İrlanda’nın ilk kadın Cumhurbaşkanı Mary Robinson, tarihsel olarak BM İklim Değişikliği Konferanslarında toplumsal cinsiyete dayalı iklim eylemine yönelik yaklaşımın nasıl bir gelişme gösterdiğini ve bu eylem süreçlerinin kadınları merkeze almasını sağlamak için neler yapılması gerektiğini mercek altına alıyor.

* Çeviri: SES Eşitlik, Adalet, Kadın Platformu
Mary Robinson // The Irish Times
COP27 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nın kapanışından sadece birkaç gün sonra, sonucu ışık ve gölgelerin zıtlığı olarak tanımlayabiliriz. İklimle ilgili felaketlerin yıkıcı etkilerine karşılık olarak “kayıp ve zarar” için özel bir fonun kurulması, zorlukla mücadele edilen bir umut ışığı oldu.
Ancak şu anda gördüğümüz kayıp ve zararlar, iklim krizinin en kötü etkilerini hafifletmek için gereken acil önlemleri almadığımız takdirde başımıza geleceklerin sadece bir habercisi. COP27 sonuç bildirgesinde fosil yakıtların aşamalı olarak kullanımdan kaldırılması gerektiğine dair bir ifadenin yer almaması büyük bir endişe kaynağı. Emisyonları 2030’dan önce yüzde 43 oranında azaltmalı ve 2050’ye kadar net sıfıra ulaşmalıyız, ancak en büyük emisyon sahipleri bu kritik dönüm noktalarına ulaşmak için gerekenleri yapmıyor. İklim krizi konusundaki atalet devam ederse, ülkelerin haritadan silindiğini ve diğerlerinin giderek daha şiddetli hava olaylarıyla karşı karşıya kaldığını göreceğiz. Bu krizin en büyük adaletsizliklerinden biri, iklim değişikliğinden en çok etkilenen toplulukların büyük çoğunluğunun, halihazırda bir dizi başka dezavantajla yaşayan topluluklar olmasıdır.
İklim adaleti konusunu ele alırken, iklim krizinin çok yönlü olduğunu ve diğer yerleşik eşitsizlikleri daha da kötüleştirdiğini kabul etmeliyiz. “İklim krizi toplumsal cinsiyet açısından nötr değildir” ifadesi, son yıllarda iklim ve kadın hakları alanlarında, kadınların ve kız çocuklarının yaşadığı benzeri görülmemiş etkiyi kabul eden bir mantra haline geldi. İklim değişikliği kadınların geçim kaynakları, sağlıkları ve güvenlikleri için gerçek bir tehdit oluşturuyor. Dünyanın pek çok yerinde yakıt, su ve gıda güvenliği büyük ölçüde kadınların ve kız çocuklarının faaliyetlerine ve erişimine bağlı. Aynı zamanda kadınlar sadece mağdur olarak görülmemeli – onlar çiftçiler, girişimciler ve doğal kaynakların koruyucuları olduğu kadar gençlerin ve yaşlıların da bakıcılarıdır. Kadınlar aynı zamanda iklim krizi karşısında çözüm bulma ve dayanıklılık oluşturma konusunda yenilikçilerdir.
Toplumsal cinsiyete dayalı adil iklim eylemine yönelik tutarlı ve proaktif bir yaklaşım, COP [Taraflar Konferansı] müzakerelerinin önemli bir bileşeni olmalıdır. COP27’de, toplumsal cinsiyet eşitliğinin her düzeyde iklim eylemine tam olarak entegre edilmesini sağlamaya yönelik nihai sonuç da hem ışık hem de gölge durumundadır.
Peru’nın Lima kentinde düzenlenen COP20 sırasında, konferansın resmi bir kararıyla ilk toplumsal cinsiyet çalışma programı oluşturuldu. Karar, toplumsal cinsiyete duyarlı iklim politikası ve eylem çağrısında bulundu ve üç yıl sonra, COP23’te bir Toplumsal Cinsiyet Eylem Planı oluşturuldu. Madrid’deki COP25’te ise ilerleme gözden geçirildi ve Glasgow’daki COP26’da tüm taraflar planın güçlendirilmiş uygulamasını kabul etti. Kadın, toplumsal cinsiyet ve iklim adaletine ilişkin çok taraflı gündemin ilerletilmesi, tarihsel olarak hükümetler arası müzakerelerde resmi bir alan tanınması ile sivil toplum, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın hakları hareketinin etkin katılımının bir kombinasyonu olmuştur.
