14 Mayıs 2023 seçimlerinde yaklaşık 30 milyon kadın oy kullanacak ve bu pek çok uzman bu seçimde kadınların oylarının en belirleyici unsurlardan biri olacağını söylüyor. Şaşırtıcı olsa da, seçmenin yarısını oluşturan kadınların oy verme davranışlarıyla ilgili çalışma çok az.
Peki, kadınların hangi partileri tercih edeceği öngörülüyor? Eldeki veriler, geçmiş tercihler ne gösteriyor? London School of Economics and Political Science’da araştırma görevlisi Dr. Sevinç Bermek, Fikirturu’ndaki yazısında bu sorulara cevap arıyor.

Sevinç Bermek / Fikirturu
Yüksek Seçim Kurulu Başkanı’nın 17 Nisan’da yaptığı açıklamaya göre, 14 Mayıs seçimlerinde oy kullanacak seçmen sayısı 60 milyon 697 bin 843; bu rakamın yaklaşık 30 milyonunu, yani yaklaşık yüzde 50’sini kadın seçmen oluşturuyor. Buna rağmen, yönetimde kadınların ne ölçüde temsil edildiğine dair çalışmalar olsa da oy verme davranışları, kadınlar ve seçim tercihleriyle ilgili çalışma hemen hemen yok gibi. Oysa “Kadınlar seçimlerde ne ister?” sorusunun yanıtını ararken karşımıza çıkan veri üzerinde düşünülmeye, tartışılmaya değer.
Önce 2023 Türkiyesi’ndeki kadınların bir fotoğrafını çekelim. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2022’de paylaştığı verilere1göre, Türkiye nüfusunun %49,9’unu kadınlar oluşturuyor. En az bir eğitim düzeyini tamamlayan 25 ve daha yukarı yaştaki kadınların oranı %87,3.
15 ve daha yukarı yaştaki işgücüne katılma oranı yüzde %32,8. Kadınların eğitim seviyesi yükseldikçe işgücüne daha fazla katılıyorlar. Okuryazar olmayan kadınların işgücüne katılma oranı %12,8, lise altı eğitimli kadınların işgücüne katılma oranı %25,3, lise mezunu kadınların işgücüne katılma oranı %32,5, mesleki veya teknik lise mezunu kadınların işgücüne katılma oranı %38,5 iken yükseköğretim mezunu kadınların işgücüne katılma oranı %67,6.
Yine TÜİK araştırmalarına ve çoğumuzun tecrübesine göre, ev işlerini genellikle kadınlar üstleniyor. Kadınlar en fazla %94,4 ile çocuk bakımı, %85,6 ile çamaşır ve bulaşık yıkama (makineyle bile olsa), %85,4 ile yemek yapma ve evin toplanması ve temizlenmesi işlerini üstlenmiş durumda.
Ev kadınlarının sayısıysa 14,7 milyon,2 yani Türkiye’de işgücüne dahil olmayan 29 milyon kişinin yüzde 50’si. Türkiye ortalamasında kadın seçmenler arasında en büyük kategoriyi de %32 ile ev kadınları oluşturuyor.
Sosyal Demokrasi Vakfı’nın (SODEV) hazırladığı Kadınların Ekonomik ve Toplumsal Yaşamdaki Sorunları Araştırma Raporu’na3 göreyse, kadınların yüzde 60,3’ü kendisini mutsuz hissediyor.
Kadınların oy verme davranışları
Peki, kadınların oy verme davranışı geçmişten günümüze nasıl şekillenmiş?
1950 ve 1970’li yıllarda, hatta 1990’lara kadar Türkiye’deki kadın seçmenin erkek seçmene göre daha sağ kökenli partilere oy verdiğini gözlemliyoruz.4 Literatürde, buna ‘geleneksel toplumsal cinsiyet farklılığı’ deniyor. Türkiye, OECD ülkelerinde Şili’den sonra geleneksel cinsiyet farklılığının en yoğun olduğu ülke. Bu konuda Arjantin, Romanya, Tayvan, Hindistan ve Meksika gibi gelişmekteki ülkelerden de fazla bir oranda kadınlar sağ partileri destekliyor.
Üstelik sözünü ettiğimiz 1950-1990 yılları arasındaki son dönemlerde özellikle 1980’den sonra Türkiye’de önemli bir feminist hareket başladı. Ancak bu hareketin tüm topluma yayılmaması, birkaç büyük şehirle sınırlı kalması nedeniyle kadınların oy verme davranışları değişmedi. Bu durumu, gelişmekte olan ülkelerdeki toplumsal cinsiyet meselelerini açıklamak için başvurulan cinsiyet eşitsizliğinin gelişimsel kuramı (developmental theory of gender gap) ile açıklamak mümkün.
Bu teoriye göre, geleneksel toplumlarda kadınların ev ve çocuğa dair işlerle meşgul olmaları, eğitim seçeneklerinden mahrum bırakılmaları ve yaşlı bakımı dahil, geleneksel aile sisteminin devam etmesinden sorumlu tutulmamaları, kadınların ‘maaşlı’ işlerde çalışmamalarına neden oluyor.
Yapılan araştırmalar, kadınların maaşlı işte çalışması, işgücüne katılmaları sonucu siyasete daha çok katıldıklarını, seçim tercihlerinin çeşitlendiğini ve sol kökenli partilere de oy verdiklerini gösteriyor.5
Kadınlar ve Türkiye’ye özgü şartlar
Fakat yine de bu değerlendirmeleri yaparken Türkiye’ye özgü koşulları da göz önüne almak durumundayız.
Türkiye, Batı toplumları gibi 1970’li yıllarda tüm ülkeyi kapsayan eğitim ve kadın istihdamının yükseltilmesi gibi adımlar atamadı ama 1980’li yıllardan itibaren kırsal yörelerden büyükşehirlere göç, gecekondu ve şehirlerin çeperlerinde göçmenlerin yerleşmesi gibi büyük sosyal değişimler geçirdi.
1980’li yılların başında Türkiye ve Avusturya aynı seviyede kadın istihdamına sahipti, ancak Türkiye’de kırsal bölgeden büyükşehirlere göçle birlikte, kadınların organik olan köy alanı da şehirdeki farklı varolma alanlarına yöneldi. Türkiye’deki ekonomik büyüme, işçi talebini de artırmadı üstelik. Bu zayıf iş gücü talebi kadınların daha az istihdam edilmesine yol açtı.6 Bu nedenle, kadının evde kalmasına, erkeğin de eve ekmek getiren kişi durumuna gelmesine yol açtı.
Kadın istihdamının artmaması, daha önce tarımda çalışan kadınların şehirlerde resmî olarak istihdama katılmaması, son 20 yılda Türkiye’de kadın istihdamının yüzde 32-36 bandında kalmasına yol açtı. Bu sosyolojik değişimler hem kadın ile erkek arasındaki ekonomik uçurumu açtı hem de kadın-erkek siyasal uçurumunu derinleştirdi.
Sonuç itibariyle çeşitli faktörlerin etkisiyle günümüzde kadınlar, erkeklere kıyasla daha fazla sağ partileri tercih ediyor. Aslında Türkiye’de tüm seçmenler daha fazla sağ partileri seçiyor, ancak kadınların burada itici güç olduğunu söylememiz gerekiyor.
Yazının tamamına buradan ulaşabilirsiniz.