
Zehra Çelenk, Duvar’da yayınlanan yazısında, sosyal medyada Ukraynalı mülteci kadınlar ve Rus kadın askerler üzerinden yapılan toksik ve şiddet dolu ‘eril şakalar’ı eleştirdi:
“Savaşa ve dünyayı imtiyazları, egoları, güç takıntıları üzerinden yöneten erkekliğin savaşlarında hayatların yok olup gitmesine, hayır! Aynı ölçüde, kadın bedenini savaşın bir cephesine dönüştüren her şeye, masum görünümlü toksik cinsel şiddet şakasından başlayarak, hayır. Hayır!”
Yazının ilgili bölümü şöyle:
Girdap gibi içine yuvarlandığımız kendi gündemlerimiz içinden bu yeni savaş haberlerine adapte olmaya çalışırken hemen olan bir diğer şey de Ukraynalı mülteci kadınlar, güzel Rus kadın askerler üzerinden dönen korkunç, toksik, şiddet dolu “eril şaka”lar. Bir kısım erkek gerçekten de dehşet içinde hayatlarından koparılma, hayatlarını ve en yakınlarını kaybetme endişesi içindeki kadınları bir tür savaş ganimeti gibi görüp bunun şakasını yapmaktan çekinmiyor. Bu uçkur düzey akıl yürütmede mantık, vicdan, empati anında devre dışı kalabiliyor. Bir de kılıf bulunmuş zaten son zaman bütün saçmalıklara: “Şaka canım. Her şeyin mizahı olur.”
Olmaz. Başkasının acısıyla mizaha girilmez. Üstüne şaka yapılmayacak üç dört kalem konu var: Cinsel şiddet, ev içi şiddet, cinayet, savaş. Nesi bu kadar zor olabilir? Bu korkunç şakalar ahlakî ikiyüzlülüğü de zeytinyağı gibi su yüzüne çıkarıyor. Afgan, Suriyeli mültecileri sürekli “kadınlarımıza kızlarımıza göz diken potansiyel tecavüzcü sapıklar” olarak lanse eden bu yerli ve millî bakış, bir başka ülkenin kadınları kızları, muhtaç durumda eline düşsün diye salya akıtıyor. Kaldı ki sürekli aşağılanan Suriyeli kadınların, kız çocuklarının da büyük şehirlerde bile pazarlandıkları, satıldıkları bilgisi, üzerlerinden üretilen aşağılık tecavüz fantezileri artık günlük hayatta bile yan masadan duyulacak düzeye varmış durumda. Namusu, ahlakı, “senin anana bacına yapılsa” gibi düz kontak bir empatiden bir tık ileriye götüremeyen ikiyüzlü ahlak anlayışından da başkası beklenemez zaten.
Savaşın vahşetinden bahsederken bile dehşetli düzeyde “pornografik” olan bir şiddet ve cinsel şiddet edebiyatı da var öteden beri. Sevgili Tanıl Bora’nın verdiği bir doktora dersi çerçevesinde ilk kez okuduğum, savaşta kadınlara yapılan korkunç işkence ve katliamların ayrıntılarıyla betimlendiği Ömer Seyfettin hikâyeleriyle şoke olmuştum.
Savaş maruz kalan herkes için korkunç bir şey. Ama kadınlar, çocuklar, LGBTİ+lar için aynı zamanda tecavüz, cinsel şiddet, ağır yoksulluk ve bin bir türlü başka travma demek. Savaşa erzihinli kadınlar da destek olsa da, savaşları çıkaranlar hâlâ tüm önemli yönetim mekanizmalarının başında bulunan güç sarhoşu erkekler, savaşın esas mağdurları ise kadınlar ve çocuklar. Buna her cepheden odun taşıyan toksik cinsel şiddet söylemleriyle beraber, yıkılsın artık bu berbat düzen.
Serpil Sancar başucu kitaplığını daima koruyan önemli eseri “Erkeklik, İmkânsız İktidar”da milliyetçilik, militarizm ve hegemonik erkeklik arasındaki kopmaz bağı doğal olarak vurguluyor. Sancar’a göre, militarizm ile hegemonik erkeklik arasındaki birbirini besleyen ilişki, toplumsal cinsiyet farklarının en katı ve dışlayıcı tanımlarına dayalı bir cinsiyet rejiminin egemenliğine yol açıyor. Erkeklerin savaşçı kahramanlar, kadınlarınsa pasif ve sadık destekçiler olarak konumlandırıldıkları ikili bir sistem bu.
Kadına sabır (asker yolu gözleme), bakım, şefkat ve hizmet rolünün kilitlendiği bu düzende bile ironik olarak savaş içindeki kadın bedeni her biçimde nesneleştiriliyor. “Masum” kadınlar şiddet, tecavüz kurbanı olurken bazı ordularda çeşitli etkin görevlerde bulunan kadınlar da bu kez aksiyon filmlerindekine benzer biçimde, erkek fantezisinin yansımalarına dönüşüyor. Savaş sonrası ise zaten ganimet. Dehşetli bir döngü bu.
Savaşa ve dünyayı imtiyazları, egoları, güç takıntıları üzerinden yöneten erkekliğin savaşlarında hayatların yok olup gitmesine, hayır! Aynı ölçüde, kadın bedenini savaşın bir cephesine dönüştüren her şeye, masum görünümlü toksik cinsel şiddet şakasından başlayarak, hayır. Hayır!
Yazının tamamına buradan ulaşabilirsiniz.