Gerçek Gündem gazetesinden Filiz Gazi, Şeyh Abdülbaki Erol’un ölümüyle gündeme gelen Menzil tarikatının kadınlar bölümüne girdi. Gazi, ‘açık ders’ aldı, şeyhle karşılaştı ve tövbeye katıldı.

Menzil tarikatı şeyhi Abdülbaki Erol’un ölümünün ardından tarikat üçe bölünmüş, tövbe faaliyetleri Erol’un üç oğluna geçmişti. Gerçek Gündem’den Filiz Gazi, Adıyaman’ın Kâhta ilçesine bağlı Menzil köyüne giderek ‘yasaklı’ kadınlar bölümünde bir gün geçirdi.
İçeride fotoğraf çekmenin yasak olduğunu belirten Gazi, kadınlar bölümüne kılık değiştirerek girdi. Gazeteci kimliğini saklayan Gazi, kadınlar bölümünde gördüklerini anlattı. Gazi’nin haberinden ara başlıklar şöyle:
Gönüllü hizmetliler
”Dahil olduğum grupla büyük demir kapılı bir yerden geçtikten sonra etrafının kale duvarları gibi kapatıldığı yere, kadınlara ait bölüme giriyoruz. Kapıdan içeri girildiğinde Menzil Kahve Evi, Gıda- Hediyelik, Menzil Çarşı gibi dükkanların çevrelediği avluya çıkılıyor. İlk dikkat ettiğim şey iki üç ayrı yerde gördüğüm kameralar oluyor.
Namaz saati yaklaştığı için abdest tazelemek üzere abdesthaneye iniyoruz. Avluda yer alan merdivenlerden geniş bir alanı kaplayan abdesthaneye iniliyor. İkinci dikkat kesildiğim şey etrafta mavi yelekli, üzerinde ‘hizmetli’ yazan kadınların çokça olması. Kısmen oranın polisi gibi davranıyorlar. Çekine çekine fotoğraf çeken bir kadının telefonundaki fotoğrafları silecek kadar içerdeki düzenden sorumlular. İçerde fotoğraf çekmek yasak. Çoğu kez, hizmetlilerin uyarısına gerek kalmadan, kadınlar birbirinin polisi gibi davranıyor.
Bunlar dışında kadınlar birbirine “sofi” diye sesleniyor. Gördüğüm kameralar iki tane ile sınırlı değil. Her yerde hatta nerdeyse adım başı diyebileceğim kadar kamera var. Sanki maksadı ‘görünmeden görmek’ olan hapishane metaforu hayat bulmuş.
Herkesin ‘Anne’ dediği kadın
Tam karşımızda, bizden yüksekte, herkesin “anne” dediği, 40’lı yaşlarda olan bakımlı, oldukça güzel bir kadın oturuyor. Üzerindeki elbise leopar ve zincir desenli. Hepimizden daha şık ve daha bakımlı. Ona gösterilen ilgi karşısında kayıtsız gibi davranıyor ama diğer taraftan bir an önce işini bitirip çıkmak istediği her halinden belli.
“Annelerin”, şeyhin ailesindeki kadınlardan olduğunu ise sonrasında öğreniyorum. Menzil tarikatında yaşları ne olursa olsun “anne” olarak adlandırılan bu kadınlar diğer kadınlar tarafından kutsal bir yerde görülüyor.
Bu anlarda bana ders veren vekilin “hatme” dediği şeyi hatırlıyorum. Yani toplu zikre ve mürşit rabıtası. Küçücük odada 50’ye yakın kadın dip dibe oturuyoruz. Ne olduğunu, nasıl davranacağımı bilmediğim için yanımda olan 20’li yaşlardaki gençlerin davranışlarını taklit ediyorum. Çıt çıkmıyor. “Zikir kalbin gıdasıdır” diye anlatılan farklılaştırıcı bir duygu temasına hazırlanılıyor gibi.
Gençler gözlerini kapatıyor. Ben de… Derin bir konsantrasyonla “annenin” söyledikleri tekrarlanıyor. Hatme bitene kadar gözler açılmıyor ama ben açmak zorundayım. Kalabalık arasında dolaşan genç bir kadın, kadınların eline beyaz bir boncuk bırakıyor. Arapça sözler arasında “Nakşibendi” ifadesi ve şeyhlerin adı geçiyor. Odada ilkin çekingen bir hıçkırık duyuluyor, ardından sakıncasız hıçkırıklar ve az sonra hıçkırıklar yanı başımda. Hatme uzun sürmüyor. “Anneye” yol açıldıktan sonra odadan çıkıyoruz.
Şeyh’le karşılaşma
Bu kez şeyhe, “mürşid-i kâmil-e” intisap ritüeli ve tövbe töreni başlıyor. Hatmeden çıkan kadınlarla birlikte ikinci büyük avluya koşuyoruz. Az sonra geçtiğimiz günlerde ölen Abdulbaki Erol’un oğulları Saki Erol, Fettah Erol ve Mübarek Erol sırayla avludan geçecek. Sonradan kendilerine buldukları sıfatlarla Seyyid Saki El Hüseyni, Seyyid Muhammed Fettah El Hüseyni, Seyyid Mübarek El Hüseyni.
Onlarca hizmetli ellerindeki hoparlörlerle kadın müritleri yönlendirirken, ilk gelecek kişinin Saki Erol olduğunu anlıyorum. Fazla fazla kutsallık yüklenen bir diğer adıyla Seyda Şeyh Seyyid Muhammed Saki el- Hüseyni.
Hizmetliler, “Sufiler sağa kayın. Merak etmeyin, hepiniz nasipleneceksiniz. Bakmaya doyacaksınız” diyerek kadınları avlunun sol tarafında yığıyor. Çoğu kadının gözleri dolu. Üstten bir dille yazmıyorum; akli verilere ihtiyaç duymayan bir an yaşanıyor.
Hemen hemen en önlerde yerimi alarak, kadınlarla birlikte beklemeye başlıyorum.
Birkaç dakika sonra beyaz cübbesi ve elindeki kırmızı gülleriyle ilahi imajını tamamlamış Saki Erol gözüküyor. Şeyhin görünmesiyle kalabalığın uğultusu bıçak gibi kesilip yerini sessizlik alıyor. Erol’un hemen arkasında ellerini önüne kavuşturmuş, kafasını asla yerden kaldırmayan bir erkek daha var. Erol, kalabalığın başında ve sonunda iki kez durup, şunları söylüyor:
“Ya Rabbi! Bütün yapmış olduğum günahlardan ben pişmanım. Keşke yapmasaydım. İnşallah bir daha ben yapmayacağım.”
‘Şeyhle’ aramızda bir metre var yok. Kısa bir an röportaj için önüne atlamayı düşünüyorum. Birkaç adım atıyorum, sonra yine geri adım. Şeyh önümden geçip gidiyor.
Haberin tamamına buradan ulaşabilirsiniz.