Güncel başlıkları feminist bakışla gözden geçirmek isteyenler için, Yükselt SES’ini! Podcast’in yeni bölümü yayında.

Yükselt SESini Podcast’te bu hafta, İran’da Mahsa Amini’nin ölümünün birinci yıl dönümünde, Mahsa Amini İçin Dayanışma seslerine yer verdik.
Konu özgürlüklere ve başörtüsüne gelince, bizim ülkemizdeki durumu da kısaca değerlendirdik.
Bir yanda devlet onayıyla LGBTİ+ karşıtı gösteri düzenlenirken, bir yanda yaşamı kutlamak için bir araya gelen aktivistleri anlattık.
Pınar Selek’in 29 Eylül’deki duruşmasından önce duygularına SES verdik.
Bölümü YouTube’da dinlemek için:
Haftanın kadın gündemini sunduğumuz Yükselt SESini podcast’e hoşgeldiniz.
Ben Duygu İslamoğlu, her Cuma olduğu gibi bugün de SES Eşitlik Adalet Kadın Platformu ile birlikte hazırladığımız gündemden başlıkları paylaşacağım, gündemimiz bugün dolu dolu.
Bu hafta Türkiye’deki ve dünyadaki gündemi gözden geçirirken en çok gözümüze takılan, esitlikadaletkadin.org’ta da yer verdiğimiz, üzerinde düşündüğümüz konulardan haber vereceğim yine: İran’daki protestolar bir yılını doldurdu, bu süreçte nelerin değiştiğinden söz edeceğiz biraz. İran’ı konuşurken bir şekilde konu ülkemize de geliyor tabii ki, bizde başörtüsü tartışmaları bu denli aktif olmasa da, ülke gündeminde de konuyla alakalı bazı detaylar var. LGBTİ+ karşıtı gösterilerden, Pınar Selek davasından ve ülkedeki vaziyetimizden de bazı haberlerimiz olacak.
Güncel başlıkları toplumsal cinsiyet bakışıyla gözden geçirmek için, dinlemeye devam edin.

İran ve Mahsa Amini İçin Dayanışma
İran’ın başkenti Tahran’da geçtiğimiz yıl, başörtüsü takmadığı için gözaltına alınan ve kısa süre sonra, polis gözetimi altında ölen 22 yaşındaki Jina Mahsa Amini, ülkede büyük bir toplumsal hareketin fitilini ateşlemişti. Amini’nin ölümüyle başlayan bu hareket, başta Sakkız olmak üzere İran’ın birçok şehrinde genç kadınların sokaklara dökülmesiyle de devam etti.
İranlı kadınların bu özgürlük talebine Tahran yönetimi çok sert tepki gösterdi. İnsan hakları örgütleri, Mahsa Amini için dayanışma protestolarının bedeli olarak en az 527 kişinin öldüğünü ve yüzlerce kişinin hala gözaltında olduğunu belirtiyor.
İnsan hakları aktivisti Şiva Nazar Ahari, başörtüsü zorunluluğunun artık daha fazla kişi tarafından sorgulandığına da dikkat çekmiş, DW’nin haberinde İran hükümetinin, yeni yasaları kullanarak İslamî kıyafet kurallarını daha da sıkılaştırmaya çalıştığı belirtiliyor.
Jina Mahsa Amini’nin trajik ölümünden bir yıl sonra, zorunlu başörtüsü yasasına dair tartışmalar sürerken, İran’da güvenlik önlemleri artırılmış durumda. Ahlak polisi yeniden görevde ve başörtüsü ihlallerine karşı yeni yasal düzenlemeler getiriliyor.
Sosyolog Hewjîn Beqalî, Mahsa Amini için dayanışma eylemlerinin İran toplumunda neleri değiştirdiğini değerlendirmiş; Bianet’te yayınlanan haberde Beqalî diyor ki, “İran halkının talebi artık sadece hükümetin değişmesi değil, tam anlamıyla bir “devrim””.
İran’da yaşanan bu dramatik olayların ve tepkilerin arka planında, başörtüsü zorunluluğunun siyasal İslam’ın sembolü olduğunu ve kadınların bu sembolü reddettiğini vurgulayan Beqalî, yeni yasalarla kadınların daha da fazla hak kaybına uğrayabileceğinin de altını çizmiş.
16 Eylül’de, Jina Mahsa Amini’nin ölüm yıldönümünde ülkemizde de kadınlar sesini yükseltti, Kadıköy’de toplanan kadınlar “Mahsa Jîna Amini için her yerde özgürlüğü örüyoruz” dediler.
Polisin İranlıları alana almadığı öğrenildi, Farsça yazılı dövizler de Kadıköy’deki eylemde, içeri sokulmadı.
Başörtüsü Sorunu
Bizim ülkemizde “Başörtüsü Sorunu” denildiğinde, İran’daki gibi başörtüsü zorunluluğundan kaynaklanan zorluklar değil, başörtülü kadınların karşılaştığı sorunlar geliyor aklımıza.
