Feminist Yaklaşımlar için Öykü Tümer’in çevirdiği, “Oyunu bozmak: Feminizm ve mutluluğun tarihi” başlıklı makalede Sara Ahmed, mutluluk vaadinin insanları nasıl yönlendirdiğini, mutluluğun nasıl cinsiyetçi biçimde araçsallaştığını gösterirken feministin mutluluğa yabancılaşarak bu oyunu bozabilme ihtimaline işaret ediyor.
İllüstrasyon: Bea Lozano
Sara Ahmed
*Öykü Tümer tarafından Türkçeye tercüme edilen makalenin tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
Darrin M. McMahon’un Happiness: A History [Mutluluk: Bir Tarih] kitabı şu soruyla başlar: “Bu kadar firari bu kadar gayri maddi bir şeyin –‘şey’ olmayan bir şeyin, umudun, özlemin, hayalin- tarihini nasıl yazmalı?” (2) Bu başlamak için iyi bir soru. Şunu da sorabiliriz: Mutluluğun bir tarihe sahip olduğunu düşünmek ne anlama gelir? Nasıl ya da neden böyle bir tarih yazalım ki? Kimlerin ve nelerin bu tarihte bir yeri vardır? McMahon’un mutluluk tarihinin temeli mutluluk hakkında düşünmenin farklı mutluluk tasarılarının zaman içinde nasıl kavramsallaştırıldığını düşünmek anlamına geldiği inancı üzerine oturur. Kendi mutluluk tarihini bir “entelektüel tarih” olarak tarif eder. (3)
McMahon kendini “yöntemsel çoğulculuk” yanlısı olarak tanımlar (4), kendi mutluluk tarihinin diğerlerinin yanı sıra var olması gerekenlerden biri olduğunu öne sürer: “Yazılacak sınırsız sayıda mutluluk tarihleri var,” der (5). Bu tarihlerin belirli bir bakış açısından anlatılacağını ima eder, tıpkı “sadece köylülerin, kölelerin ve din değiştirenlerin mücadelelerinin tarihlerinde değil, erken-modern kadınların ve geç-modern aristokratların, on dokuzuncu yüzyıl burjuvalarının ve yirminci yüzyıl işçilerinin, muhafazakârlarının ve radikallerinin, tüketicilerin ve mücadelecilerin, göçmenlerin ve yerli hakların, Musevi olanların ve olmayanların tarihlerinde” (6) olduğu gibi. Hayal edebileceğimiz farklı tarihler bu gibi kesimlerin mücadelelerinden ortaya çıkmışlardır.
McMahon’un tarihine belirli bir bakış açısından anlatılmış bir tarih, sanki genel bir tarihin içindeki özel bir tarihmişçesine bir ekleme yapma isteğim kesinlikle yok. Bunun yerine irdelemek istediğim, genel bakış açısının kendisinin esasen nasıl da özel olduğudur. Sadece McMahon’un entelektüel tarihinde kadınların nasıl ortaya çıktığına ya da çıkmadığına dikkat edin. İndekste kadınlara bir tane referans vardır ki o da aslında John Stuart Mill’in The Subjection of Women [Kadınların Tabi Kılınışı] kitabıdır. Kadınlar kategorisi bile bizi eril bir soykütüğüne, beyaz eril Avrupalı mirası olan felsefeye yönlendirir. Mutluluğa entelektüel bir tarih muamelesi yapmak farklılıkların o tarih içinde nasıl önem arz ettiğine körleşmeye kadar varır çünkü farklılıklar tam da kendi tutarlılık şeklini sarsar.
Mutluluğu entelektüel bir tarih olarak ele aldığımızda çarpıcı şekilde bu tarihin bir noktada ne kadar tutarlı olduğunu göreceğiz. Bu nokta şudur: Mutluluk insan varoluşuna anlam, amaç ve düzen verenin kendisidir. Bruno S. Frey ve Alois Stutzer şöyle der: “Herkes mutlu olmak ister. Bu kadar yüksek oranda uzlaşma sağlayan başka bir amaç herhalde yoktur.” (7) Bireyin kendi mutluluğunu etiğin dışına yerleştiren Immanuel Kant gibi bir filozof bile bu uzlaşıya katılır: “Mutlu olmak her sonlu ve rasyonel varlığın zorunlu olarak isteğidir ve bu, bu yüzden, kaçınılmaz bir şekilde arzu becerisinin belirleyici bir ilkesidir.”8 Hatta Kant’ın kendisi kederle de olsa şöyle der: “Maalesef ki mutluluk kavramı o kadar belirsizdir ki her ne kadar herkes ona erişmek istese de hiçbir zaman hiç kimse kesin ve tutarlı bir şekilde gerçekten ne istediğini ve dilediğini söyleyemez.” (9) Mutluluk istediğimiz şey olsa da, mutluluk zorunlu olarak bizim isteğimiz olsa da, bu, mutluluk dilerken neyi istediğimizi bildiğimiz anlamına gelmiyor.
