TBMM’nin en genç iki vekilinden biri olan Dersim Dağ, bu seçimlerde de Yeşil Sol Parti’den İstanbul milletvekili adayı. Sadece gençlerin değil, kadınların, çocukların ve bütün ötekilerin sesini parlamentoya taşımayı hedefleyen Dersim Dağ ile yeni dönemdeki çalışmalarını ve siyaset anlayışını konuştuk.

Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde 1996 yılında dünyaya gelen Dağ, henüz 5 aylıkken İstanbul’a göç etti. 18 yaşına kadar İstanbul’da büyüyen Dersim Dağ, Artuklu Üniversitesi Kürt Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. 2018 yılında HDP Diyarbakır Milletvekili olarak seçilen Dağ, 2022 yılında gerçekleştirilen kongresinde HDP Gençlik Meclisi Eş Sözcüsü oldu.
İlk seçildiğinde meclisin en genç milletvekili olan Dersim Dağ, 5 yıllık ilk meclis macerasında 404 soru önergesi, 13 kanun teklifi, 830 meclis araştırma önergesi sunarak, meclisin en çalışkan vekilleri arasında yer aldı.
Sadece gençlerin değil, kadınların, çocukların ve bütün ötekilerin sesini parlamentoya taşımayı hedefleyen Dersim Dağ ile yeni dönemdeki çalışmalarını ve siyaset anlayışını konuştuk.
İkinci kez milletvekilliği sürecine hazırlanmak sizin için nasıl gidiyor?
Çok genç yaşta milletvekili oldum, yirmi iki yaşındayken Meclis’e girdim. Henüz üniversite öğrencisiyken Diyarbakır’dan milletvekili seçildim ve vekil seçildikten bir ay sonra üniversiteden mezun oldum, lisans diplomasını aldım. Yani şu an halihazırda bir dönem vekillik yapmış olmama rağmen, hala bir çok siyasetçiden gencim. 27 yaşında ikinci dönem mesleğime hazırlanıyorum. Diyarbakır kısmen alışmıştı böyle genç bir vekil görmeye, İstanbul henüz alışkın değil. “Sen misin aday?” diye şaşıranlar oluyor, kimse bu kadar genç bir kadının parlamentoda ikinci döneme hazırlandığını düşünmüyor. Dokunduğum, konuştuğum herkes de aslında çok hoş karşılıyor bunu, aslında gerçekten bu toplum artık genç siyasetçiler görmek istiyor, gençlerin siyaset yürütmesini istiyor. Onu da gelen tepkilerden anlayabiliyoruz.
Genç bir kadın olarak mecliste olmak kolay olmasa gerek…
Siz de tahmin ediyorsunuzdur, bu kadar çok erk zihniyetin olduğu, aslında belli bir yaşın üstündeki kişilerin siyaset yaptığı ve parlamentoda yer edindiği bir yerde 22 yaşında parlamentoya gitmek yeterince zorlayıcı oldu, ikinci döneme hazırlanıyorum elbette ama tüm bu zorluklara rağmen yanımda olan kadınlar ve gençler vardı, bu dönemde de seçim çalışması sürecinde yanımdalar, desteklerini her fırsatta iletiyorlar. Asıl güç veren de bu zaten; örgütlü kadın mücadelesi ve örgütlü gençlik mücadelesi. Onlar yanımda olduğu sürece zorlanacağımı düşünmüyorum. Pratik bir yoğunluk ve pratik zorlanmalar elbette ki yer yer karşımıza çıkıyor ama her fırsatta şunu hissediyorum: Yanımda bir kadın mücadelesi var. Kadın mücadelesinin desteği var. Gençlik mücadelesinin desteği var ve asıl gücümü de buradan alıyorum diyebilirim.
Mecliste çok ciddi bir temsil eşitsizliği sorunu var, siz kimlerin sesini meclise taşımayı planlıyorsunuz?
Biz Yeşil Sol Parti ve onun geldiği gelenek olarak zaten en yüksek kadın temsiliyeti ile parlamentoya gidiyoruz. 2023’te %45 kadın temsiliyetiyle seçime hazırlanıyoruz ve parlamentoda kadın grubu olan tek siyasi partiyiz. Bu anlamda sokaktaki kadının sesini meclise taşıyan, mecliste de kadının sesini, mücadelesini yansıtan bir siyasi partiyiz. Elbette ki ben genç bir kadınım, sadece kadınların ve gençlerin değil, tüm ötekilerin sesini meclise yansıtan bir kimliğim, inancım, bir mücadelem de var. Her şeyden önce Kürdüm, çok genç yaşta parlamentoya gittim ve gençler de aslında toplumun ötekisi sayılıyor, toplumda yok sayılan, özne olarak görülmeyen bir kesim. Kadınlar zaten bunun en başında geliyor, özneliği ve iradesi yok sayılan, sürekli engellemelerle karşılaşan en öteki kesim oluyor. Ben bu üç kimliği de kendimde barındırıyorum ve doğal olarak Kürtlerin, kadınların ve gençlerin temsili, onların sesi olmak istiyorum. Bununla beraber biliyorsunuz çocuklar da toplumda özne olarak görülmüyor, bizler çocukların sesi için de parlamentoda olacağız. Aslında hayvanlar da toplumda ötekileştirilen bir kesim olduğu için onların da sesi olacağız. Evde erkek kadına şiddet uyguluyor, kadın çocuğa, çocuk da sokakta hayvana şiddet uyguluyor, aslında sistemin en başından başlayan ve sokaktaki hayvana kadar giden bir şiddet uygulama hali var. Biz yok sayılan herkesin sesi olacağız. Elbette ki bunların başında kadınlar ve gençler geliyor, biz Gülistan Doku’ların, İpek Er’lerin, Pınar Gültekin’lerin sesi olacağız. Yok sayılan, kimliği görülmeyen, tercihleri görülmeyen herkesin sesi olacağız.
