Birbiri ardına iki cinayet. Önce bakanlık müfettişleri bir müzisyeni, sonra bir hakim eşini öldürüyor. Gazeteci Zehra Çelenk’e göre iki olay da ne tesadüfi ne de münferit. Her geçen daha da vahim bir hale gelen şiddet sarmalı üzerine kaleme aldığı Duvar’daki yazısından:
“Artan kadın cinayetlerinin de, Onur Şener cinayetinin de, sağlık görevlilerine artan şiddetin de arkasında aynı şey var: Katillerin, suçluların korunup kollanabileceklerine duydukları inanç. En tepeden başlayan, toplumun birçok kesimini kapsayan nefret söyleminin yaygınlığı. Nefretin, zorbalığın hayatı giderek esir alması.”

Zehra Çelenk / Duvar
“Tesadüfler (henüz) açıklanamamış birlikteliklerdir.” Ta çocukluğumdan aklımda kalmış bu sözün kaynağını aradım, bulamadım. İlk duyduğumda, dünyaya başka bir gözle bakmamı sağladığını anımsıyorum. Komploculuğa varan, her şeyi amaç doğrultusunda birbirine “delice” teyelleyen o uç anlamında değil, orası tehlikeli. Ama düzenli olarak tekrar eden hiçbir döngünün, kalıbın göründüğü kadar rastgele olmaması anlamında. Hepimiz tesadüflere inanırız ama sayıları sandığımızdan daha azdır.
Adalet Bakanlığı’nda daire başkanı olan bir hâkim, yıllardır evde hapis tuttuğu, her hareketini gözlediği söylenen eşini öldürdükten sonra intihar ediyor. Hakimler ve Savcılar Kurulu, bir kadını öldüren bir katil için taziye mesajı yayınlıyor. Bu vahim olay olmasa belki nice kadın cinayetinde karar mercii olacak, katille empati yapması adaleti sağlama ihtimalinden çok daha yüksek bir adam bu. Ölümü neredeyse kaza diye geçiştiriliyor. Öldürdüğü kadının adı bile geçmiyor.
Ankara’da bir barda üç adam, istedikleri şarkıyı çalmadığı/söylemediği için bir müzisyeni program bitiminde saldırıp bardakla, şişeyle katlediyor. Olayın şoku içinde onu yakından tanıyan pek çok kimsenin çok iyi, nazik, ailesini çok seven, hayat dolu, naif bir insan olarak tanımladığı müzisyen Onur Şener’in iç yakan görüntüleri, fotoğraflarıyla karşılaşıyoruz önce. Küçük kızına şarkılar söyleyen, neşeli, iyicil bir adam korkunç biçimde katledilmiş.
“Gece hayatında rastlanması normal, münferit bir olay, alkol etkisi” vb. yorumlar basıyor ortalığı sonra. Dünyada içki tüketimi en çok olan yerlerde, mesela birkaç kez bulunduğum için hemen aklıma gelen, hafta sonu ayık gezen insana bile zor rastlayabileceğiniz Helsinki’de kaç müzisyen bir istek parçayı söylemediği için boğazı kesilerek öldürülmüştür? Bizde ve dünyada anahtar sözcüklerle şöyle bir arama yapın. “İstek parça cinayeti/şarkıcı cinayeti” diye bir alt cinayet türü kaç yerde var? Bizde var. Bu derece vahşice olmasa da farklı yıllara ait birçok habere rastlayabilirsiniz.
Başka insanların hayatlarına, tercihlerine, mesleklerini icra etme biçimlerine, varoluşlarına zerrece saygı duymayan, ve bu alan ihlalini de ellerine geçirdikleri güç ölçüsünde pasif agresyondan vahşi cinayete uzanan dev ölçekte hayata geçirenler ülkesi, Türkiye. Eline az buçuk güç geçtiğinde kendini dünyanın hâkimi sanan, temizlikçiye, garsona, bir mekânda müzisyene, kadınlara sahip olduğunu zanneden korkunç varlıklar her yerde…
“İstek parça cinayeti!” Yüksekten atılan kadınların ve istek parça cinayetlerinin ülkesi. İlkine diğerinden çok daha sık rastlanıyor. Ama ikisi de ne tesadüfi ne de münferit. Artan kadın cinayetlerinin de, bu cinayetin de, sağlık görevlilerine artan şiddetin de arkasında aynı şey var: Katillerin, suçluların korunup kollanabileceklerine duydukları inanç. En tepeden başlayan, toplumun birçok kesimini kapsayan nefret söyleminin yaygınlığı. Nefretin, zorbalığın hayatı giderek esir alması. Kadınları öldürmenin büyük suç olmadığına, LGBTİ+ların zaten varoluşlarının bile tanınmadığına, doğru tuşlara basıp doğru güce yaslanarak işlenen her tür suçun sümen altı edilebileceğine inanıyor bu katiller. Psikopat değiller, işledikleri cinayetler korkunç ama akıl hastanesine kapatılıp sıyıracak türden caniler değiller. Hepsi gücün ve iktidarın semirttiği, gerçek hayatta, insani değerler açısından birer “hiç kimse” olan sıradan zavallılar. Bu zavallılar hayatımızı karartıyor. Bu zavallılar yüzünden bugün sırtını iktidara, muhafazakarlığa, büyük paraya, belli bir çevreye yaslamayan herkes giderek artan biçimde hayatta kalma savaşı veriyor. Patronuna, bir parti yöneticisine başını kaldırıp bakamayacak o zavallıyla hayatımızı karartabilecek katil arasında bir adım var. Her yerdeler.
Yazının devamına buradan ulaşabilirsiniz.