerin temsilcisi olarak görüyor.
Márquez’in “hiç kimseler”i, Galeano’nun Kucaklaşmalar Kitabı’ndaki anlatılardan birine dayanıyor:
“Hiç kimseler: Hiç kimselerin çocukları, hiçlerin sahipleri. Hiç kimseler, hiç kimsesizler, tavşan gibi kaçanlar, yaşarken ölenler. […] Dünya tarihinin sayfalarına değil de yerel gazetenin zabıta sayfasına geçenler. Canlarını alacak kurşuna bile değmeyen hiç kimseler.”
Márquez’le birlikte “hiç kimseler”in Kolombiya’nın başkanlık sarayı La Casa de Nariño’ya çıkması, dünya tarihinin sayfalarına geçti bile. Hem de sömürgeci yayılmayı meşrulaştıran Avrupa merkezli tarihin değil, sömürgeleştirilenlerin yazacağı yepyeni bir tarihin sayfalarına…
Latin Amerika’nın direnen kadınları
Kolombiya’daki sosyal ve ekonomik dışlanmanın vardığı boyutları, özellikle de kadınların dışlanmasının yol açtığı sorunları ortaya koyabilecek yeni bir söylem oluşturmaya çalışan Francia Márquez’in Eduardo Galeano’dan ilham alması tesadüf değil. “Ezilenlerin yazarı” olarak bilenen Galeano, kendi ifadesiyle, matadora karşı “boğanın tarafında” olanlardan.
Kolombiya, tarihsel olarak her zaman matadorların iktidarda olduğu bir ülkeydi. 19 Haziran’daki başkanlık seçimlerinin ikinci turunda, eski bir gerilla olan Gustavo Petro’nun devlet başkanı seçilmesiyle, Kolombiya’da ilk kez “boğaların tarafı” kazandı. Petro ve Márquez liderliğindeki sol koalisyonun (Pacto Histórico/Tarihi İttifak) kazanmasının ne kadar zor olduğunu bir önceki yazımda[2] belirtmiştim. Bugünkü yazımda ise bu zorlu seçimin sadece Gustavo Petro’nun değil Francia Márquez’in de zaferi olduğunu vurgulamak istedim.
Latin Amerika’da kadınlar son dönemde siyasetin ve toplumsal hareketlerin gelişiminde başat rol oynuyorlar. Özellikle son otuz yılda on iki ülkede (Arjantin, Bolivya, Brezilya, Dominik Cumhuriyeti, Ekvador, Guyana, Honduras, Kosta Rika, Meksika, Panama, Paraguay, Peru ve Uruguay) kabul edilen toplumsal cinsiyet kotaları sayesinde Latin Amerika, kadınların siyasette en yüksek temsil oranına sahip olduğu bölge haline geldi.
Yazının devamına buradan ulaşabilirsiniz.