Biz Yeşil Sol Parti’nin kadın politikalarını sevinerek izliyoruz, genel olarak siz nasıl bir kadın siyaseti öngörüyor, kadın politikalarında nasıl bir farklılık olması gerektiğini düşünüyorsunuz ve kadın hakları siyasetini meclise nasıl taşımayı düşünüyorsunuz?
Sokağın sesini duymadan, kadın mücadelesinin sesini duymadan görmeden politika belirlemek çok yanlış olur. Ben her şeyden önce sokağa ve kadınların örgütlü mücadelesine kulak vereceğim ve bu mücadele ile beraber yürüyeceğim. Kendimi hiçbir zaman kadın mücadelesinden farklı bir yerde konumlandırmadım, kadın mücadelesinden gelen ve onun bir temsili olarak parlamentoda yer alacağım. Parlamentoda kadın mücadelesinin doğrudan yürütücüsü ve sesi olma, sözünü kurma gibi bir pozisyonum da olacak. Bu anlamda zaten sizin de söylediğiniz gibi, kadın politikalarımızla çığır açmış, yenilikler getirmiş bir siyasi partiyiz. Eş başkanlık sisteminden, fermuar sistemimizden ve yürüttüğümüz kadın mücadelesinden aslında söyleyebiliriz ki, tüm siyasi partilere örnek olabilecek bir yerde duruyoruz, diğer partilerle aramızda koca mesafeler var diyebilirim ama yeterli mi? Elbette ki yeterli değil. Nihayetinde kadınlar hala bu ülkede katlediliyor, yok sayılıyor, taciz ve tecavüz tehdidi ile yaşıyor ve Türkiye kadınlar için güvenli bir ülke değil. Kadının özneleleştiği, iradesinin tanındığı bir ülke değil burası ve bizim mücadelemiz, kadın mücadelesi devam ediyor. Bizler tam da kadın mücadelesinin içinden gelen kişileriz. Dışarıdan kadın mücadelesini dinleyen, gözlemleyen kişiler değiliz, yani yeri geliyor kortejin en önünde bizler yürüyoruz. Yeri geliyor en önde pankartı tutan kişi oluyorum. Yeri geliyor parlamentoda o talepleri haykıran biri oluyorum. Şunu da çok iyi biliyoruz, kadınların eşitlik, özgürlük, adalet talepleri, sokak mücadelesi olmadan ve örgütlü kadın mücadelesi olmadan başarıya ulaşacak talepler değil. Çünkü zaten bu erk zihniyet asla kadınlara kendiliğinden bir şey vermeyecek. Biz mücadeleyle kazanacağız. Yani mücadele edeceğiz ve kazanacağız.
Her zaman olduğu gibi, değil mi? Hiçbir zaman mücadele etmeden, hakkımızı aramadan olmuyor…
Kesinlikle! Hiçbir iktidar, hiçbir diktatör, hiçbir erk, mücadelesiz hak vermez. Biz kendi haklarımızı kendimiz alacağız ve bunu mücadeleyle yapacağız. Sokakta ve meydanda mücadele edeceğiz. Parlamento da kadınların bir mücadele alanı ve ben genç bir kadın olarak aslında bu mücadeleyi orada da yürütmek için parlamentoya girdim. Kadınların öldürülmemesi için, faillerin cezasız bırakılmaması için, özel savaş politikalarına genç kadınların maruz kalmaması için ve özel savaş politikalarına karşı mücadeleyi haykırmak için, Kadın Bakanlığı için… Sokakta kadın mücadelesinin talebi her neyse, parlamentoda bizlerin talebi de eşdeğer ve hiçbir şekilde birbirinden farkı yok. Çünkü sokaktaki talebi yükselten de biziz. Kendimi hiçbir zaman sokaktaki kadın mücadelesinden ayrı ele almadım. Meydanda da varım, sokakta da varım, parlamentoda da varım ve meydandaki, sokaktaki talebim neyse parlamentodaki talebim de odur diyebilirim kısaca.
Biz de Ses Eşitlik ve Dayanışma Derneği olarak yakın zamanda bir kampanya başlattık. Aslında bu çok uzun zamandır konuşulan bir konuydu, siz de söz ettiniz, yeni hükümetten Kadın ve Eşitlik Bakanlığı kurulmasını talep ediyoruz. Sizin bu konudaki görüşleriniz nasıl?
