Pınar Selek ile 31 Mart Cuma günü gerçekleşecek duruşmadan önce kısaca sohbet etme fırsatı bulduk. Selek, karşılaştığı zorluklara ve engellere rağmen “tohumları saçmaya ve sulamaya devam edeceğim” diyor.

Duygu İslamoğlu
25 yıldır yargılandığı Mısır Çarşısı davasında beraat kararı dördüncü kez bozulan, hakkında kırmızı bülten çıkarılan araştırmacı, sosyolog ve aktivist Pınar Selek, sınırları aşan bir dayanışma ve örgütlenme ile destek görüyor. 31 Mart Cuma günü İstanbul Adliyesi 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek olan duruşmadan önce, Fransa’daki yoğun programının arasında kendisine birkaç soru yöneltme fırsatımız oldu. Sohbetimize SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği kurucu başkanı Gülseren Onanç da katıldı.
Fransa’da yaptığı çalışmalarla ilgili bir toplantıdan başka bir buluşmaya doğru yol alırken, bize ilk olarak çalışmalarının görülüyor olmasının ve emeklerinin karşılığında çok farklı alanlardan insanların bir araya gelerek yarattığı etkiyi anlatmasının onu çok etkilediğinden bahsetti.
Bir türlü sonuçlanamayan davada neler olup bittiğinden çok, nasıl olduğunu, kendini nasıl hissettiğini merak ediyoruz. Her zamanki neşesi yerli yerinde, gülümsemesi üzerinde. “Çok da düşünmüyorum” diyor: “Sorunlar arasında hiyerarşi kurmuyorum, neyi yapıyorsam onu yapmaya devam ediyorum.”
Biraz önce katıldığı toplantıda birçok feminist örgüt, LGBT+ topluluğu, yayınevleri bir aradaymış ve yapılan konuşmalarda Selek’in çalışmalarının onları nasıl etkilediğini anlatmışlar. Çalışmalarını büyük bir emekle gerçekleştirirken herkes gibi bazı zorluklarla karşılaştığını ifade eden Pınar Selek, “Bazen karşılık görürsün, bazen görmezsin ya; böyle karşılıklar görünce hiçbir şeyin boşuna olmadığını anlıyorum” diyor. Bitmek bilmeyen haksız bir davaya odaklanıp tüm enerjisini tüketmek yerine, çalışmalarına odaklanabilmek için bu dayanışmanın ona güç verdiğinden söz ediyor.
“İçimdeki enerjiyi kaybetmedikçe karşılığını görüyorum”
Sonuç odaklı olmaktan ziyade, sürecin kendisine odaklandığını anlatıyor. Bütün bu olanların sonucunda ne kazanacağımız, ne kaybedeceğimiz de gündeminde değil, çünkü zaten kazandığımızı düşünüyor:
“Biz kazandık zaten. Bir sürü genç yazıyor bana, günde yüzlerce mesaj alıyorum; anladım ki ben direnmeye devam ettiğim sürece, kendimi bu davanın gündemine kaptırmadığım sürece, onların benim gündemimi belirlemelerine izin vermediğim sürece; içimdeki enerjiyi kaybetmedikçe, devam ettikçe, sabrettikçe karşılığını görüyorum. Bazen karşılığını görürüz, bazen görmeyiz ama ben şimdi emeklerimin karşılığını görüyorum ve çok mutluyum bu yüzden.”
Geçtiğimiz hafta 100’e yakın Avrupalı akademisyenin ve aktivistin davaya destek vermek üzere Türkiye’ye geleceğini öğrenmiştik. Éditions des Femmes, Editions iXe, Éditions des Lisières de dahil olmak üzere Selek’in eserlerini yayınlayan kuruluşların tamamı, AMNESTY International, FIDH, La CIMADE, Fransız Siyaset Bilimi Derneği, Nice ve Strasbourg Üniversiteleri temsilcileri ile Nice, Marsilya ve Paris belediyelerinden isimlerin yanı sıra, Selek’in öğretim görevlisi kadrosunda yer aldığı Université Côte d’Azur yetkilileri de bu grupta yer alacak. Çeşitli alanlardan pek çok kişinin bu vesileyle bir araya gelmesi de elbette hepimiz için çok sevindirici:
“Ben Türkiye’deyken de böyleydim, farklı mücadeleler içinde hep bir köprü olmaya çalıştım; çünkü bütün o iktidar ilişkilerinin içkinliğini anlamıştım, mücadelelerde de bu içkinliği görerek mücadele etmek gerektiğini düşünüyordum, üçüncü dalga feminizm diyebiliriz buna biraz. Şimdi de bu sınırlar ötesi gerçekleşiyor, çok seviniyorum. Ben sadece tohumları saçmaya ve sulamaya devam edeyim 31 Mart saat 2’ye kadar, başka bir şey düşünmek istemiyorum.”

“Düşüncelerimize kimse egemen olamıyor!”
Yaşadığı tüm zorluklara, tüm engellemelere rağmen Pınar Selek, hakikatin peşinde kalmaya kararlı. Elbette bunun çok da kolay olmadığını, her gün odaklanmak için, dikkatini çalışmalarına verebilmek için çaba harcamak zorunda olduğunu söylüyor. “Bunun arkasında çok büyük bir stres ve irade var, buna odaklanmak benim için çok kolay olmuyor.”
