9. Yargı Paketi’nin taslak metninde ortaya çıkan yeni yasaya göre, “devletin güvenliği, iç veya dış siyasal yararları aleyhine araştırma yapan ve yaptıranlara” hapis yolu gözüküyor. “Etki ajanlığı” olarak adlandırılan bu yasalar, ifade özgürlüğünü baltalamanın yanı sıra, sivil toplumun ve medyanın bağımsızlığını tehlikeye atıyor.

11 Mayıs’ta ANKA Haber Ajansı 9. Yargı Paketi’nin taslağını yayımladı. Buna göre, Türk Ceza Kanunu’na (TCK) yeni bir madde ekleniyor.
Söz konusu madde bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ön gören ‘Devlet güvenliği ile ilgili belgeleri elinde bulundurma’ başlıklı 339. maddenin sonrasına konulacak ve 339/A ismini alacak.
Maddeye göre “devletin güvenliği, iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda” araştırma yapan veya yaptıranlar hapis cezasına mahkum olacak. Ayrıca devletin savaş hazırlıklarını, savaş etkinliğini veya askeri hareketlerini tehlikeyle atanlar da hapis cezası alacak. Ancak bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanı’nın iznine bağlı olacak.
Taslak metinde yasanın gerekçesi de var. Gerekçede “devletin iç veya dış siyasal yararına yönelik olarak gerçekleştirilen bazı faaliyetlerin cezalandırılması” gerektiği belirtiliyor.
Devletin iç veya dış siyasal yararı “iktisadi, mali, askeri, milli savunma, kamu sağlığı, kamu güvenliği, kamu düzeni, teknolojik, kültürel, ulaştırma, haberleşme, siber alan, kritik altyapılar ve enerji” gibi konuları kapsıyor. Metinde, “yararlarını koruyamayan devletin güvenliğinin tehlikeye düşebileceği” belirtiliyor.
Dolayısıyla bu gibi konular aleyhine gerçekleştirilen faaliyetlerin de suçun konusunu oluşturması gerektiği savunuluyor.
Taslağın gerekçesine göre “suçun oluşması için failin, yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda hareket etmesi gerek.”
Ali Duran Topuz, 9. Yargı Paketi’nde TCK’ya 339/A olarak eklenen ve kamuoyuna etki ajanlığı olarak yansıyan bu yeni suç tipi için “dilsizleştirme yasası” diyor.
“Hani ‘ağzı olan konuşuyor’ diye bir laf vardır, aslında bu söz demokrasinin bir gereğini de işaret eder, çünkü ‘ağzı olan’ konuşamazsa, bir konuşma rejimi olan cumhuriyet ve demokrasi mümkün olamaz. Dolayısıyla bu ‘ağzı olan’ı susturma yasası. Bir dilsizleştirme yasası. Kanun tasarısının hazırlığı ile ‘normalleşme’, ‘yumuşama’ ve ‘sivil anayasa’ hazırlıkları eş zamanlı yürüyor. O halde ‘normalleşme’ denilince kast edilen şey anormalin normal kabul edilmesidir. Mesela Özgür Özel’in bir iktidar ajitatörünü güler yüzle konuk etmesi anormalin normalleşmesine iyi bir örnekti ne yazık ki. ‘Yumuşama’ denilince kast edilen bu anormalleşmeye herkesin gönüllü katılmasını sağlamaktır. ‘Sivil anayasa’ lafı ile kast edilen de sivil toplumun siyasal topluma boğdurulmasıdır.”
T24 Yazarı Gökçer Tahincioğlu “Tam da AKP döneminde yapılan diğer düzenlemeler gibi, soyut, kapsamı belirsiz, istenildiğinde başvurulacak bir düzenleme geliyor. Benzer düzenlemeler farklı ülkelerde var evet” diyerek; Rusya ve Gürcistan örneklerini verdi. Tahincioğlu şöyle devam etti:
“Kapalı bir rejim oluşturma çabasındaki iktidarların başta sivil toplum olmak üzere, bir biçimde yurtdışıyla bağlantılı kurum ve kuruluşları, kişileri baskı altına almak için kullandığı bir düzenleme bu. Kendine güvensiz, eleştiriden kaçınan ülkelerdeki iktidarlara, toplumu sürekli yapay düşmanlar üreterek korkutan ülkelere mahsus bir düzenleme.”
“Ülkedeki medya ve sivil toplum kuruluşlarını baskı altına almak için kullanılıyor”
DW Türkçe’ye konuşan Kafkasya ve Rusya uzmanı Dr. Anna Ohanyan, Rusya’nın çok benzer bir yasayı ülkedeki sivil toplum kuruluşlarını baskı altına almak için kullandığına dikkat çekti.
Rusya bu adımı attığından beri birçok otoriter liderin aynı yolu izlediğini söyleyen Ohanyan, “ABD, Avrupa Birliği, Dünya Bankası veya Birleşmiş Milletler gibi ülke, kurum ve organizasyonlardan fon alan sivil toplum ve bağımsız medyanın ‘yabancı ajan’ olarak yaftalanarak bastırıldığını” kaydetti.
ABD merkezli Stonehill Üniversitesi Profesörü Dr. Ohanyan, bu tür bağımsız organizasyonların seçim güvenliğinden yargı reformlarının izlenmesine kadar her alanda hükümeti denetleme görevini yerine getirdiklerini hatırlattı.
Dış İlişkiler Konseyi (CFR) araştırmacısı Henri Barkey de benzer düzenlemelerin “hükümetleri STK ve bağımsız basın denetiminden korumak için çıkarıldığı” görüşünü dile getirdi.
“Türkiye’de yargının bağımsız olmadığına” dikkat çeken Barkey, şimdi “etki ajanlığı” düzenlemesi kullanılarak yabancıların çıkarına hizmet etmekle suçlanan bağımsız kuruluşların daha kolay hedef alınabileceğini belirtti.