Akademisyen Fatma Bostan Ünsal, Gazete Duvar’ın haberinde şunları söylemişti:
“Her ne kadar şu anda başörtüsüne yönelik bir yasaklama olmasa da, muhafazakar kesim bu konuyla ilgili bir travma yaşadığı için tedirgin; her an, durumun eskisine dönebileceğini, özellikle de bir iktidar değişimi sonrasında durumun tersine dönüşebileceği kaygısı içerisinde.”
Başörtüsü sorunu sadece muhafazakar kesimin kaygılarından oluşmuyor elbette ki, bir kadın hakları sorunu olarak ele aldığımızda da, Gazete Duvar Yazar Berrin Sönmez’in sözleri durumu şöyle açıklıyor:
“Başörtüsü sorununun bittiği gibi bir zan aslında başörtüsü karşıtlığını doğrudan doğruya, başlı başına besleyen bir zan; çünkü bitmedi. Hala son derece kırılgan. Başörtülü kadınların terapist olamayacağını, PDR’ci olamayacağını söyleyen bunu mesleki etik açısından değerlendiren bir uzman vardı çok yakın zamanda. Bu, sorunun hala devam ettiğini gösteren canlı bir örnek.”
Bir yandan kutsal aile kavramı tartışılırken, bir yandan ailelerinin içine sıkışıp kalmış genç insanlardan söz ediyoruz. Bu tartışmalar sürerken, bir yanda da muhafazakar kesimin aile değerlerini koruma adı altında, LGBTİ+ topluluğuna nefret saçtığına şahit oluyoruz.
“Büyük Aile Buluşması” ve Hayat Buluşması
Saraçhane’de “Büyük Aile Platformu” adını taşıyan bir grup, LGBTİ+ karşıtı bir miting düzenledi.
Çeşitli topluluk ve derneklerin bir araya gelerek oluşturduğu platform, Batı’dan Türkiye’ye gelen bir “LGBTİ+ propagandası” olduğunu iddia ediyor. Geçen yıl da benzer mitingler düzenlenmişti ancak bu yılki Aile Buluşması’nın dikkat çeken yanı, RTÜK onaylı kamu spotlarıyla bu yürüyüşün desteklenmesi oldu.
İnsan hakları savunucuları bu duruma tepkili ve “devlet eliyle nefret suçu işleniyor” diyorlar.
Büyük Aile Buluşması’na katılanların seslerine de yer verelim istiyorum, geçtiğimiz günlerde Nevşin Mengü paylaşmıştı, muhafazakar kesim arasında dezenformasyon ve yanlış bilgiler o kadar yaygın ki, eyleme katılanlardan biri bankaların sözleşmelerinde bile LGBT propagandası yapıldığını iddia ediyordu:
Büyük Aile Platformu’nun LGBTİ+ karşıtı buluşması sürerken, eşzamanlı olarak bir de “Büyük Hayat Buluşması” gerçekleştirildi. Çok sayıda LGBTİ+ örgütünün destek verdiği ve birçok uzmanın katıldığı canlı yayınlarla beslenen etkinlik, online olarak on binlerce kişiye erişti.
İstanbul Saraçhane’deki “Büyük Aile Buluşması”na bir tepki olarak, “Büyük Hayat Buluşması” Kaos GL’nin YouTube kanalında gerçekleşti. Özel bir canlı yayındı bu ve pek çok sivil toplum örgütü, gazeteci, yazar ve milletvekili katılım gösterdi.
Sevda Karaca, LGBTİ+ karşıtlığının toplumda nasıl bir karşılık bulduğuna dikkat çekti. Psikiyatr Nezaket Kaya, “LGBTİ olmak bir hastalık değildir” dedi. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, LGBTİ’ler için oluşturulan korku iklimine dikkat çekti. Ve bu canlı yayın, nefret söylemine karşı duranların bir araya gelerek gösterdiği dayanışmanın önemli bir örneği oldu.
Büyük Aile Buluşması’ndaki pankartlar, LGBTİ+ topluluğunun aile yapısını bozduğu mesajı da yer alıyordu, Büyük Hayat Buluşması yayınına katılan LİSTAG temsilcisi Tülay Savaş, konuyla ilgili Yıldız Tar’a şunları söyledi:
“Ben çocuğu LGBTİ+ şemsiyesinden biri olan bir anneyim. Aileyi yıkmak bir yana, bizler çocuklarımızı yaşatmaya çalışıyoruz, bu toplumda sadece yaşatmak, mutlu etmek, onların onurlu ve iyi bir vatandaş olarak yaşamasını sağlamaya çalışıyoruz, bütün aileler bunu ister zaten. Çocuklarımız varoluşlarıyla bu toplumda yer alıyorlar, eşit yurttaşlar, onları koşulsuz seviyoruz, diğer ailelerin de koşulsuz sevmesi ve desteklemesi için bu derneği devam ettiriyoruz. Aileyi yok etmek gibi bir şey değil, tam tersine, sevgi dolu aileleriz, iyi, güzel aileleriz biz.”
