LGBTİ+ bireylerin babaları, çocuklarının cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerini öğrenme süreçlerini, kabullenişlerini ve beraber kurdukları örgütlü mücadeleyi Psychologies Türkiye’den Zeynep Erekli’ye anlattı.
Zeynep Erekli / Psychologies Türkiye
Aileye açılma ya da yaygın tabirle “dolaptan çıkma” hikâyeleri, LGBTİ+ bireylerin kişisel tarihlerinde önemli yer tutuyor. Babalar, ataerkil kodlar yüklenmiş oldukları için başta olumsuz tepkiler gösterebiliyor. Ancak zihinlerdeki kalıplar kırılınca, babalar da gökkuşağının altındaki dünyada herkesin eşit ve onurlu bir yeri olması için çalışmaya başlıyor.
“Güzel bir arkadaşlık yaşadın. Belki arkadaşlıktan da öte bir şey. Ve sana imreniyorum. Benim yerimde olan babaların çoğu her şeyin geçip gitmesini diler, yahut oğulları tekrar ayaklarının üzerine basar hale gelsin diye dua eder. Ama ben öyle bir baba değilim. Acın varsa tedavi et ve bir alev varsa üfleyip de söndürme, ona karşı sert davranma… Hayatını nasıl yaşayacağın sadece seni ilgilendirir. Fakat unutma, yüreklerimiz ve bedenlerimiz bize sadece bir kez için verilmiştir.”
Çağdaş edebiyatın önemli isimlerinden romancı ve deneme yazarı André Aciman, “Adınla Çağır Beni” adlı ilk ve çok ses getiren romanında bir eşcinsel aşk öyküsü anlatır. Hikâyenin kahramanlarından 17 yaşındaki Elio, romanın sonlarına doğru, kalbinde buruk bir acıyla babasının yanına oturur. Babası, Elio’nun ona açmadığı gerçeğini bildiğini ve oğlunun yanında olduğunu yukardaki sözlerle ifade eder. Ebeveynler ve çocuklar… Ebeveynlerin hayallerinde çizdikleri çocuklar ve o çocukların gerçekte oldukları kişiler. “Anne-babalık, bilmediğiniz bir memlekette yol bulmaktır” diyor Prof. Dr. Selçuk Şirin. Her anne-baba çocuğunun sağlıklı, mutlu ve hayatta başarılı bir birey olmasını ümit eder ve bu yolda kendi doğrularını işe koşar. Ancak hiçbir konuda tek bir doğru olmadığı gibi büyümek ve kişilik oluşturmak oldukça meşakkatli ve herkes için özel süreçler barındırıyor. Özellikle konu cinsellik, cinsiyet kimlikleri ve cinsel yönelimler olunca, bu süreçler daha da kendine has zorluklara sahip olabiliyor. Kişinin kendini hangi cinsiyette tanımladığı ve başkaları tarafından nasıl tanımlanmak istediği (cinsiyet kimliği), fiziksel ve duygusal olarak kime karşı çekim hissettiği (cinsel yönelim), sahip olduğu cinsel organla tanımlanamaz ve dokunulmaz olması gereken haklardır. Ne var ki cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim temelli ayrımcılığa karşı yeterli yasal korumanın bulunmaması, dünyanın her bölgesinde her yaştan LGBTİ+ (lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks, bu tanımların dışında yönelimleri olan veya kendini herhangi bir cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimle tanımlamayan kişiler) bireyi insan hakları ihlallerine maruz bırakıyor. İnsanları kadın ve erkek olarak ikiye ayıran, cinsel ilişkilerin sadece karşıt cinsiyetlere sahip kişiler arasında olabileceğini ve her cinsiyetin kendine ait rolleri olduğunu iddia eden kalıp düşünceler çekirdek aileden filizlenmeye başlıyor. Kültürel ve politik açıdan özgürlükçü değerleri benimsemiş ailelerin bile önyargıları ve olumsuz tepkileri olabiliyor. Bu sebeple LGBTİ+ bireylerin kişisel tarihlerinde ailelerine açılma ya da yaygın tabirle “dolaptan çıkma” hikâyeleri önemli yer tutuyor.
