5 Harfliler’den Tuğçe Yılmaz, insan hakları alanında verdiği mücadele ile saygı uyandıran TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın ilham verici hikayesini yazdı.

Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, adli tıp uzmanı. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konsey Başkanı.
Biz ise Şebnem Hoca’yı daha çok insan hakları alanında verdiği mücadele ile tanıyoruz.
Fakat Şebnem Hoca’nın toplumun aklıselim sahibi kesimlerinde saygı uyandıran ilham verici hikâyesi mutlaka daha detaylı bir şekilde bilinmeyi hak ediyor.
Şebnem Hoca Adli Tıp Uzmanları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve Ceza Hukuku Araştırmaları Derneğinin kurucu üyesi.
Türk Tabipleri Birliği, İstanbul Tabip Odası, Türk Patoloji Derneği, Forensic Science Society, Académie Internatıonale de Médecine Légale et de Médecine Sociale, International Academy of Legal Medicine, New York Academy of Sciences, İnsan Hakları Eğitimi On Yılı Ulusal Komitesi Cezaevleri Çalışma Grubu, Association de Droit Penale Internationale, Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu ve benzeri kurumlarda görev yaptı.[1]
20 Haziran 2016’da Özgür Gündem gazetesi ile dayanışma amacıyla başlatılan “bir günlük nöbetçi genel yayın yönetmenliği” kampanyasına katıldığı için “terör örgütü propagandası yapmak” suçlaması ile tutuklandı.
30 Haziran 2016’da serbest bırakıldı.
Şimdi ise yeniden hedef gösteriliyor ve en azından sosyal medyada, tutuklanması için hummalı bir çalışma yürütülüyor.
Çünkü yine bir savaş suçu iddiasının araştırılmasını talep ediyor.
Şebnem Hoca, 20 Ekim 2022’de Medya Haber TV’de katıldığı programda, “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kimyasal silah kullandığı” iddialarını değerlendirdi. Programdan sonra harekete geçen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, hakkında “terör örgütü propagandası yapmak” ve “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, devletin kurum ve organlarını aşağılamak” iddiasıyla soruşturma başlattı.
Şebnem Hoca’nın insan hakları alanında verdiği mücadele, yaptığı birkaç “işle” sınırlı değil asla. En önemli uğraşlarından biri, Adli Tıp Kurumu’nu devletin icraatlarını sorgusuzca onaylayan ya da aklayan bir kurum olmaktan çıkarıp insan hakları mücadelesinin önemli bir parçası haline getirmesi olabilir. Ya da toplumsal barışın inşası için gece gündüz çalışması. Ya da sesi duyulmayan ve hak gaspına uğrayan kim varsa her zaman onun yanında yer alması. Hak ihlalleri karşısında her zaman söyleyecek bir sözünün olması. Sanırım geldiğimiz aşamada en önemlisi ise, “konuşulmaması gereken” konularda hâlâ ısrarla konuşması.
Yazının devamına buradan ulaşabilirsiniz.