Berrin Sönmez, AKP’nin Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde Diyanet Akademisi kurulması için verdiği kanun teklifinin TBMM Genel Kurulu’nda muhalefet partilerinin de desteğiyle yasalaşmasına ilişkin yazdığı yazıda, bu kararın ardındaki etmenleri masaya yatırdı.
“Diyanet Akademisi gibi tüm toplumu zehirleyecek, habis ur gibi toplumu saracak bir kurumun oluşmasına katkı verilmesi, din özgürlüğü ile açıklanamaz. Tersine din ve vicdan özgürlüğünün, ibadet özgürlüğünün bir dini otorite adına gasp edilmesine hizmettir bu oylar. Muhalefet partileri, iktidarın kutuplaştırma politikasının dümen suyuna girmiş halde. Sanki Diyanete ilişkin her teklifi kabul etmezse halk tarafından “din düşmanı” kabul edilecek korkusu yaşıyor gibi görünüyor.”

Kadın hakları savunucusu ve yazar Berrin Sönmez, AKP’nin Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde Diyanet Akademisi kurulması için verdiği kanun teklifinin geçtiğimiz haftalarda TBMM Genel Kurulu’nda muhalefet partilerinin de desteğiyle yasalaşmasına ilişkin bir yazı kaleme aldı.
Sönmez yazısında, muhalefetin bu teklife olur vermesinin ardında halk tarafından “din düşmanı” kabul edilecek korkusunun olduğunu belirterek, “Muhalefet partileri, iktidarın kutuplaştırma politikasının dümen suyuna girmiş halde” diye yazdı.
Sönmez’in yazısından öne çıkan noktalar şöyle:
“İslamcılar bile bugün Siyasal İslam gömleğini çıkarmışken Anadolu dindarlığının, dini hayata ve düşünceye bakışının değişmediğini var saymak büyük hata. Özellikle yirmi yıllık AKP iktidarının, tüm politikalarını din referansıyla sunarken, dini toplumsal kutuplaştırma aracına dönüştürmesi bıkkınlık yarattı toplumda. Diyanet İşleri Başkanlığının iktidarın propaganda aygıtına dönüştürülmesi de bezdirdi insanları. Hele Diyanetin siyasi ihtiyaca göre oynayan, bir yükselip bir düşen haram-helal borsası icat etmesi, inanın bana Anadolu’nun en ücra yerlerinde bile dikkatten kaçmaz. Mahalle kahvelerinde, kabul günlerinde, çarşıda-pazarda, okullarda, otobüste-minibüste, fabrika, atölye ve tarlalardaki molalarda bunlar hep şaka konusu. İktidarın dini hepten araç haline getirmesiyle, Diyanetin din kurallarını iktidarın ihtiyacına göre esnetmesiyle sadece sosyal medya ahalisi değil geniş kesimler gündelik yaşam pratikleri içinde geliştirdikleri şakalarla, dalga geçiyor.
“İktidar beslediği marjinal grupların yönlendirmesini tüm toplumun talebi gibi gösterirken anlaşılan bu propagandaya bir tek muhalefet partileri inanıyor. Duyuralım o halde bu ülkede muhalefetin, iktidarla dindarlık yarışına girmesine kimsenin ihtiyacı yok. Dini ve dindarları övmenize bile gerek yok sövmeyin yeter. Özgürlükçü olun beklenen bu. Diyanet Akademisi gibi tüm toplumu zehirleyecek, habis ur gibi toplumu saracak bir kurumun oluşmasına katkı verilmesi, din özgürlüğü ile açıklanamaz. Tersine din ve vicdan özgürlüğünün, ibadet özgürlüğünün bir dini otorite adına gasp edilmesine hizmettir bu oylar. Muhalefet partileri, iktidarın kutuplaştırma politikasının dümen suyuna girmiş halde. Sanki Diyanete ilişkin her teklifi kabul etmezse halk tarafından “din düşmanı” kabul edilecek korkusu yaşıyor gibi görünüyor. Ancak son teklife verilen kabul oylarında salt bu politikasızlık hali etkili değil. Anlaşılan o ki son haftalarda sürekli söz ettiğim baskıcı, din alanını kontrol etme görevini siyasi erke havale eden laiklik uygulamasından kurtulamamış muhalefet. Kendisine iktidar sırası geldiğinde bu Diyanet’i, bu Diyanet Akademisini kolayca yöneterek, halkın din anlayışına hükmedebileceği gibi bir var sayımla oy verildiği izlenimi yaratıyor. Eğer bu izlenim doğruysa yazık ki ne yazık. Türkiye şimdiye kadar hiç laik olmadığı gibi bu varsayım doğru çıkarsa bundan sonra da laik olamayacak demektir.
“Sihirli sözcük gibi ilkenin anayasada yazılı olmasıyla laik olunmuyor çünkü. Ve yine sihirli sözcük gibi laiklik ilkesi bir başına varlığıyla özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik toplum yaratamıyor. Din ve vicdan özgürlüğü ibadet özgürlüğüne bağlı. Tıpkı düşünce özgürlüğünün ifade özgürlüğüne, toplanma ve gösteri hakkına bağlı oluşu gibi. Devletin tepesinde aşırı geniş yetkiyle donatılmış Diyanet kurumunun bir de tüm din görevlilerini yetiştirme yetkisi alması, başlı başına din ve vicdan özgürlüğünü yok etmek demektir. Devlet dini, devletin din yorumundan başkasına hayat hakkı tanımayan bir baskıcı yapı oluşturur. Ki Anadolu dindarlığı dediğim hayat tarzına sinmiş ama tüm yaşamı kuşatmaktan uzak din anlayışını boğacak bir sosyal mühendislik projesi olur. Diyanet Akademisi hakkında düzenlemenin içeriği, Osmanlının son yüzyılında kurtulmaya çalıştığı bir Şerriye sınıfı ihyası anlamına geliyor.”
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Diyanet Akademisi yasalaşmasının ardında ne var?
TBMM Genel Kurulu’nda muhalefet partilerinin de desteğiyle yasalaşan Diyanet Akademisi ile bugüne kadar Diyanet İşleri Başkanlığı Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen bazı faaliyetler, artık Diyanet Akademisi bünyesinde yapılacak. Akademi, doğrudan Diyanet İşleri Bakanlığı’na bağlı olacak, yüksek ihtisas, dini ihtisas ve eğitim merkezlerinden oluşacak.
Akademi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın din hizmetleri sınıfına ait unvanlarla ihdas edilen pozisyonlarına atanacak aday din görevlilerinin mesleki eğitimi ile hizmet içi eğitim faaliyetlerini ve yurt dışından gelen mahalli din görevlilerine yönelik eğitim faaliyetlerini yürütecek. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görev alanıyla ilgili araştırma, yayın, konferans, panel, seminer, sempozyum ve benzeri dini, ilmi, sosyal, kültürel etkinlikler, kurs ve sertifika programları düzenleyecek.
Akademide ders vermek, araştırma ve uygulama faaliyetlerinde görev almak için dört yıllık dini yüksek öğrenim mezunu olup dini yüksek ihtisas merkezinde eğitimini tamamlamış veya ilahiyat alanında doktora yapmış olanlar arasından dini musiki, kıraat gibi özel yetenek gerektiren konularda ise dört yıllık dini yükseköğrenim mezunu olanlar arasından yapılacak sınavda başarılı olanlar, eğitim görevlisi kadrolarına atanabilecek.