Toplumun bireylere kadın veya erkek olarak yüklediği sosyokültürel roller ve sorumlulukların kırılganlıkları arttırarak afet risklerini daha da yönetilemez hale getirdiğini ifade eden Nilgün Okay ve İpek İlkkaracan, toplumsal cinsiyete duyarlı afet yönetiminin adımlarını anlatıyor.

Nilgün Okay ve İpek İlkkaracan, Journal of Resilience’da yayınlanan makalelerinde, toplumsal cinsiyete dayalı eşitlik ve insan haklarının yetersizliği bakımından bireylerin fırsat eşitsizliğine ve ayrımcılığa maruz kalması, afetlerin karmaşık hale gelmesine ve etkilerinin daha da artmasına neden olduğunu belirtiyor.
Mevcut cinsiyet eşitsizlikleri nedeniyle artan sosyoekonomik bağımlılığının kadınları yüksek risk grubuna düşürdüğünün altını çizen Okay ve İlkkaracan, özellikle de afetlerde kadınları kurban, mağdur ve riskli grup kabul eden yaygın bir anlayışın hakim olduğunu söylüyor.
Okay ve İlkkaracan’ın makalesine göre, toplumsal cinsiyete dayalı kapasite ve yeteneklerini geliştirmeyi amaçlayan yaklaşımlar daha başarılı oluyor.
“Kadınların yerel afet yönetimi süreçlerine katılmaları, afete hazırlık için büyük önem kazanmaktadır. Yapılan çalışmalarda, afet öncesinde kadınların, erkeklere göre afete hazırlığı ile ilgili yerel faaliyetlere daha fazla ilgili oldukları bildirilmektedir. Kadınların geleneksel rollerinden kaynaklanan sosyokültürel kapasiteleri, bakım becerileri ve sosyal ağları, afet yönetiminde önemli bir kaynak olarak değerlendirilebilir. Kadınların afetlerde hayatta kalma mücadelesinde ve iyileşmeyle başa çıkmada erkeklere oranla daha çabuk organize oldukları saptanmıştır. Bir mahallede afet öncesi kadın gönüllü grupları gibi güçlü sosyal yapının mevcut olması, afetlerde müdahaleyi kolaylaştırdığı, afet sonrasında da halkın kendi kaynaklarıyla daha çabuk iyileşme sağlandığı bildirilmektedir.”
Okay ve İlkkaracan, Türkiye’de toplumsal cinsiyet anlayışının afet yönetiminin tüm evrelerine nasıl anaakımlaştırılacağını 10 adımda özetliyor:
1. Afet risk yönetimi halkın tüm kesimlerinin katılması gereken bir süreçtir. Afet olduğunda sadece AFAD veya Kızılay yeterli değildir. Afet öncesinde zarar azaltma ve hazırlıktan herkes sorumlu olmadıkça, afete dirençliliğin sağlanamayacağı bir gerçektir. Kadınların planlamada yer alması temel insan hakları olmasının yanısıra, yerel planlama ve stratejilerde toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayan politikaların daha başarılı olduğu, böylelikle, halkın afetlere direçlilik kazandığı saptanmıştır.
2. Türkiye’de kadının katılımının sağlanması için başta AFAD olmak üzere resmi kurumlarda, müdahale ve gönüllü ekiplerinde kadın temsiliyetinin arttırılması sağlanmalıdır. Mahalle kadın örgütlenmelerinin yerel yönetimler tarafından desteklenmesi, çok sayıda kadına ulaşılması, sürdürülebilir iletişim ve eşgüdümün kurulması için önemlidir. Bu işbirliği, kadınların kırılganlıklarını azaltmanın ve ihtiyaçlarını karşılamanın ötesinde kapasitelerini geliştirilmesini de kolaylaştıracaktır.
3. Afetlerde kadınları kırılgan kesim olarak tanımlayan eski yaklaşımlar yerine, geleneksel rollerini ve sosyal dayanışma ağlarını kaynak olarak tanımlayan, kapasitelerini göz önüne alan daha proaktif bir yaklaşımla afet risk planlama, talimatname ve stratejilerinin geliştirilmelidir. Bu bağlamda, UDSEP 2023 ve TAMP’ın toplumsal cinsiyet bakımından yeniden gözden geçirilmesi, zarar azaltma, hazırlık, müdahale ve iyileştirme planlama süreçlerine kadın katılımı sağlanmalıdır.
4. Afet risklerinin değerlendirilmesinde toplumun sosyal, ekonomik, kültürel özelliklerini içeren yerel verilere ihtiyaç vardır. Bu verilerle elde edilen toplumsal cinsiyete duyarlı hassasiyet değerlendirmeleri planlamalarda kullanılmalıdır. Kırılganlıkların veya zarargörebilirliklerin, kapasite ve kaynakların değerlendirilmesinde, afet öncesinde sürdürülecek geliştirme, güçlendirme ve uzun dönem yapılandırma ve kalkınmaya yönelik projeleri yönlendirmesi bakımından gereklidir. Bu aşamada kadın ve erkeklerin kapasitelerinin arttırılması için farklı destek mekanizmalarının oluşturulması, yerel kadın gruplarının risk değerlendirme sürecindeyer alması önerilmektedir.
