Son dönemlerde yapılan pek çok araştırma, hem ülkemizde hem de dünyada iklim değişikliğinin hava olaylarına ve doğaya etki ettiği konusunda yaygın bir farkındalık olduğunu gösteriyor. Bu farkındalığın en yüksek olduğu yaş kümesi ise 15-17 aralığındaki gençler.
Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında düzenlenen zirvelerin 26’ncısı (COP26), İskoçya’nın Glasgow kentinde 31 Ekim’de başladı. İklim değişikliğiyle küresel ve ulusötesi mücadelenin 2021-2026 yılları arasında nasıl şekilleneceğinin ilk ipuçlarını göreceğimiz zirve, 12 Kasım’a kadar sürecek. COP26, hem iklim değişikliğiyle mücadelede daha radikal hedeflerin ortaya çıkıp çıkmayacağı ve önümüzdeki beş yılın uluslararası iklim diplomasisi açısından nasıl geçeceğini belirlemesi açısından hem de tüm dünyanın bir kez daha iklim krizi ve iklim adaleti gündemlerini konuşuyor olması açısından büyük önem taşıyor.
Peki gençler 21. yüzyılın en önemli gündemlerinden iklim krizi ve iklim adaletini nasıl algılıyor?
Farkındalık en fazla 15-17 yaş arası gençlerde
Son dönemlerde yapılan pek çok araştırma, hem ülkemizde hem de dünyada iklim değişikliğinin hava olaylarına ve doğaya etki ettiği konusunda yaygın bir farkındalık olduğunu, bu farkındalığın en yüksek olduğu yaş kümesinin ise 15-17 aralığındaki gençler olduğunu gösteriyor.
Yuvam Dünya Derneği’nin KONDA ile birlikte yapmış olduğu “Türkiye’de İklim Değişikliği Algısı” araştırmasından elde edilen sonuçlara göre, Türkiye’de iklim değişikliğine dair farkındalık dörtte üç gibi yüksek bir veri sunuyor. Nitekim bu yaz ülkemizin Güney, Batı kıyıları ve Anadolu’da çıkan orman yangınları ve Kuzeydoğu’daki sel felaketlerinin de ortaya koyduğu gibi iklim krizinin varlığı aşikar.
Araştırma, bu farkındalığın en yüksek olduğu yaş kümesinin gençler olduğunu ortaya koyarken meslek gruplarında ise öğrenciler ve beyaz yakalı çalışanlar ön plana çıkıyor.
Türkiye’de gençler harekete geçmeye hazır mı?
Ancak çalışmada, iklim değişikliğinin etkileri konusunda yüksek bilinç seviyesinde olsalar dahi gençlerin, özellikle de 15-17 yaş arası kümenin, çözümün parçası olmak üzere harekete geçmeye hazır olmadığı dile getiriliyor. Bunda söz konusu kümenin, henüz düzenini kendi kurdukları bir yaşamları ve bağımsız gelirlerinin bulunmaması ve yaşamsal önceliklerinde farklılıklar olması gibi nedenlerin etkili olduğu tahmin ediliyor. Diğer bir deyişle, bu durum iklim değişikliğine karşı duyarlı olmamalarından değil, hayatlarında önceliklerinin farklı olduğu bir döneminde bulunmalarından kaynaklanıyor.
Yine de araştırmadan çıkan en çarpıcı sonuçlardan biri, 15-17 yaş arası gençlerin doğal felaketler konusunda diğer yaş gruplarına göre bariz olarak daha tedirgin oldukları.
İklim krizi konusunda ‘çok endişeli’ bir gençlik
İngiltere’deki Bath Üniversitesi’nin Finlandiya, ABD ve İngiltere’deki üniversitelerle ortaklaşa yaptığı ve bu alandaki en geniş kapsamlı anket olduğu belirtilen çalışmaya göre ise, gençlerin yüzde 60’ı iklim krizi konusunda kendilerini “çok endişeli” veya “aşırı endişeli” olarak nitelendiriyor. Yüzde 45’lik bir kesim ise iklim değişikliğinin bu krizin günlük yaşamlarını bir biçimde etkilediğini dile getiriyor. Yine gençlerin üçte ikisi kendilerini korkutucu bir geleceğin, yüzde 56’sı da insanlığı ciddi felaketlerin beklediğini düşünüyor.
Gençler siyasetçiler tarafından görmezden gelindiklerini düşünüyor
Araştırmada gençlerde iklim değişikliği kaynaklı kronik stresin fiziksel ve mental sorunlara yol açabileceğinin altı çizilirken, aşırı iklim olaylarının artmasının bu sorunları daha da kötüleştirebileceği aktarılıyor.
Rapordan çıkan bir diğer önemli nokta ise, gençlerin önemli bir kısmınn siyasetçiler ve yetişkinlerin ihanete uğradıklarını, görmezden gelindiklerini ve yalnız bırakıldıklarını düşünmeleri.
Ekolojik anksiyetenin tek nedeni çevresel yıkım değil
Bath Üniversitesi’nden araştırma raporunun başyazarı Caroline Hickman, bu araştırmanın ekolojik anksiyetenin yalnızca çevresel yıkımdan kaynaklanmadığını, hükümetlerin iklim değişikliği konusunda eyleme geçmemesinin de bu endişelerin ayrılamaz bir parçası olduğuna dikkat çekerek şunları söylüyor: “Hükümetler bilimi dinlemeli ve gençlerin anksiyetesinin bir hastalıktan kaynaklanmadığını fark etmeli.”
Çalışmaya katılan gençlerden birinin, “Ölmek istemiyorum ama çocukların ve hayvanların umursanmadığı bir dünyada yaşamak da istemiyorum” sözleri gençlerin iklim krizi ve siyasal iktidarlarla ilişkisini gösterir nitelikte.