Bir zamanlar dünyaca ünlü sanatçılara, gruplara ev sahipliği yapan Türkiye’de festivalleri mumla arar olduk. Günümüz şartları düşünüldüğünde, sebebi pandemiye yorulabilecek olsa da, bu durgunluk, pandeminin bir hayli öncesine dayanıyor.
Gizem Evgin
Türkiye’de festival dendiğinde, şüphesiz ki ilk akla gelen isimlerden biri Rock n’ Coke Festivali’ydi. Türkiye’nin en büyük açık hava rock müziği festivali olan Rock n’ Coke, 2003’ten 2013 yılına kadar yüzlerce grubu sahneye çıkardı. Her yaz sonu Hazerfen’de gerçeklesen ve iki gün boyunca süren festivalde, hem yerli hem yabancı sanatçılar sahne alırken, katılımcılar da kamp kurarlardı.
Rock n’Coke’un yanı sıra üç gün süren, doğa içinde gerçekleşen H2000’den Kilyos Solar Beach’te gerçekleşen Radar Live’a Türkiye onlarca müzik festivaline ev sahipliği yaptı.
‘Bir ülkede gerçekleşen canlı müzik ile o ülkenin gelişmişliği arasında bir bağ var’
Simdi baktığımızda, yıllardır gerçekleşmeyen festivaller bir tarafa, Cumhurbaşkanının pandemi önlemleri kapsamında konulan tüm yasakları kaldırırken, 12’den sonra müzik yasağı koyması, ve « kusura bakmasınlar » demeçleri, karşısında, Türkiye’de müzik ve eğlence sektörü yavaş yavaş yok oluyor. Pandeminin, müzik sektörüne darbesi, göz ardı edilemez bir gerçek olmakla beraber, tek neden olmadığı da aşikâr.
Derneğimizin ve Platformun kurucusu, aktivist Gülseren Onanç’ın da deyimiyle “bir ülkede gerçekleşen canlı müzik ile o ülkenin gelişmişliği arasında bir bağ var.’
Bu bağı incelemek için, sektörün içinden isimlerle ve yaptığımız araştırmalarla, Türkiye’deki festival durgunluğunu ele aldık.
Ekonomi, karanlık pazarlama ve siyasi dengesizlik
Şüphesiz, bu durgunluğun ilk akla gelen sebeplerinden biri son yıllarda ciddi bir hızla ilerleyen kur artışı. Bu artış hem grupların sahne fiyatlarına yansırken hem de biletleri satın alabilecek olan müzik severlerin sayısının da azalmasına sebep oluyor. 90’lı yılların sonundan 2000’li yılların başına kadar olan dönemde, sahne fiyatları $500.000 civarlarında olan Iron Maden, Metallica, Madonna, Zombie gibi grupları Türkiye’ye getirebiliyorken, günümüz kurunda bu pek mümkün olmuyor.
Öte yandan, 2012 yılında, 11 yıldır Efes Pilsen’in sponsor olduğu, Santralistanbul’da gerçekleşen Efes One Love Festival’e, semtteki bir grubun “Eyüp’te bira festivali istemiyoruz” tepkilerinin ardından, içki yasağı getirilmişti. Alkol reklamı yasağı üzerine gelen yasaklar ile birlikte, alkol markaları, kendi marka isimleri yerine, kültür sanat etkinliklerinde vekil marka kullanımına yöneldiler. Efes, Birlikte Güzel, Tuborg ise %100 Music diyerek, karanlık pazarlama yoluyla ürünleri görünür kılmaktan çok hissettirmeye yönelik bir strateji izlemek durumunda kaldı. Alkol markalarının, her türlü amblem ve işaretin kullanılarak festivallerin desteklenmesine yönelik yasakların ardından, 11 yıl boyunca gerçekleşen One Love Festivali 2013 yılında resmen iptal edildi.
One Love Festival’in iptal bildirisinin yayınında altı çizilen bir diğer konu ise Gezi Parkı oldu. Alkol yasağının yanı sıra, yaşanan huzursuzluk ortamı nedeniyle festivalin iptaline karar veren Efes Pilsen One Love’a Vodafone Istabul Calling de katıldı. Geçmişe dönüp bakıldığında, festivallerin önüne geçen bir diğer konunun ise siyasi dengesizlik olduğunu görmek mümkün. 2014 yılındaki Soma faciasının ardından Aerosmith’in, 15 Temmuz sonrası stabil olmayan güvenlik durumu sebebiyle Sting Muse, Sia gibi isimlerin konserlerini iptal etmesi, siyasi iklim ve güvenlik sorunlarının da müzik dünyasının önünde bir engel teşkil ettiği aşikâr.
Tüm bunlar göz önüne alındığında, Türkiye’deki müzik dünyasının durgunluk sebebinin sadece pandemi kısıtlamalarından kaynaklı olmadığını söylemek mümkün. Her ne kadar tüm dünya genelinde, festivaller ve sanat camiasında bir durgunluk söz konusu olsa da Türkiye’ninki pandeminin çok öncesinden baş göstermiş bir durumdu. Tüm kısıtlamalar kaldırılırken 12’de müzik yasağının devam etmesi gibi hiçbir bilimsel dayanağı olmayan önlemler doğrultusunda, ülkemizde, sanata ve müziğe bir cephe alındığını söyleyebiliriz.