Aaron Sorkin’in Netflix’de yayınlanan Şikago Yedilisi’nin Yargılanması adlı filmde konu edilen savaş karşıtı protestoların katılımcılarından ve ’68 protestolarının arkasındaki Uluslararası Gençlik Partisi’nin kurucusu Nancy Kurshan, filmde dayanışmanın önemli bir parçası olan kadın aktivistlere yer verilmediğini söylüyor.
1968 yılında, Chicago şehrinde düzenlenen Demokratik Parti Ulusal Kongresi, kongre sırasında gerçekleşen protesto gösterileri ve polisin bu gösterilere müdahalesiyle bir kaosa dönüşmüştü.
Demokratik Parti’nin başkanlık adayının, her geçen gün şiddeti artan Vietnam Savaşı’nı durduracak isim olması gerektiğine inanan savaş karşıtı gruplar, kongrenin gerçekleşeceği salonun yakınlarında on binden fazla protestocuyu bir araya getirmişti. 1960’ların karşı kültür hareketinin bir yansıması olan bu barışçıl protesto, polis kuvvetlerinin kışkırtması ile kısa süre içinde büyük bir ayaklanmaya dönüştü.
Oscar ödüllü senaristi Aaron Sorkin’in filmi, The Trial of the Chicago, bu olaylardan kısa süre sonra başlayan ve Amerikan basınının gündemini aylarca meşgul eden Şikago Yedilisi davasına odaklanıyor.
’68 protestolarının arkasındaki Uluslararası Gençlik Partisi’nin kurucusu ve Şikago Yedilisi davası sürecinde de sanık tarafında her gününü mahkemede geçiren aktivist Nancy Kurshan, filmde gerçeklerin çarpıtıldığını söyledi.
O dönem, Şikago Yedilisi’nden biri olan Jerry Rubin ile birlikte olan Kurshan, fimde, karakterlerin çoğunun özünü yansıtamadığını ve en önemlisi, bu yedilinin arkasındaki dayanışma gücünü gösteremediğini vurguluyor.
“Erkekler kadar, hatta daha sert savaşıyorduk”
“Filmde bu yedili dışındaki herkes eksikti, yani duruşmaya gelen ve soğukta duruşmaya girmek için saatlerce bekleyen binlerce savaş karşıtı aktivisti kastediyorum. Dayanışmanın bir parçası olan ve seyirci olarak katılan, tehdit edilen, uzaklaştırılan veya tutuklanan bizlerden söz ediyorum. Oradaki herkes savaş karşıtı hareketi yönlendiren bir lokomotif konumundaydı ve aralarında birçok KADIN vardı. Filmde hiçbirimiz yer almazken, Lincoln Park’ta sutyenlerin yakılması küçük düşürücüydü. Bu filmde kadınlar, Bernardine’e cevap veren telefondaki ses ve benim yerime geçen hayali, tutkulu gizli polisten ibaretti. Davada ilgi odağı olmamış olabilirdik, ancak savaşı sona erdirmek ve daha adil bir dünya yaratmak için erkekler kadar, hatta daha sert savaşıyorduk. Sorkin, Anita, Tasha ve ben sütyen yerine yargıç cüppelerini yakabilirdik mesela. Hareketimiz erkek egemen bir bakış açısıyla yansıtıldı ve Sorkin istemeden bize daha gidecek çok yolumuz olduğunu hatırlattı.”
Kaynak: FilmLoverss, Counterpunch