Bu çabalara rağmen, iklim ve toplumsal cinsiyetle ilgili kararlarda kaydedilen ilerleme büyük ölçüde yetersiz kalmaktadır: BM İklim Sözleşmesi kapsamında oluşturulan organlarda kadınların yetersiz temsili devam etmektedir; toplumsal cinsiyete göre ayrıştırılmış iklim verilerindeki yetersizlik büyük bir hayalkırıklığı olmakla birlikte ayrıca toplumsal cinsiyet ve iklim bütçeleme, finansman ve kapasite geliştirme konularında da gelişme oldukça azdır.
COP27’de, Toplumsal Cinsiyet Eylem Planı konusunda kaydedilen ilerlemeye ilişkin müzakereler gergin geçti. Mısır’ın Şarm El Şeyh kentinde, toplumsal cinsiyete duyarlı iklim eylemi ile düşük karbonlu ekonomilere adil geçiş arasındaki açık bağlantı konusunda bazı ilerlemeler kaydedildi. Nihai metin, iklimle ilgili müzakerelerde ve karar alma süreçlerinde cinsiyete göre ayrıştırılmış verilere ve daha fazla cinsiyet eşitliğine ihtiyaç duyulduğu çağrısında bulunuyor. Ancak diğer taraftan konferans, planın uygulanması için bütçe gerekliliklerini sadece “not ediyor.” Uygulama araçları söz konusu olduğunda, kararın esnekliği ve bağlayıcılığı yok.
The Elders’ın Başkanı ve Global Women Leaders Voices for Change and Inclusion’ın bir üyesi olarak, iklim eylemi ve çözümlerinin kadınları merkeze almasını sağlamak için somut ve acil eylemler gerçekleştirilmesi gerektiğine kuvvetle inanıyorum:
- İklim müzakerelerinin ulusal delegasyonlarında ve iklimle ilgili diğer tüm kamu, özel sektör ve sivil toplum odaklı süreç ve anlaşmalarda kadınların temsili iyileştirilmeli, kadınların sesleri duyulmalıdır;
- Doğa temelli çözümler, dayanıklılık inşası ve kritik ekosistemlerin idaresi için kilit aktörler ve bilgi sahipleri olan yerel ve kırsaldaki kadınların katılımı ve onlara yatırım yapılması teşvik edilmeli;
- Ülkeler emisyon azaltım raporlarında ve uyum taahhütlerinde ilerleme kaydettiklerinde toplumsal cinsiyete duyarlı ayrıştırılmış verileri dahil etmeli;
- Düşük karbon ekonomilerine geçişe yönelik tüm çabaların, karar alma sürecinden kapasite geliştirmeye, yatırımdan politika tasarımı ve uygulamasına kadar her aşamada kadınları tam olarak dahil etmesi sağlanmalı;
- Yakın zamanda kurulan kayıp ve zarar fonu da dahil olmak üzere, iklim finansmanı ve yatırımlarının toplumsal cinsiyet ve kadın haklarına duyarlı olması garanti altına alınmalı;
Toplumsal cinsiyet eşitliği olmadan ne iklim adaleti ne de güvenli bir gelecek için ihtiyaç duyduğumuz çözüm ve yeniliklerin gerçekleşmeyeceğini biliyoruz: Dünya nüfusunun yarısını görmezden gelerek kendimizi tehlikeye atıyoruz. Çok sayıda kadın ve kız çocuğu hala iklim krizinin gölgesinde yaşıyor ve ışığa adım atmalarını engelleyen çok sayıda bariyer var.
COP27’nin bazı sonuçları, işbirliği ve dayanışmanın kişisel çıkar ve milliyetçiliğin önüne geçmesi halinde değişimin mümkün olabileceğine dair şiddetle ihtiyaç duyulan bir hatırlatma sağlamış olsa da, Kenyalı genç iklim aktivisti Elizabeth Wathuti’nin dediği gibi, “COP27 bitmiş olabilir ama güvenli bir gelecek için mücadele bitmedi.”