Tahir Elçi İnsan Hakları Vakfı’nı kuran ve halen vakfın başkanlığını yürüten Türkan Elçi’nin ilk romanı Mavi Karga geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Elçi t24’e yazma macerasını, yaşamının bu macerayı nasıl etkilediğini ve Mavi Karga’yı anlattı.

Tahir Elçi İnsan Hakları Vakfı’nı kuran ve halen vakfın başkanlığını yürüten Türkan Elçi, hukuk ve insan hakları kültürü konularındaki çalışmalarının yanında düzenli olarak “Kırık Saat” adlı edebiyat ve düşünce dergisini yayımlıyor.
Yazma macerası öğrencilik yıllarına dayanan Elçi’nin ilk romanı Mavi Karga geçtiğimiz günlerde yayımlandı.
T24’ten Gökçer Tahincioğlu’na söyleşi veren Elçi ile yazma macerasını, yaşamının bu macerayı nasıl etkilediğini ve Mavi Karga’yı anlattı.
Edebiyat eğitimi görmüş, uzun yıllar Türkçe öğretmenliği yapmış, Tahir Elçi’nin öldürülmesinin ardından, önceden başladığı hukuk fakültesini bitirip avukat olmuş bir Türkan Elçi var. Şimdi de edebiyatçı olarak karşımıza çıkıyor. Yazma deneyiminizin yeni olmadığını tahmin ediyorum, ne zaman yazmaya başladınız, kitap neden bugünü bekledi?
Evet, yazma deneyimim çok eskilere dayanıyor. Öğretmenlik yıllarımda kısa öykü çalışmalarım oldu, fırsat buldukça atölyelere katılırdım. Fakat önceliklerim farklıydı o zamanlar. Önceliğim eşim ve çocuklarımdı. Yazdıklarımı ilk okuyan eşimdi, derli toplu bir dosya oluşturamamıştım, zaman ayıramadığım için hep eksik kalırdı. Bugün romanı bitirdim, başka şeylerin eksikliğini hissediyorum, mesela ilk okurum bu romanı okuyamayacak.
Mavi Karga projesi nasıl doğdu, yazma macerası nasıl gelişti? Sadece roman üzerine mi çalışıyordunuz yoksa şiir, öykü, deneme yazılarınız da var mı?
Mavi Karga’yı bana Aydos’taki kargalar yazdırdı. Eşimi kaybettikten sonra İstanbul Anadolu yakasında Yakacık’a yerleşmiştim. Herkese Yakacık’ta doğdum, derim. Aydos’un hemen dibinde meydana yakın bir kafe vardı. Hukuk fakültesinde okuduğum için sabahın erken saatlerinde kafeye gider ders çalışmaya çalışırdım, kendimi yalnız hissettiğim dünyama kargalar iner, daha sonra Aydos’a doğru yükselirlerdi. Saatlerce onları seyrederdim. Yerin yüzünde yaşadığım acının gerçekliğinden beni çekip göğe yükselten kargalar. Romanım Yakacık’ta doğdu anlayacağınız. Diğer yandan şiirlerim kendini biriktiriyordu, şiirlerimin dizelerinde de çoğunlukla kuşlar uçar. Önce roman mı şiir kitabı mı bitecek kestiremedim. Özellikle pandemi döneminde roman kendini yazdırarak yarışı kazandı. Kitabımın çıkacağını duyanların ilk sorusu “Mavi Karga şiir kitabı değil mi?” oluyor, demek ki çoğunun beklentisi şiirmiş.
Mavi Karga, ağırlıklı olarak kuşların “Kutsal Mezbelesinde” geçen metafor ağırlıklı bir roman? Belki yaşadığımız koşulları, belki başka coğrafyalarda başka insanların yaşadığı koşulları, kuşlar, özellikle de kargalar üzerinden anlatıyor. Merkezde neden kargalar var?
Kargaları seçmemin birden fazla nedeni var. Mesela bunlardan birini söyleyeyim. Yaşadığım acı bana insan evladının kibrinin şiddetini öğretti. Canlıları öldürebilme hakkını kendinde gören kibrini. İnsan evladı birbirine yaptığı zulmün farkına varmadan hayvanları kendinden aşağı görür, öfkelendiklerinde birbirlerine “hayvan” diye tepki gösterir. Mesela beğenmediği kılavuza karganın kılavuzluğunu örnek verir. Bu minvalde atasözleri uydurur. Oysa toprağa terk edilmiş çıplak bir kadına merhamet eden, ölmemesi için onu besleyen deyim yerindeyse insanlık gösteren karga bu kibri biraz da ters yüz etti diyebilirim.Cesetlerin üst üste istiflendiği bir sahne karşısında “Bu insanlar biz hayvanlardan daha da beter. Ne yapmışlar birbirlerine böyle, ne yapmışlar?” şaşkınlığıyla öttü karga. Belki de içinde olduğumuz vahşeti, kılavuzluğunu ve aklını beğenmediğimiz bir hayvanın bizlere hatırlatması gerekiyordu.
Aynı zamanda romandaki karakterler de ilgi çekici. Şeşe kardeşler, Kargabaş, Dişikargabaş, Hezar, mavi karga olan Özgür Telek… Karakterleri nasıl oluşturdunuz?
Oluşturduğum karakterler imgeseldir. Bu karakterleri oluştururken hiç zorlanmadım, çünkü yakınımızda yaşayanlara benzer karakterlerdi. İfade özgürlüğüne tahdidin, tehdidin hüküm sürdüğü bir dönemden geçiyoruz. Adaletten ve vicdandan uzaklaşmış hercü merç bir coğrafyadan zorba karakterler ve adalet talep eden özgürlükçü karakterler oluşturmak zor olmadı benim için. Her gün soluduğumuzda boğulacak gibi olduğumuz bir atmosferin içinden çıktılar diyebilirim.
Romanın açılışında doğada ölüme terk edilmiş bir kadın karşılıyor bizi ancak hikaye onun üzerinden değil, kargaların ülkesi, aşkları, isyanları üzerinden akıyor. İnsan unsuru da yine onlar üzerinden devreye giriyor. Burada gösterilen insanla, ana karakter olan karga arasında bir benzeşim de kuruluyor mu?
Toprağın üzerinde ölüme terk edilmiş kadın ile yanı başına zaman zaman konan karga arasında her ne kadar diyalog gibi görülse de aslında geriye dönüş monologlarıyla her ikisini de tanıma fırsatını yakalayabiliyoruz. Karganın anlatımından ikisinin yolunun bir zamanlar kesiştiğini anlıyoruz. Kadın ile karganın otoriteler tarafından mağduriyet yaşamış olmaları benzeştikleri önemli noktalardan biri.
Söyleşinin devamına buradan ulaşabilirsiniz.