Ankara’daki Saab Cafe’nin ortakları Meseret Karakaya ve Muhammed İsa Abdullah, polis baskısı nedeniyle yaşadıkları “güvercin tedirginliğini” anlatıyor.
“Madem yabancı istemiyorsunuz, o zaman niye vize veriyorsunuz? Bu insanların önemli bir kısmı turist olarak geliyor Türkiye’ye. Bize gelince, bizimle halk değil, polis uğraşıyor. Sonuçta polis bu, korkuyoruz. Ama bir yandan da korkmuyoruz, çünkü bir suç işlemedik. Yaptığımız tek şey dükkan açmak ve çalışmak.”

Uzun süredir ırkçı baskı altında olan Ankara’daki Saab Cafe polis tarafından kapatılmak isteniyor. Tabelalarının renginden ismine kadar çeşitli bahanelerle cafeye baskınlar yapan, müşterileri ürküten polis, son olarak 18 Haziran günü, dayanışmak üzere orada bulunan DEVA Partisi milletvekili Mustafa Yeneroğlu’na da inanılmaz hakaretler yağdırmıştı.
Saab Cafe’nin sahipleri Meseret Karakaya ve Muhammed İsa Abdullah, sadece taşranın gözden ırak bölgelerinde değil, Türkiye’nin göbeğinde, Ankara’nın merkezi Kızılay’da kolluk eliyle derin ırkçılığın nasıl işletildiğini, “suyu ormanın rengine benzetme” çabalarının siyahlar üzerinde nasıl bir zorbalığa dönüştüğünü Artı Gerçek’ten İrfan Aktan’a anlattı.
8 Haziran’da ortağı olduğunuz Saab Cafe’ye yönelik polis baskını oldu, baskılar devam ediyor mu?
Baskılar şu anda biraz duruldu. O olaydan sonra polisin geldiğini görmedik. Fakat medyaya da yansıdığı gibi 19 Haziran günü Emniyet tarafından bir açıklama yapıldı. Bizim hakkımızda soruşturma açılacakmış. Biz de medyaya çıkıp durumu anlatıyoruz.
Basına konuşmanızdan rahatsızlık duyduklarına dair herhangi bir uyarı yaptılar mı size?
Yok ama Emniyet’in açıklamasında bize karşı ırkçılık yapmadıklarını söylüyorlar. Oysa “biz burada siyahi istemiyoruz” diyen kendileri.
Nerede söylediler?
Polis buradaki karakola beni çağırıp “biz burada siyahi istemiyoruz” diye açık açık söyledi. Yine bir ay kadar önceki baskın sırasında “çıkın buradan, sizi istemiyoruz” dediklerini gösteren video da var. İftira filan atmıyor, gerçekleri söylüyorum.
Gündelik hayatta Ankara’da ırkçı baskılarla karşılaşıyor musunuz?
Vatandaşlardan, sıradan insanlardan öyle bir ırkçı baskı görmüyorum. Bazı insanlar yapıyor ama “bu onların cahilliği, hiç siyahi görmemiş olabilirler” deyip geçiyorum. Ama 2021 yılından beri polis baskısı arttı. Kendilerine “bunu neden yapıyorsunuz, neden dükkanımızı kapatmak istiyorsunuz, suçumuz ne” diye sorduğumuzda, “hiçbir suçunuz yok ama yukarıdan emir geldi” diyorlar. O yukarısı neresi, bilmiyoruz. Zaten başvurmadığımız bir yer de kalmadı. İnsanlar son olaydan beri bu baskıları öğrendi ama yeni değil bunlar. 9 aydır bize yönelik baskılar devam ediyor.
İlk baskı ne zaman başladı?
İlk önce Somalili arkadaşlarımızı karakola almışlar. “Kapatıp gideceksiniz” demişler. Sonra o arkadaşları Geri Gönderme Merkezi’ne götürüp 15 gün orada tuttular. Bu çocuklar 2011 yılında Türkiye’ye gelmişlerdi. Hepsinin ikametleri iptal edildi.
Peki ne oldu onlara?