Gerçekle yüzleşmede ailenin tavrı
“Çocuklar dolaptan çıkar, aileleri dolaba girer” diye bir söz var. Çocuklarının LGBTİ+ olduğunu öğrenen ailelerde duygular geniş bir yelpazede değişiklik gösterebiliyor. Çoğunlukla ilk görülen tepki inkâr oluyor. Yakınını kaybeden birinin yaşadığı yas sürecinde olduğu gibi, aile en başta inkâr edebiliyor ya da bu süreçte çocuğu alıp doktor doktor gezdirebiliyor. Öfke, birilerini suçlama ve hatta kendini suçlama da sık karşılaşılan tepkiler arasında. Bunu sonunda çoğunlukla kabullenme izliyor. Kabullenmeye giden yol elbette herkes için farklı, yaşananlarda ailenin eğitim düzeyi, toplum, muhafazakârlık düzeyi gibi faktörler etkili oluyor. Ne yazık ki kabul edemeyen de oldukça fazla. Bir de kalıplaşmış roller var. Heteronormatif ve dolayısıyla ataerkil aile yapısında baba otorite figürüdür; sınır koyan, kuralları belirleyen… Bu anlamda babanın onayına ya da iznine fazlaca önem atfedilebiliyor. Olanları anne bilse bile babaya söylemekten imtina edebiliyor. Herkes bilse de baba bilmeyince, gerçekler konuşulabilir hale gelemiyor, istenen aile desteği sağlanamıyor. LGBTİ+ aile örgütlerinde de genellikle annelerin sayısı babalara göre daha fazla. Babaların da anneler kadar aktif olduğu kuruluşlardan biri, 2008 yılında kurulan LİSTAG. Çocuklarının, yakınlarının LGBTİ+ olması dolayısıyla yaşadıkları zorlukları ve deneyimlerini paylaşma ihtiyacı duyan ailelerin birbirlerine destek olma amacıyla bir araya gelmesiyle çalışmalarını sürdürüyor. LİSTAG, İstanbul’da CETAD’dan (Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği) gönüllü psikiyatrların ve psikologların desteğiyle düzenli olarak bilgilendirme ve paylaşım toplantıları düzenliyor. Buna ek olarak, Ankara ve İzmir Aile Grupları da CETAD eğitimi almış uzmanlar eşliğinde toplantılar gerçekleştiriyor. CETAD yönetim kurulu üyelerinden, psikiyatr Ender Cesur, çocuğunun LGBTİ+ olduğunu öğrenen babaların tepkilerini şöyle ifade ediyor: “Babalar, toplumsal normları meşrulaştırmak ve bunda etkili olabilecek sosyal ilişkileri yeniden üretmek için kurgulanmış bir dizi erkeksi davranış ve inancı sürdürme gayretinde olabiliyorlar. Kişiye ya da kültüre göre değişebilse de ‘erkeksi’ olanı korumakla ilgili yaklaşımlar daha katı olduğundan, erkek eşcinsellerin ya da trans kadınların babaları çocuklarını kabullenmekte daha fazla güçlük yaşayabilirler. Bu yüzden babalar çocuklarının kimliğini kabul etmeyebilir, yok sayabilir, reddedebilir. LGBTİ+ kişilerin maruz bırakıldıkları şiddetin büyük bir kısmının aileden geldiğini çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla hem babalarla hem de ailenin geri kalan diğer üyeleriyle çalışırken, en başta sakinleştirmeye özen göstermek lazım. Ailenin ihtiyaçlarını ve hissettiklerini görmek, bunları beraber anlamaya çalışmak, empatik bir dil kullanmak ve zaman tanımak gerekiyor. Durumun normalize edilmesi bir seansta olmayabilir. ‘Sizin çocuğunuz eşcinsel ve bu değişmeyecek’ gibi bir bilgiyi babalar hemen kabul etmeyebilir. Sabırlı olmak ve aslında çocuklarının değişmediğini, aynı kişi olduğunu ama değişenin belki beklentiler olduğunu ve bunlarla nasıl baş edebileceklerini aileyle çalışmak lazım.”