Biz Kadın Bakanlığı kurulmasını uzun süredir talep ediyoruz ve seçim beyannamemizde de yer alıyor bu. Bunun olmaması Türkiye siyaseti açısından çok büyük bir eksikliktir de aynı zamanda, çünkü kadını sadece aileye sıkıştıran bir siyaset var. Biliyorsunuz Aile, Kadın ve Çocuk Bakanlığı (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı) var. Kadını sadece aile içine sıkıştıran, sadece çocukla ilişkilendiren bir bakanlığımız var ama biz çocukların da özne olduğunu söylüyoruz, onların da toplumda özneşleştiğini ve çocuk bakanlığının ayrı, kadın bakanlığının ayrı kurulması gerektiğini söylüyoruz.
Toplumsal tüm sorunların temelinde kadın sorunu yatıyor ve biz kadın sorununu çözmeden hiçbir toplumsal sorunumuzu çözemeyiz. Bu anlamda da aslında belki en başta kurulması gereken bakanlık, Kadın Bakanlığı ve bünyesinde kadın sorunlarının çözülmesi ve kadınlara bütçe ayrılması çok önemli. Zaten mevcut bakanlıkta ayrılan bütçe çok cüzi bir bütçe ve ne çocuğa, ne kadına, ne aileye yetecek bir bütçe değil. Biz üçünü toplamış bir bakanlık kurmuşuz ve kadını eve, çocuğa, aileye hapseden bir noktadan yaklaşmışız. O klasik erk zihniyetin yaklaşımıyla yaklaşmışız. Fakat bunun tersine, iktidar kadına böyle yaklaşırken kadınların talebi çok daha farklı.
Bugün aslında sömürge anlayışı da kadın sorununun açığa çıkmasından kaynaklanıyor. Çünkü şunu da söylüyoruz, ilk sömürülen kadındır, kadın ilk sömürülen varlıktı. Kadının sömürülmesinden sonra artık sömürü anlayışı açığa çıktı ve artık halklar sömürülmeye başlandı. Çocuklar sömürülmeye başlandı. Hayvanlar, topraklar da sömürülmeye başlandı. Bu anlamda aslında biz ülkede ve dünyada bir eşitlik ve demokrasi mücadelesi yürütüyorsak, her şeyden önce kadın sorununu çözmemiz gerekiyor. Biz kadın sorununu çözmeden toplumsal hiçbir sorunu çözemeyiz. Kadın sorununun çözülmesi elzemdir ve bunun için de ilk önce bir Kadın Bakanlığının kurulması gerekiyor. Kadın sorunlarının tartışıldığı, çözüm önerilerinin konuşulduğu ve çözüme kavuşturulduğu, aynı zamanda kadınlar için özel bir bütçenin de ayrıldığı bir bakanlığın kurulması gerekiyor. Biz bunu uzun yıllardır söylüyoruz ve seçim beyannamemizde de bu yer alıyor. Hem Çocuk Bakanlığı, hem Gençlik Bakanlığı hem de Kadın Bakanlığı kurulması seçim beyannamemizde yer alıyor.
Bu iktidar gidecek, biz bundan eminiz ama yeni gelecek olan yönetimin de kadın sorununu samimi bir şekilde çözmek isteyen bir anlayışa sahip olması gerekiyor. Bunun için de Kadın Bakanlığının kurulması şart.
Gerçekten hep o yukarıdan aşağıya kadına tepeden bakan anlayışlardan artık yorulduk. Kadının kendi sesini çıkarabildiği, kendi sesimizle var olabildiğimiz ve aileyle, çocukla değil de birey olarak anlaşıldığımız günleri yakın zamanda görmeyi diliyoruz…
Biz uzun yıllardır mücadele veriyoruz. Kadın mücadelesi bir iki yıllık ya da 20 yıllık bir mücadele değil, biz 5000 yıldır sömürülen bir cinsiz ve haliyle mücadelemiz de uzun soluklu olacak. Ama şunu da belirtmek gerekiyor ki gün geçtikçe kazanımlarımız artıyor ve mücadelemiz büyüyor. Gün geçtikçe yanı başımızdaki kız kardeşlerimizin sayısı artıyor. Bu bizim en büyük mutluluğumuz, en büyük moral ve güç kaynağımız. Ben de moralimi ve gücümü beraber direndiğim, beraber mücadele ettiğim, yanı başımdaki kadın yoldaşlarımdan alıyorum. Bundan sonra da mücadele edeceğiz, 14 Mayıs’tan sonra da mücadelemiz devam edecek. Bu iktidar gidecek ama kadın mücadelesi devam edecek ve biz şunu söylüyoruz, erk zihniyet gidene kadar, bireyleştiğimiz ve özne olarak kabul edildiğimiz günler gelene kadar, politik bir birey olarak da kabul edilene kadar ve kadın sorununu çözene kadar mücadelemiz devam edecek. Buradayız, birlikteyiz, beraber direneceğiz, beraber başaracağız.