5. Toplumsal cinsiyete duyarlı sosyal göstergelerin kullanılması ve risk değerlendirmesine katılması ve oluşturan kapasite veri tabanı, afet sonrası hem ihtiyaç tespitini kolaylaştıracak hem de iyileştirme ve yeniden yapılandırma için toplumun her kesimini kapsayacak uzun-dönem zarar azaltma stratejilerini tasarlamak mümkün olacaktır.
6. Müdahale ve yerel gönüllü ekiplerinde özellikle kadın katılımının ve planlamanın her aşamasında kadınların aktif yer almasının sağlanması gerekir. Afet risk yönetiminde toplumsal cinsiyete dayalı sosyo-kültürel kısıtlamaların, toplumsal cinsiyete duyarlı kırılganlıkların risk oluşturduğu, planlama süreçlerinde dikkatle ele alınmalıdır. Planlamada kadınların sadece özel ihtiyaçları değil, hem eşitlik bakımından hem de temel bir insan hakkı olarak kaynaklara erişiminin değerlendirilmesi önemlidir.
7. Risklerin doğru algılanmasında, hazırlık ve müdahale kapasitesinin, kısaca afet dirençliliğinin arttırılmasında risk iletişimi oldukça önemlidir. Kadınların riskler konusunda tek-yönlü, pasif bilgilendirilmesi yerine mahalli risk değerlendirme çalışmaları ile afete duyarlılığın arttırılması ve risk azaltma çalışmalarına katılımı sağlanmalıdır. Toplumun sosyal özelliklerine göre değişen farklı, güvenilir iletişimi geliştirecek yöntemlerinin kullanılması teşvik edilmelidir. Çoğunlukla kapalı alanlarda bulunan kadınlara yönelik erken uyarı ve tahliyeye yönelik tercih edebilecek uygulamaların geliştirilmesi, eğitimlerinin yaygınlaştırılması ve yerel kadın kuruluşlarından destek alınması sağlanmalıdır.
8. Müdahale ekiplerinin toplumsal cinsiyet farkındalığının arttırılması gerekir. Eğitimler, afet risk yönetimi sürecinde görevli tüm ADS uzmanlarının (AFAD, Belediye, Emniyet) ve yerel yöneticilerin toplumsal cinsiyet duyarlılığı ve farkındalığının arttırılmasına, bunun için gereken önlemlerin alınabilmesi için planlamanın geliştirilmesine yönelik çalışmalarına başlatılmalıdır. Aynı zamanda STK’larının kadınlara yönelik mevcut hizmetlerinin sınırlı olması ve afet risk azaltma bilgi yetersizliği de göz önüne alınarak eğitmen eğitimlerinin AFAD tarafından akredite olması ve desteklenmesi sağlanmalıdır. Hareket ve çalışma özgürlüklerine engel olan sosyokültürel kısıtlamaların afet kırılganlıklarını ve risklerini arttırdığı yaklaşımının esas alındığı, halkın kültürel bakış açısını değiştirecek eğitim seferberliklerinin başlatılması ülkemizin öncelikli hedeflerindendir.
9. Müdahalenin en sıkıntılı olduğu geçici barınma koşulları ve süreçleri hakkında hem yetkili personelin hem de halkın eğitilmesi gerekmektedir. Toplumsal cinsiyete duyarlı güvenliği sağlayacak, öncelikle şiddete yönelik önlemlerin alınması, hem yerel yönetimin hem de sivil toplum kuruluşlarının (STK)’ların ortak çalışmasını sağlayacak sosyal altyapı düzenlemeleri afet öncesi zarar azaltma planlamasında ele alınmalıdır. Toplumsal dayanışma ağlarının çalışır durumda olması (yerel halk kültür merkezleri ve kadın sığınma evlerinin acil durum hizmet altyapısı olarak geliştirilmesi ve etkinliklerle desteklenmesi), yaşamsal hizmetler, kadın sağlığı açısından özel bakım ve 24 saat yetkin tıbbi destek ihtiyaçları bakımından geçici barınma planlaması yapılmalıdır.
10. Afet sonrasında iyileştirme, toplumsal bir fırsat haline dönüştürülmelidir. Bu yüzden afetlerde sosyoekonomik iyileştirme ve yeniden yapılanma, en az fiziksel yapılara yönelik iyileştirme kadar önemlidir. Uzun-dönem zarar azaltma evresinde iyileştirme ve yeniden yapılanma planlaması yapılırken kadınların kapasitelerini geliştirecek programlara (örneğin, kadın girişimciliğe teşvik veren mikrokredi eğitim ve proje çalışmaları gibi) erişiminin ve bu planlama çalışmalarında kadının aktif olarak katılımının sürekliliği sağlanmalıdır.
Makalenin tamamına buradan ulaşabilirsiniz.