Julie Phillips yeni kitabında anneliğin ve yaratıcılığın kesişimselliğini daha iyi anlamak üzere tarihteki yaratıcı kadınların hikayesini anlatıyor, kadınların bir şeyler yaratmaya nasıl zaman ayırdıklarını ve yaratıcı bir annenin hayatını nasıl yaşadığını mercek altına alıyor.

Susan Sontag 1950’lerin başında kürtaj olduğunda, anestezi almamış ve çığlıklarını bastırmak için radyonun sesi sonuna kadar açılmıştı Audre Lorde erkek arkadaşıyla ayrılmadan önceki son seksi sonrası hamile kaldığını fark ettiğinde, iki haftalık maaşını acı verici ve korkunç bir prosedür için bir hemşireye vermişti. Ursula Le Guin, bir gecede ikinci kez prezervatif kullanmaya gerek olmadığı konusunda ona güvence veren Harvard’lı erkek arkadaşından hamile kaldığında, ailesi, Radcliffe’de onun profesyonel ellerde güvenli ve hijyenik bir şekilde kürtaj olması için neredeyse tam bir yıllık eğitim ücretini denk gelen bir para ödedmitşi. Le Guin bundan yıllarca bahsetmedi. Alice Walker yasadışı bir şekilde kürtaj olmayı seçmiş çünkü biyografi yazarı Julie Phillips’in de üzücü bir şekilde ifade ettiği gibi, onun dışında tek çözümün intihar olduğunu düşünüyordu.
Phillips, ‘The Baby on the Fire Escape: Creativity, Motherhood, and the Mind-Baby Problem’ başlıklı yeni kitabında “Kürtaj, doğum kontrolü, doğurganlık tedavisi ve sağlık hizmetlerine erişim başta olmak üzere üreme hakları yaratıcı anneliğin gerekli bir unsurudur” diye yazıyor. Kitapta, anneliğin ve yaratıcılığın kesişimselliğini daha iyi anlamak üzere bahsi geçen tüm bu yaratıcı kadınların ve daha birçok kadının hikayesini anlatıyor: “Hepsi de başarıp başaramasalar da, hamileliklerinin zamanlaması ve maddi koşulları üzerinde kontrol sahibi olmalarını sanatlarını icra etmek için gerekli gördü.”
Yasalarla ilgili uyarı bildirimleri telefonuma düşerken, eyaletler teker teker kürtaj hakkını kadınların elinden alırken ve yanı başımda bir gözetleme devleti yükselirken, kitabı bir solukta bitirdim. Phillips, bir kahramanın yolculuğu olarak nitelendirdiği, yoluna devam eden önemli “yaratıcı annelerin” biyografilerini ve bu kadınların hayatlarındaki dönüm noktalarını ele alıyor. Yazması on yıl süren kitabını tasarlarken, yazarken ve son rötuşlarını yaparken ise ABD ülkeyi tam anlamıyla derinden sarsan ve bizi 50 yıl geçmişe götüren 24 Haziran günü giderek yaklaşıyordu.
İlk başta, Alice Neel’in annesi ve çocuğuyla (Nancy ve Olivia), Neel’in gelini ve bebek torununun okurun gözlerinin içine yalvarırcasına bakan bir portresinin olduğu ve ilk başta bir şaşkınlık hissi uyandıran kitabın kapağı dikkatimi çekti. Sanki biri ülkenin geldiği hali anlamaya çalışıyor, diğeri ise altüst olmuş bir dünyaya bakıyordu. Phillips kadınların bir şeyler yaratmaya nasıl zaman ayırdıkları ve yaratıcı bir annenin hayatını nasıl yaşadığı sorusunu odağına alıyor kitabında.
Bir kadın editör, bir iş görüşmesi sırasında bana “Çocuk sahibi olmak için bekle, olabildiğince bekle” dediğinde dört aylık hamileydim. “İyi bir kariyer yapmanın tek yolu bu.” Toplantıdan çıktığımda sarsılmıştım, öfkeliydim. Profesyonel hayatımın karnımda büyüyen ve daha sonra ilk kitabımı yazmama vesile olacak kişi tarafından mühürlendiğini hissettim.
Yaratıcı işlerde çalışmayan ebeveynler için de bu böyle. Phillips bana, “Bu, çocuklarınızın, eşinizin ve hayatınızın sizden talep ettiği şeylere sınır çizme ruhsatı” diyor. “Kendinizin bir parçasına tutunmak, onun bir köşesini, size ait olan bir köşeyi yalnız başına tutma ruhsatı.”
Phillips, yaratıcı annelerin başarılı olmak için iki şeye sahip olması gerektiği sonucuna varıyor. Birincisi zaman. Şair Diane Di Prima, Audre Lorde’a yazdığı bir mektupta, “çocukları okula, dişçiye, çamaşır yıkamaya, bakkala, çöp atmaya gönderdiği günler gibi anları beklediğini” yazdı. Heykeltıraş Barbara Hepworth her yaratıcı kadının kendine yarım saat de olsa zaman ayırması gerektiğini söyler. Biz yaratıcı anneler hepimiz o anları ararız, ama onu bulduğumuzda, genellikle kendimizden şüphe ederiz, suçluluk duyarız. Bu nedenle Phillips, ikinci olarak, yaratıcı bir annenin bir benlik duygusuna, sanatıyla geçirdiği zamanda çocuğundan uzaklaşabileceğine, yaratmaya hakkı olduğuna inanması gerektiğinde ısrar ediyor.
Yazının devamına buradan ulaşabilirsiniz.