Mutluluk: Bir dilek, bir niyet, bir istek. Mutluluğun dilediğimiz, istediğimiz, şey olduğuna, hatta mutluluğun iyi bir şey olduğuna dair inancımızı bir kenara bırakmak ne anlama gelirdi? Bu sorunun cevabının nasıl olabileceği hakkında kafa patlatmamıza hiç gerek yok: Feminist tarihler mutluluğun iyi bir şey olduğuna inanmayı bir kenara bırakarak bize alternatif bir mutluluk tarihi sunuyorlar. Simone de Beauvoir’ın İkinci Cins kitabı bunun bir örneğini sunar. Beauvoir şöyle ifade eder: “Mutluluk kelimesinin ne anlama geldiği yeterince açık değildir hatta daha da az açık olan maskeleyebileceği gerçek değerlerin neler olduğudur. Başkalarının mutluluğunu ölçmenin hiçbir olanağı yoktur ve kişinin, onları içine yerleştirmek istediği durumu mutlu olarak tarif etmesi her zaman kolaydır.” (10) Beauvoir bize tasvirin nasıl bir savunmaya dönüştüğünü gösterir: Savunmak istediğin bir durumu mutlu olarak tasvir edersin. Mutluluk, dileğini bir politikaya, bir hayal politikasına, başkalarının bir isteğe uygun yaşamalarını talep eden bir politikaya tercüme eder.
Ne zaman ki bir mutluluk isteği birikir, o zaman toplumsal bir norm, toplumsal bir yarar haline gelir. Feministler mutluluk isteğinin nasıl bazı yerlerde biriktiğini göstermişlerdir. Mutlu ev kadını figürünün feminist eleştirisini ele alalım örneğin. Betty Friedan Kadınlığın Gizemi kitabında şöyle der: “1960’ta adı olmayan sorun Amerikan ev kadını imajıyla patlak verir. Televizyon reklamlarında güzel ev kadınları köpüklü bulaşıklarıyla ışık saçmaya devam ederler… Fakat Amerikan ev kadınlarının mevcut mutsuzlukları birdenbire anlatılmaya başlanmıştır.” (11) Mutlu ev kadını mutluluk ibaresi altında emek ibarelerini silen bir fantezi figürüdür. Kadınların mutlu olduğu ve yaptıkları işin arkasında bu mutluluğun olduğu iddiası emeğin cinsiyetlendirilmiş türlerini doğanın, yasanın ya da görevin ürünleri olarak değil de kolektif bir istek ve dileğin ifadeleri olarak açıklanması işlevini görür.
Böylece feminist tarihler mutluluk tarihine yeni bir açı sunarlar. Ya da belki de feminist tarihler bize mutsuzluğa bir tarihçe vermemiz gerektiğini öğretirler. Mutsuzluk [unhappy] kelimesinin tarihi bize mutluluk tarihinin mutsuzluğu hakkında bir şeyler öğretebilir. İlk kullanımlarında, mutsuzluk, “talihsizlik veya bela yaratan” (12) anlamına gelmekteydi. Ancak daha sonralarıdır ki “kadersiz, sefil koşullarda olan” ya da “akıl fukarası biçare [wretched]” anlamlarını kazanmıştır. Mutsuzluğa neden olmak ile mutsuz olarak tanımlamak arasındaki çevirinin süratinden çok şey öğrenebiliriz. Öğrenmeliyiz.
Wretched [biçare] kelimesinin ayrıca fikir verici bir soy kütüğü vardır, k.kü wretch [çaresiz] kelimesinden gelir ve yabancı, sürgün ya da kovulmuş kişiye gönderme yapar. Biçare sadece kendi doğduğu toprakların dışına itilmiş biri değildir, ayrıca “derin sıkıntı, üzüntü, talihsizlik ya da yoksulluğa batmış” biri, “zavallı, mutsuz, ya da bahtsız kişi” ve hatta “değersiz, acınası veya hakir bir kişi” olarak da tanımlanır. Mutluluğun tarihini biçarenin bakış açısından yazabilir miyiz? Biçare olarak rol almışları dinlediğimizde, o zaman belki onların biçarelikleri artık onlara ait olmaktan çıkar. Yabancının üzüntüsü bize mutluluğa dair farklı bir açı sağlayabilir; bize yabancı olmak neye benzer ya da benzemelidir sorularının cevabını öğreteceği için değil, tanıdık olanın mutluluğuna bizi yabancılaştıracağı için.
(1) Bu makalenin İngilizcesi 2010 yılınnda “Killing Joy: Feminism and the History of Happiness” ismiyle SIGNS dergisinin 35:3 sayısında yayımlanmıştır. Makalenin Türkçeye çevirilmesi için izin veren yazar Sara Ahmed’e ve Chicago Üniversitesi yayınevine teşekkür ederiz.
(2) Darrin M. McMahon, Happiness: A History, New York: Atlantic Monthly Press, 2005, s. xi.
(3) A.g.e., s.xiv.
(4 A.g.e., s.xv.
(5) A.g.e., s. xiii.
(6) A.g.e.
(7) Bruno S. Frey and Alois Stutzer, Happiness and Economics: How the Economy and Institutions Affect Human Well-Being, Princeton, NJ: Princeton University Press, 2002, s. vii.
(8) Immanuel Kant, Critic of Practical Reason, Çev. Thomas Kingsmill Abbott, Mineola, NY: Dover, (1788) 2004, s.24.
(9) Immanuel Kant, Groundwork for the Metaphysics of Morals, Yay. Haz. Lara Denis, Çev. Thomas Kingsmill Abbott, Peterborough, ON: Broadview, (1785) 2005, s. 78.
(10) Simone de Beauvoir, The Second Sex, Çev. H. M. Parshley, Londra: Vintage, (1949) 1997, s. 28.
(11) Betty Friedan, The Feminine Mystique, Harmondsworth: Penguin, 1965, s. 19-20.
(12) Bu ve bundan sonraki tüm tanımlar Oxford English Dictionnary ikinci çevrimiçi baskısından alınmıştır.