Onlar avukat aracılığıyla itiraz ettiler ve mahkemeleri devam ediyor. Çalışma izinleri olmamaları gerekçe gösterildi ama onlar zaten çalışmıyordu. Dükkanda çalışanların hepsi Türk’tü. Ben de mesela, Türkiye vatandaşıyım sonuçta ve başka bir ülke vatandaşlığım da yok.
Bütün bu baskıları neye bağlıyorsunuz? Dükkanınızda başkalarının gözü mü var, yahut temel saik ırkçılık mı?
Açıkçası onu biz de tam bilmiyoruz. Eğer birilerinin bu dükkanında gözü varsa açıkça gidip mal sahibine söyleyebilirler, mal sahibi de bize “çıkın” diyebilir. Sonuçta biz kiracıyız ve buranın sahibi olan muhtarı da karakola çağırıp “bunlardan anahtarı al, dükkanı kapat” demişler. O da “ben anahtarı alamam, kapatabiliyorsanız kendiniz kapatın” demiş.
Son yıllarda arttığı görülen mülteci ve yabancı düşmanı kampanyalar sizin üzerinizde ne tür tesirler yaratıyor?
Türkiye’de yaşayan her yabancı mülteci değil ki! Çok farklı ülkelerden, çoğu öğrenci binlerce insan vize alarak Türkiye’ye geliyor. Madem yabancı istemiyorsunuz, o zaman niye vize veriyorsunuz? Bu insanların önemli bir kısmı turist olarak geliyor Türkiye’ye. Bize gelince, bizimle halk değil, polis uğraşıyor. Sonuçta polis bu, korkuyoruz. Ama bir yandan da korkmuyoruz, çünkü bir suç işlemedik. Yaptığımız tek şey dükkan açmak ve çalışmak. Bunu da yasal yollardan açtık. Yasadışı bir dükkan açmadık ki.
Baskılar karşısında sizinle dayanışan insanlar var mı?
Evet, dayanışmak için, bize yapılan baskıların gerçek olup olmadığını öğrenmek için gelen çok sayıda insan var. DEVA Partisi milletvekili Mustafa Yeneroğlu çocuklarını, eşini alıp bize misafir olarak gelmişti. O gün bizim daha önce kaldırılan tabelamız yenilenecekti. Onlar da yeniden açılış yapalım, canlandıralım burayı diyerek gelmişti. Sonra bir anda polis baskını oldu. Fakat bunu hangi hukukla yaptıklarına, hangi belgeyle geldiklerine dair soru sorulunca kavga çıktı.
Saab Cafe’yi kapatmayı düşünüyor musunuz?
Eğer bu baskılar devam etmezse tabii ki kapatmayacağız. Bir sürü masraf ettik, borca girdik. Cebimizde beş kuruş para kalmadı. Zaten pandemi döneminde kapatmıştık, çalışamadık. Sadece paketle servis yapıyorduk ve ondan aldığımız parayla da ancak kira-elektrik masraflarını karşılayabiliyorduk. Daha sonra dükkanı tekrar açtığımızda bu sefer baskılar başladı ve insanlar gelmeye korktu. Dolayısıyla bir süredir kirayı da cebimizden ödüyoruz. Kapatmamak için çok direndik ama bunun için de çok borca girdik.
Siz aslen Etiyopyalısınız, neden Saab Cafe için “Somalililerin açtığı cafe” diyorlar?
Ortaklarım Somalili ve müşterilerimizin de çoğunluğu Somalili. Bizim tabelamızı sürekli bahane olarak kullanıyorlar. Oysa tabela belediyenin işi, polisin değil. Daha önce siyah-beyazdı, onu kaldırttılar, sonra insanlar dayanışma için renkli bir tabela yaptı, onu da beyaza boyadılar…
Saab ne demek?
Somali dilinde Saab “hayat suyu” anlamında kullanılıyor. İsterseniz biraz da Somalili ortağım Muhammed’le konuşun. O da benimle birlikte bu eziyeti çok çekti. Onun da anlatacakları vardır.
Röportajın tamamına ulaşmak için tıklayın.