Paylaşımlar
“Siz çocuğunuzun arkasında dimdik durduktan sonra toplum hiçbir şey yapamaz”
Zeki Yalçınoğlu, 53, kadın hastalıkları ve doğum uzmanı
“Çocuğum ortaokul 2. sınıftaydı. Bir gün arabayla gezerken, ‘Baba, ben kendimi erkek gibi hissediyorum’ dedi. Döndüm, ‘Ben seni pek erkeğe benzetemedim, saçların uzun falan… Sen biraz feministsin, acaba ondan mı öyle geliyor sana?’ dedim. Öylesine bir muhabbetti ama tabii ki siz baba olarak o muhabbeti unutmuyorsunuz. Lise çağına geldiğinde, İstanbul Alman Lisesi’ni kazandı ve biz de ailece Denizli’den İstanbul’a taşındık. Lisenin ilk senesinin sonuna doğru çok ciddi bir zayıflama süreci yaşadı; anoreksiya nervoza tanısı kondu. Cerrahpaşa’da psikiyatra götürdük. Açıkcası cinsel yönelim veya cinsiyet kimliğiyle ilgili bir sıkıntı olabileceğini tahmin ediyorduk ama belki de İstanbul’a taşınma, yeni bir liseye başlama stresi yüzünden olabilir diye düşündük. Anoreksi kısmen çözüldü ama bu kez bulimia başladı. Bir buçuk yıla yakın bu yeme bozukluğuyla uğraştık. Bu sürecin sonunda bir gün bize biseksüel olduğunu açıkladı ve Lambdaistanbul’dan bahsetti. O dönemde LGBTİ+ haklarıyla uğraşan en aktif sivil toplum örgütüydü.
Eşimle gittik Lambda’ya, insanlarla tanıştık, bilgi sahibi olduk. Birkaç aylık sürenin sonunda ‘Ben erkeğim, transım’ demeye başladı. Çapa’da Dr. Şahika Yüksel’e başvurduk, o terapi grubuna aldı, bire bir görüşmeler yaptı. Bir süre ilaç kullandı, testosteron başladı ve transseksüel oldu. Bu süre içinde hayatı normale döndü, okul başarısı iyileşti. İlk fırsatta göğüslerini opere ettirdik. Liseyi bitirdi, Almanya’da lisans eğitimi aldı, şimdi Berlin’de yüksek lisansını bitiriyor. Eşim ve ben hekim olduğumuz için, bu konulara hiçbir zaman bir önyargı beslememiştik, herkesi olduğu gibi kabul ederiz. Bence insanın çocuğunu kabul süreci diye bir şey de olmamalı, doğduğu anda kabul edersiniz çocuğunuzu. Cinsel yönelimi ya da cinsiyet kimliği de onun özel hayatı, sizi ilgilendirmiyor. Katil olmuyor, çevresine zarar vermiyor. Siz çocuğunuzu iyi insan olarak yetiştirdiniz mi? Doğaya, insanlara, hayvanlara saygılı mı, iyi niyetli mi? Bunlar önemli. Ve cinsiyet değiştirdiğinde, bunlar değişmiyor. Kimin ne dediği umurumuzda olmadı. Benim çocuğumla ilgili sıkıntısı olan varsa, benim hayatımdan çıkacak demektir. Siz çocuğunuzun yanında dimdik durunca, insanlar da ona göre davranıyor. Siz çocuğunuza kararları yüzünden eziyet ederseniz, toplum da ona eziyet ediyor. LGBTİ+ haklarıyla ilgili aktivitem sürüyor. Şu anda Denizli’de bir özel hastanenin çatısı altında Denizli’deki trans bireylerin dönüşüm süreçlerine yardım ediyorum. Denizli BM’nin bir projesiyle özellikle İranlı LGBTİ+ bireyler için sığınak oluşturuyor, Türk ve İranlı transları hormon tedavilerine başlatıyor, tedavi süreçlerini takip ediyor, grup olarak onları takip ediyorum. Trans bireylere pozitif ayrımcılık yapıyorum da diyebiliriz.”
Yazının devamına buradan ulaşabilirsiniz.