Gazeteci Evrim Kepenek, Bianet için hazırladığı, “Edebiyatın Kadınları” başlıklı söyleşi serisi kapsamında, eserlerinde kadın sorunlarını işleyen yazar Pınar Kür ile konuştu: “Ülkemizdeki kadın-erkek eşitsizliğini görmemek için aptal olmak gerekir. Bunu dile getirmeyen bir kadın yazar edebiyatçı falan değildir.”
12 Eylül 1980’de “Yarın Yarın” adlı kitabı komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle yasaklandı.
1980’lerin ortalarında ise “Muzır Neşriyatın Önlenmesi Yasası” nedeniyle bu kez Asılacak Kadın ve Bitmeyen Aşk kitapları yasaklandı.
Edebiyatçı, çevirmen ve akademisyen Pınar Kür, o günleri, “Sanki çocuklarımı elimden alıyorlarmış gibi hissediyordum. 1986 yılına kadar hiç biri yeniden basılamadı. Unutuldular” diye hatırlatıyor ve ekliyor: “ Ama ben unutmadım.”
Gazeteci Evrim Kepenek, Bianet için hazırladığı, “Edebiyatın Kadınları” başlıklı söyleşi serisi kapsamında, eserlerinde kadın sorunlarını işleyen yazar Pınar Kür ile konuştu:
İlk önce şunu merak ediyorum “Yarın Yarın” romanınız yayınlandıktan altı yıl sonra yasaklandı. Bu yasaklama süreci sizi hem yazınsal anlamda hem de ruhen nasıl etkilendi?
İlk romanım… Beni hiç beklemediğim ani bir üne kavuşturdu. Altı yıl içinde pek çok baskı yaptı.
Son derece mutluydum. Sonra birden yasak geldi. Eşekten düşmüş gibi oldum. Sersemledim yani, neye uğradığımı anlamadım.
Üstelik o dönemde yürürlükte olan 141’inci Madde nedeniyle, askeri mahkemede yargılanma söz konusuydu; beş yıldan on beş yıla kadar hapis cezası istemiyle.
Yetmezmiş gibi, Selimiye Kışlası’nda yapılacak olan duruşmalara “mevcutlu” yani, polis eşliğinde gitmem gerekiyordu. Allahtan bizim mahallenin karakolundaki polis, “sen kendin gidersin değil mi abla” diyerek görevini yerine getirmedi.
“Davalar aklandım, fakat yıprandım”
Yıllarca sürdü Selimiye’ye gidip gelmeler. Aklandım ama Askeri Yargıtay bozdu, haydi bir yıl daha gittim geldim.
Bu arada iki kitabım daha, 1983 de yayınlanan “Bitmeyen Aşk” ve 1979 da yayınlanan “Asılacak Kadın” da yasaklandı ve toplatıldı.
Onlar, muzır yasası çerçevesinde “müstehcenlik” suçuyla yargılandığından sivil basın mahkemesinde görüldü dava.
Anlayacağınız beş yıl boyunca üç ayrı davaya gire çıka bir hal oldum; hepsinden aklandım ama çok yıprandım. O güne kadar yazdığım kitapların yarısı yasaklanmıştı.
Sanki çocuklarımı elimden alıyorlarmış gibi hissediyordum. 1986 yılına kadar hiç biri yeniden basılamadı. Unutuldular. Ama ben unutmadım. Bir sonraki kitabımın adı “Bir Cinayet Romanı ” oldu.
“Erkek bakışlı kadınlar azaldı”
Bu iki kitabınız özellikle “Asılacak Kadın”ın müstehcen bulunmasının kadına yönelik bakış açısından bir fikir veriyor sanki…
Elbette. Üstelik o sıralar şimdi olduğu kadar açığa çıkmamıştı kadın düşmanlığı. Her gün bir kadın öldürülmüyordu. Ama bakış açısı hep aynı, hiç değişmiyor, daha da kötüye gidiyor.
Tek tesellimi, “erkek bakışlı” kadınların, tamamen değilse bile ciddi ölçüde azalması. Kadınlar arası bir dayanışmadan söz edebiliyoruz artık.
Kadın sorunları
Sizi kitaplarınızda kadın erkek eşitsizliğini yazmaya iten nedenler neler? Nasıl çıkıyor o yazılar içinizden?
Ülkemizdeki kadın-erkek eşitsizliğini görmemek için aptal olmak gerekir. Zaten birtakım adamlar bas bas bağırıyorlar “eşitlik de ne demek” diye.
Bir kadın, bir anne, bir yazar olarak bu konuyu irdelemeyecektim de ne yapacaktım? Türkiye’nin en kanayan yarası kadınlara reva görülen zulümdür halen. Bunu dile getirmeyen bir kadın yazar edebiyatçı falan değildir.
Şimdilerde de Türkiye’de güçlü bir kadın hareketi var, en kırılgan noktalarda sokaktalar. Siz bir edebiyatçı olarak, bu kimliğinizle kadın hareketini nasıl yorumluyorsunuz?
Kadın hareketini çok önemsiyorum.
Gençler arasında hızla yayılması çok güzel. Korkmadan sokakta seslerini yükseltmeleri çok hoşuma gidiyor. Aralarından ciddi liderler çıkacağına inanıyorum.
Kaynak: Bianet