Politikada İyilik Hali’nin yayınladığı “Türkiye’de Aktivistlerin İyilik Hali ve Örgütsel Güçlenme” başlıklı rapor, Türkiye’de hem otoriter rejimin, ekonomik koşulların ve örgütlenme biçimlerinin aktivistler üzerindeki etkilerine odaklanıyor.

Politikada İyilik Hali, “Türkiye’de Aktivistlerin İyilik Hali ve Güçlenme” başlıklı bir rapor yayınladı.
Ali Yalçın Göymen’in hazırladığı raporun ana gövdesini politik ve ekonomik koşulların aktivistler üzerinde yarattığı etkiyi ve aktivistlerin kişisel/örgütsel özgüçlenmeleri ile örgütsel ilişkileri içerisinde karşılaştıkları
sorunlara karşı ürettikleri bireysel ve kolektif çözümlerin değerlendirdiği bölümler oluşturuyor.
Gerek politik ve ekonomik etkilerin tartışıldığı bölümde gerekse de aktivistlerin iyilik halleri ile
örgütsel ilişkilerin ele alındığı sonraki bölümde farklı konuların yanı sıra ahlakçılık ve
cinsiyetçilik sorunlarına özgül bağlamları içerisinde yer veriliyor. Rapor bu yönüyle
toplumsal koşulların etkisi ile kişisel ve örgütsel öznel mücadeleler arasındaki ilişkiyi görünür
kılmayı amaçlıyor.
Araştırma sonucunda raporda önce çıkan belli başlı sonuçlar şöyle:
- Aktivistlerin yüzde 82’si kutuplaşmanın kendilerini ve aktivizm faaliyetlerini olumsuz etkilediğini, yüzde 65’i toplumsal ilişkilerini çeşitli düzeylerde riske ederek politik faaliyet yürütmek zorunda kaldığını ifade ediyor.
- Rapora göre, Türkiye’de siyasete katılım düşük olsa da aktivistler açısından tatmin olma, bir şeyleri değiştiriyorum ve güçlüyüm algısı yüksek. Aktivistler arasında üyesi olduğu toplumsal hareketin Türkiye’nin siyasal sorunlarına çözüm bulmak açısından kısmen de olsa etkili bir siyaset ortaya koyabildiğini düşünenlerin oranı da oldukça yüksek.
- Aktivistlerin yüzde 80’inden fazlası çalışıyor, ancak güvenceli bir işte çalışabilenlerin oranı bunun yarısı ile sınırlı. Bu istatistiğin zaten politik faaliyetleri nedeniyle kırılgan bir pozisyonda olan aktivistlerin yarıya yakının güvencesiz çalışma koşulları altında olduğunu göstermesi açısından önemli bir veri.
- Aktivistlerin üçte biri toplumsal mücadele içindeki konumları nedeniyle çalışma süreçleri açısından işyerinde sorun yaşıyor. Aktivistler arasında yaygın olarak görülen güvencesiz çalışma durumu ve emek süreci konusundaki farkındalığın iyilik hali üzerindeki etkisi düşünüldüğünde, örgütlenmelerin bu konuya daha çok kaynak ve zaman harcamaları gerektiğini sonucu çıkıyor.
- Politik ve ekonomik koşullar dışında aktivistlerin iyilik hallerini en çok zorlayan unsurlar arasında otoriterleşme süreciyle birlikte toplumsal yaşamda güçlenen ve yaygınlaşan ahlakçılık ve cinsiyetçilik olguları yer alıyor. Bireysel anlamda öne çıkan başa çıkma yöntemleri arasında kendi olmaya devam etmek, kişisel olarak okumalar yapmak ve kişisel olarak cinsiyetçi insanlarla muhatap olmaktan kaçınmak gibi toplumdan uzaklaşmayı getiren seçeneklerin tercih edildiğini görülüyor. Örgütler açısından alınan tedbir oranının ise düşük kaldığı gözlemi yapılıyor.
- Aktivistlerin ruhsal açıdan yaşadıkları sorunlar arasında pandemi döneminin yarattığı sorunlar ve özellikle bu dönemde başa çıkmak zorunda kaldıkları yalnızlık duygusu öne çıkıyor. Bunun yanında aktivistler öfke ve umutsuzluk, depresyon ve karamsarlık gibi duygularla çok sık mücadele ediyorlar. Olumsuz duyguların yoğunlaşması açısından Türkiye’nin son dönem tarihi ve otoriterleşmenin gelişimi ile paralel olarak, 2015 yılı milat olarak anılıyor.
- Aktivistlerin üçte ikiye yakını kilo alımı ya da kaybı, hafıza geriliği ya da sağlıksız beslenme konularından muzdarip olduğunu dile getiriyor. Zihinsel olarak da gündemi takip etmenin ve dolayısıyla otoriterleşmenin sonuçlarına maruz kalmanın aktivistlerin zihinsel iyilik hallerine zarar verdiği sonucu çıkıyor.
- Aktivistlerin ezici bir çoğunluğu siyasi partilerin ülkenin sorunlarını çözmek açısından hala önemli kurumlar olduğunu ama bu işlevi yerine getirme konusunda başarısız olduklarını düşünüyor. Yüzde 30’unun halihazırda bir siyasi partiye üye olduğunu düşünüldüğünde, bu mevcut partilere olan güvenin düşüklüğünü gösteriyor.
- Örgütlenmeler açısından farklı sorunlar da mevcut. Otoriterleşmenin yarattığı baskı ve korku ortamının örgüt üyelerine sirayet etmiş olması bu konuda dile getirilen ilk hususlardan biri. Güven inşasındaki yetersizlik, kuşaklar arası değişen örgütlenme anlayışı ve bunun bir çatışma haline gelmesi; STK’larda yürütülen faaliyetlerin iş odaklı olması ve dönüştürücü perspektiften uzaklık; iletişim; mali ve insan kaynağının azlığı dile getirilen sorunlar arasında yer alıyor.
Aktivistler umudunu koruyor
Rapor, aktivistler için umudun, hala korunan, hatta somut beklentilerden bağımsız biçimde var olamaya devam eden bir ilke olduğunun altını çizerek noktalanıyor:
“Umut, hala bir şeylerin yapılabileceğini, diğer insanlardan boş vermemeyi beraberinde getiriyor. Bu nokta; birçok örnekte gördüğümüz yılgınlık, tükenmişlik ve bireyselleşme arayışıyla açık bir şekilde tezat içinde. Biz de bu tezatlığın, post-faşizm koşullarında yeniden filizlenmesi ve örgütlenmelerin insanların fiziksel, zihinsel ve ruhsal açıdan iyilik halini yeşertecek biçimde yeniden organize edilmesi için başlangıç
noktası oluşturabilecek nitelikte olduğu sonucunu çıkardık. Bu anlamda aktivistlerin tüm makro
koşullara ve örgütlenmelerin işleyişine yönelttikleri eleştirilere rağmen örgütlülüğü umut ilkesiyle
birleştirmekte olmaları gelecek açısından, iyilik hali açısından umut verici. Dayanışma, birlikte
olma/eğleme/öğrenme, güçlenme, yalnız olmadığını hissetme, işe yarama hissi, amaç edinme,
değişim yaratabilme, paylaşma ve toplum yararına çalıştığını bilme gibi pozitif duygular da bu
umut ilkesi sayesinde işlemeye devam ediyor.”
Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.