Akademisyen Tuğçe Erçetin’in hazırlayıp sunduğu “Seçmen Ne İster?” podcast serisinde İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci, toplumsal cinsiyet rollerinin seçmenin oy verme davranışı üzerindeki etkisini anlatıyor.

Akademisyen Tuğçe Erçetin’in hazırlayıp sunduğu “Seçmen Ne İster?” podcast serisinde, İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci, toplumsal cinsiyet rollerinin seçmenin oy verme davranışı üzerindeki etkisini anlatıyor.
Siyasal sosyalizasyonu anlamaya gayret ederken, aile, arkadaşlar, okul, iş yerleri, dernekler, siyasal partiler, ve medya dahil birçok faktörün etkisini anlamaya çalıştığımızı ifade eden Semerci, toplumsal cinsiyet rollerinin oluşmasının da tüm bu yapılar içinde olduğunu not düşüyor:
“Yani örneğin; çoğu zaman, bir ailenin içine doğuyoruz ve o aile daha biz doğmadan önce odaları pembe-mavi boyayarak ya da çok ufak yaştan itibaren giymemiz beklenen renklerin egemen olduğu kıyafetleri, oyuncakları belirleyerek, çok küçük yaştan itibaren aslında nasıl olmamız gerektiğini toplumsal cinsiyet rolleri çerçevesinde bizlere öğretiyor. Ve bu roller, bu şapkalar aynı zamanda bizim normlarımızı, değerlerimizi hayatta sahip olduğumuz paradigmaları, bakış açılarımızı şekillendiriyor.”
“Karşımızda bir kısır döngü var”
Kadın seçmen profili ve toplumsal cinsiyetin seçmen davranışındaki etkileri gibi konularda araştırmaların sınırlı olduğunu ifade eden Semerci, bunu mevcut eşitsizliklerden ötürü kadınların kendi taleplerini siyasal gündeme taşımakta zorlanmalarına bağlıyor:
“Toplumsal roller, özellikle bakım, bebeklikten yaşlılığa tüm bakım ihtiyacında kadınların üzerine düşen roller, eğitime erişimdeki kısıtlar, hem sosyal sermaye hem var olan bütün koşulların toplumsal cinsiyet eşitsizliğine yol açtığı durumlarda kadınların aktif olarak siyasal alanda var olmaları ve kendi ihtiyaçlarını, kendi taleplerini siyasal gündeme taşıyabilmeleri hiç kolay olmuyor. O yüzden seçmenleri konuşmaya gelene kadar bizim siyasal katılım açısından, yasal olarak eşit olan seçme ve seçilme hakkından yararlanma açısından baktığımızda var olan Türkiye’deki eşitsizlikleri konuşuyor, bu alanda yapabilirlikleri nasıl arttırabildiğimizi ele alıyor olmamız gerekiyor. Yani içinde yaşadığımız toplumsal koşullar şu an için kadın ve erkek arasında hâlâ eşitsizlikleri gösteriyor ve var olan bazen de görülmeyen, artık çok normalleştirilmiş birtakım pratiklerimiz bu alandaki eşitliğin oluşmasını engelliyor ve tabii ki bu konular gündeme gelmedikçe bu konular konuşulmadıkça sistemimiz kadınların dahil olmasını sağlayacak daha kapsayıcı bir şekilde gelişemiyor. Yani bir tür kısır döngüden aslında bahsediyoruz.”
“Kesişimselliğe bakmak gerekiyor“
Uluslararası literatürde toplumsal cinsiyetin tek başına değil ama başka faktörlerle birlikte bakıldığında önemli bir etkisi olduğunu gösteren çalışmaları referans gösteriyor Semerci:
“Biraz daha daraltıp odağımız olan seçmen davranışlarına baktığımızda, mesela, Pippa Norris’in bir çalışması burada en çok referans verilen çalışmalardan biri: Toplumsal cinsiyete bağlı bir fark var mı sorusunu soruyor. Kadın ve erkeğin oy verme davranışında farklılığa baktığı çalışmada şunu görüyoruz, toplumsal cinsiyet tek başına değil ama yaş faktörünü devreye soktuğumuzda önemli bir etki oluşturuyor. Çalışmasında genç kadınların daha farklı bir oy verme pratiğine geçtiğini ve bu gözlükle yapılan analizlerin önemli şeyler aktardığını göstermeye çalışıyor.
Benzer bir biçimde, Türkiye’deki çalışmalara baktığımızda da genelde çok belirleyici olmadığını görüyoruz. Seçmenlerin nasıl karar verdiğini, ne üzerinden oy tercihine karar verdiğine baktığımızda işte örneğin; eğitim düzeyi ya da dindarlık düzeyi gibi faktörlerin çok daha belirleyici olduğunu söyleyebilirken, demografi başlığının altında baktığımız toplumsal cinsiyet farklılıklarının o derece belirleyici olmadığını görüyoruz. Fakat, burada demin Norris’in çalışmasına referansla söylediğim, birbirini etkilediği durumlar var mı diye baktığımızda, yani örneğin; eğitim düzeyi ve toplumsal cinsiyete beraber baktığımızda karşımıza daha farklı bir resim çıkabiliyor. Bu önemli bir nokta; kesişimsellik diye bir kavram kullanıyoruz. Kesişimsellikle kastettiğimiz de yani kadın olma haliyle, diyelim ki sosyo-ekonomik düzeyi daha kırılgan bir gruptan olmanın üst üste gelmesi ile oluşan etkiyi anlamaya çalışmak. Yani seçmen grupları açısından, seçmenlerin nasıl karar aldığı açısından baktığımızda bu tür değişkenlerle toplumsal cinsiyetin nasıl ilişki içinde olduğuna bakmak ufuk açıcı olabiliyor.”