Gözaltına alınırken polisin köpekli ve fiziki işkencesine maruz kalan HDP Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu üyesi Sevil Rojbin ile kadın siyasetçi olmak üzere bir söyleşi.
“Kadın siyasetçi olmak, kadın iradesiyle, demokratik siyaseti inşa etmenin çabasını göstermek ve emeğini vermektir.”

Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan bir soruşturma kapsamında 2020’de Diyarbakır’daki evine yapılan baskında, polisin köpekli ve fiziki işkencesine maruz bırakılan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu ve Tevgera Jinên Azad (TJA) üyesi Sevil Rojbin Çetin “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla tutuklanmıştı. Çetin, iki yıldır tutuklu olarak yargılanıyor.
Çatlak Zemin’e konuşan Sevil Rojbin Çetin, Kürt kadın hareketine ve Kürt kadın siyasetçiler yönelik saldırıları ve mücadele zeminlerini değerlendirdi.
20 yaşında siyasete atılan bir kadın olarak, kadın siyasetçi olmak sence ne anlama geliyor?
Aslında kadın siyasetçi olmak “neden siyaset?” sorusuna verdiğim cevapla anlam bulmakta diyebilirim. Derin bir tarihselliği bağrında taşıyan Kürt toplumunun yaşadığı kırım politikalarına karşı bir Kürt kadını olarak söz ve eylem sahibi olmak amacıyla siyasete adımımı attım.
Siyaset, kadın mücadelesinin en dinamik alanlarından biridir. Kürt siyasal hareketi içinde kadınların, özgün ve özerk olarak örgütlenmesi genel siyasi tarih açısından önemli bir safhaydı. Kadın mücadelesi itibarıyla siyasi alandan gerçekleşen kadın politikaları, her dönem yeni bir ivme kazanmıştır. Büyük ve yelpazesi geniş Kürt kadın mücadelesinin bir parçası da kadın siyasetçi olmaktır. İşte bu parçada olmak benim için eril zihniyete karşı çok yönlü mücadelenin adıdır. Kadın iradesiyle, demokratik siyaseti inşa etmenin çabasını göstermek ve emeğini vermektir, diye özetleyebilirim.
Kürt Kadın Hareketine, Kürt kadın siyasetçilere saldırıların arkası kesilmiyor. Hatta Kadın siyasetçilere daha fazla baskı yapıldığını söylemek de abartı olmaz. Sana da evini bastıklarında yaptıkları işkence tesadüf değil. Bu konuda neler söylemek istersin?
Kadına yönelik gerçekleşen baskı, şiddet, işkence, katliamların hiçbiri tesadüf değildir. Bunun karşısında mücadele eden her kadın veya kadın yapısı, sistematik bir şekilde baskılanmaktadır.
Yalnız söz konusu Kürt Kadın Hareketi ve öznesi olan aktivist kadın siyasetçiler olunca bu baskı ve sindirme politikaları daha fazla şiddetlenmektedir. AKP iktidarı döneminde kırım politikaları daha da artmıştır. Kürt Kadın Hareketini illegalleştirme ve kriminalize etme çabası içinde olmuştur. Politikleşen ve politikayı toplumsallaştıran kadın varlığını kabul etmemektedir. Saldırı, baskı ve tutuklamaları devrede tutmanın bir tek izahı vardır. O da Kürt Kadın Hareketinin varlık mücadelesini inkar etme ve yok saymaktır. Bunun yanı sıra uzun yıllardır toplumsal, siyasal mücadele veren Kürt Kadın Hareketi ile Türkiye’deki kadın hareketleri arasındaki köprüleri yıkmak, dayanışmayı kırmak, algılar oluşturma çabasıyla erkek egemen zihniyetle mücadele eden her kadını uzaklaştırma ve birlikteliğini koparmaktır.
Yaşanan durum sanırım şu cümle ile izah edilebilir:
“Vardık, varız, var olacağız ile donanmış kadın zihni ile ya biat edeceksin ya da yok olacaksın diyen erkek egemen zihnin mücadelesidir.”
Seni Sığınaklar Kurultayı’nda yaptığın bir konuşma dolayısıyla tanıyoruz. Sığınaklar Kurultayı erkek şiddetine karşı mücadelede farklı illerden, farklı eğilimlerdeki kadınlar arasında köprü kurmak için önemli bir zemin. Sen nasıl değerlendiriyorsun ve Türkiye’de farklı yerlerde ve eğilimlerdeki kadın grupları arasındaki ilişkileri, birlikte mücadele zeminlerini güçlendirmek için neler yapılabilir?
Sığınaklar Kurultayını, kadın cephesinden doğru farklılıkların birlikteliğinin en somut yaşandığı; rengiyle, sesiyle, gücüyle bu birlikteliğe anlam katan zemin olarak görüyorum. Konuşmacı olarak da olsa o atmosferi solumak ve bir parçası olmak, benim için anlamını korumaktadır.
Türkiye’de kadın birlikteliğini güçlendirmek, dayanışmayı büyütmek için sebebimiz var. Farklılıklarımızı ve eğilimlerimizi gerekçelendiren, bizleri ayrıştırıp koparan eril zihniyete karşı birbirimize kenetlenmeye, birbirimizden vazgeçmediğimizi, farklılıkların zenginliğiyle dayanışma içinde olduğumuz platformları çoğaltmak gerektiğini düşünüyorum. Kolektif ağlar geliştirilebilir. Aramızdaki köprüleri güçlendirecek konferans, çalıştay veya programlar gerçekleştirilebilir. Kırım politikalarına karşı büyük ve geniş çaplı bölgesel eylem-etkinlik-ziyaret organizasyonları planlanabilir. Ulusal-uluslararası kampanyalar örülebilir.
Belirttiklerim pekala var olup, dönemlere damgasını vuran tarzla da gelişmiştir. Kimi dönemler buna ket vurmak isteyen zihniyetin karşısında güçlü ve birlikte olduğumuzu daha fazla hissettirmek gerektiğini düşünüyorum.
Söyleşinin devamına buradan ulaşabilirsiniz.