Söyleşi için bir araya gelmemizden önce, Gülseren Onanç ile Pınar Selek ve etrafında şekillenen dayanışma hakkında sohbet etmiştik. PEN Yazarlar Derneği’nin 2023 Duygu Asena Ödülü’nü alırken Gülseren Onanç, bu yılki ödülü alan bir diğer isim olan Pınar Selek’in de sonuna kadar yanında olacağımızı ifade etmişti. Duygu Asena için “keşke aramızda olsaydı, kimbilir daha nasıl katkıları olacaktı…” dediğinde, “acaba Pınar Selek de bizimle olabilseydi neler farklı olurdu” diye geçirmiştim içimden.
“Orada olabilseydim Voltran’ı oluşturacaktık biz Gülseren’le!” deyip kahkaha atıyor Pınar Selek. Gülseren Onanç devam ediyor:
“Bu halimiz bile bu kadar etkiliyse, sen burada olsaydın elbette çok daha etkili olurduk! Tabii bunu bilenler de kendilerine göre pozisyon alıyorlar. Pınar burada olsaydı Türkiye’de feminist hareket ve LGBT+ hareketi ne kadar daha güçlenirdi… Bunu bilenler de onu orada tutmak, Demokles’in kılıcını onun tepesinde tutmak için ellerinden geleni yapıyorlar.”
“Ben başaramadıklarını düşünüyorum!” diyor Pınar Selek. “Bu bizim sayemizde oluyor, senin, benim, hepimizin sayesinde. Biz düşüncelerimizle bir otonomi oluşturuyoruz, kimse bizim düşüncelerimize egemen olamıyor değil mi?”
Gülseren Onanç devam ediyor: “Sen hep böyleydin Pınar, sen bu toprakların yetiştirdiği çok nadir bir insansın. Bu topraklarda hep tek tip bir vatandaş yetiştirilmek istenir. Cinsiyet kimliği, milliyet kimliği, ona tanımlanan her türlü davranış koduyla örnek bir vatandaş olması beklenir, tüm eğitim kurumları, aile kurumu, aslında bir prototip vatandaş yetiştirmek üzerinedir ki sen bunların hepsini tek tek sorgulayan, yeri geldi mi kafa tutan, yeri geldi mi mağdurun yanında olup pozisyonunu net olarak ortaya koyan birisin. Türkiye kıstası seni hiçbir zaman tektipleştiremedi, o yüzden de aslında sen bu sistem için çok tehlikeli olarak algılandın, sana dayatılan hiçbir kimliği kabul etmedin. Ne Türklük kimliğini, ne cinsiyet kimliğini, ne sosyolog-akademisyen kimliğini; hepsini zorladın sen aslında, bununla da bir tehlike olarak görüldün. Bizim de aslında tam da senin gibi insanlara ihtiyacımız olduğunu görüyoruz. Yıllardır Türkiye’de sorgulayan, ona dayatılanı kabul etmeyen, bunu dayanışma ile yapan ve hep sistemi sorgulatan kişilere ihtiyacımız var. Sen oradayken de bunu yapmayı başardın, bu böyle devam edecek ve inanıyorum ki 14 Mayıs’tan sonra sen de buraya geleceksin ve yeni bir Türkiye’yi, yeni demokrasiyi, yeni bir feminizmi hep birlikte kuracağız.”
Pınar Selek: “Herkes için adaleti getireceğiz. Ben size 31 Mart için şunu söyleyebilirim, buradakiler soruyor gerçekten de Türkiye’de bu davaya sahip çıkılıyor mu diye, sen uzun zamandır uzaktasın acaba Türkiye’de bir sahiplenme var mı diye soruyorlar.
Üretmeye devam ettikçe o eserler, o sözler yollarını buluyor ve sınır tanımıyorlar. Sadece yazdığım şeyler değil, yaptığım işler de öyle; çok denetlenemiyor ve etkisi de görülmeyebiliyor belki çok medyatik olmadığı için, ancak o ilişki ve üretim devam ediyor. Dün Fransa’nın 46 şehrinde duvarlara benimle ilgili graffiti’ler (kolajlar) yapıldı, hepsi çok komik, hiç tanımadığım insanlar, 17-21 yaş arası gençler yaptı bunları, birinde “Erdoğan hapse Pınar Selek tatile” yazıyordu! Bence artık ok yayından çıktı, biz göstereceğiz onlara. Ben kahraman değilim, bu sadece benim başıma geldi, bir başkasının da başına gelebilirdi. Benim çok yönlü aktivizmim hem başıma bela oldu, hem de bana direniş ve dayanışma gücü kazandırdı.Biraz daha dayanacağız diye düşünüyorum, 31’inde herkesi duruşmaya bekliyorum!”
Uzun yıllar boyu süren bir haksızlığa, adaletsizliğe ve kısıtlamalara maruz kalmak onu elbette yoruyor, yaşamından ve enerjisinden çalıyor belki ama Pınar Selek, üretmekten ve hakikatin kıyılarında bulunmaktan asla vazgeçmiyor. Bu Cuma gerçekleşecek olan duruşmadan ümitliyiz ve sonuna kadar Pınar Selek’in yanında olmayı sürdüreceğiz.