Büyük Hayat Buluşması’ndaki canlı yayını yürüten Yıldız Tar’ın veda sözleriyle, bu anlamlı etkinliğin hikayesini tamamlayalım. Yayının tamamını izlemenizi mutlaka öneririm, podcastin açıklama kısmında yayının linkini de ekliyoruz:
“Üzülme bir tanem, senin de bir gün bayramın gelecek. Üzülmeyin lubunyalar, hepimizin bayramı gelecek ve o gün hep beraber sokaklarda da birlikte yürüyeceğiz. Unutmayın, her şeyden büyük hayat var ve biz hayatın ta kendisiyiz.”
Pınar Selek Duruşması 29 Eylül’de
Sosyolog Pınar Selek’in yeniden yargılandığı davanın ikinci duruşması 29 Eylül, saat 14:00’te İstanbul Adliyesindeki İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek ve hepimiz, orada olacağız.
Pınar Selek Twitter’daki paylaşımında, “29 Eylül saat 14.00’de lütfen İstanbul’da dayanışma çemberinin bir parçası olun. Size, her birinize ihtiyacım var” diye yazmıştı.
Duruşmayı izlemek üzere yurt dışından aralarında belediye başkanları, milletvekilleri, hak savunucuları, akademisyenler ve yayıncıların da bulunduğu kalabalık bir heyet, İstanbul’a geliyor, biz de kadın örgütleri ve aktivistlerle birlikte SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği olarak orada, Pınar Selek’in yanında olacağız.
Pınar Selek’in yıllardır, tam 25 yıldır kimsenin anlam veremediği şekilde süren davasını takip eden bir platform da var, “Hala Tanığız Platformu” – buradan da bir mesaj yayınlanmıştı, “25 yıllık Pınar Selek davası yakın tarihin iktidarlarla değişmeyen devlet siyasetinin de kanıtıdır” denilmişti. Hala Tanığız Platformu, 29 Eylül’de tüm destekçilere çağrıda bulunuyor.
Peki ne olmuştu?
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 1998’de Mısır Çarşısı’nda 7 kişinin öldüğü, 127 kişinin de yaralandığı patlamaya ilişkin davada, sanıklar sosyolog Pınar Selek ve Abdülmecit Öztürk hakkında verilen beraat kararlarını Haziran 2022’de dördüncü kez bozmuştu.
Yirmi beş yıldır bitmeyen bir adalet mücadelesine dönen davada Pınar Selek, dört kez beraat etti fakat, Selek için 31 Mart’ta görülen son duruşmada mahkeme Selek hakkındaki gıyabi tutuklama ve Fransa’dan iadesi kararını tekrar etti. Pınar Selek hala Fransa’da, ülkesine gelemiyor ama hem orada, hem de Türkiye’de onu destekleyen herkese şöyle sesleniyor:
“Direnirken, bir yandan da tabii ki kolay değil, uzaktan davulun sesi hoş gelir, akıl sağlığımı korumaya çalışıyorum. Bana dayatılan filmin aktristi olmayı reddediyorum. Bu film kötü yapılmış bir bilim kurgu filmi. 25 yıldır sadece bana değil, kız kardeşime, babama dayatılan bir film. Aynı zamanda dostlarıma ve ülkemize dayatılan o kötü filmin de bir parçası. Ben bu yüzden diyorum ki, en önemli direnmek yaratmaktır.
Ve ne yapıyorum? Sadece bu filmde oynamayı reddetmiyorum, aynı zamanda yeni filmler çeviriyorum. Yazılarımla ve araştırmalarımla, mücadelemle. Bu da benim açımdan bir anlamda nanik yapmak anlamına geliyor bütün bunlara. Sizlerle birlikte olduğumuzu hissettiğim sürece ve sevgimizin, dostluğumuzun, birbirimizi anlamamızın, akıl gücümüzün sınırları, mesafeleri aştığını gördüğümüz sürece yaşama ve direnme gücünde hissediyorum. Çok teşekkür ederim hepinize. Gerçekten, iyi ki varsınız.”
Sonbahar geldi, geliyor. 23 Eylül de sonbahar ekinoksu, gece ile gündüz eşitlenecek, sonra da günler kısalmaya başlayacak. Bu yaz son 53 yılın en sıcak ikinci Ağustosunu atlattık, sıcaklık rekorları kırıldı ama şimdi her şey biraz daha soğumaya başladı gibi.
Hepimiz için güzel bir mevsim geçişi olsun.
Haftaya Cuma yeniden, haftanın kadın gündemini aktarmak üzere burada olacağız. Bizi Spotify ve YouTube’da takip etmeyi unutmayın, Instagram üzerinden de bize kolaylıkla ulaşabileceğinizi, aklınıza takılanları yazabileceğinizi hatırlatalım.
Hoşçakalın.