
Gülseren Onanç
Tam on beş gündür, Butterfly adındaki teknemiz ile Tuna nehrinin Karadeniz’e döküldüğü Romanya kıyısından başlayarak Avrupa’nın içerlerine doğru yaklaşık 800 km. yol alıyoruz. Çeşitli nedenlerle hiç yol almadığımız 3 günü çıkarırsak günde yaklaşık 7 saat yol alıyoruz. Gördüğümüz tek renk yeşil. Tuna’nın her iki yakası çoğunluğu kavak olan ağaçlar ile kaplı. Buralarda Tuna manzaralı siteler yapılmamış nedense. Uluslararası bir taşımacılık yolu olarak yüzyıllardır uygarlığın geçiş yolu olarak akmaya devam ediyor. Martılara, pelikanlara, kuğulara ve daha onlarca kuşa özgür bir yaşam sunuyor. Tuna’nın tatlı suyu pek temiz değil, balıkçılar için şahane bir alan sunuyor.
Ruhum bu uçsuz bucaksız yeşillikler ile yıkanırken, aklım Akbelen köylülerinde. Ağacını korumaya çalışan kadınlara yapılan polis şiddetinin videoları öfkemi arttırıyor. İktidar destekli yeşil düşmanı, rant sever yandaş şirketlere karşı ağaçlarını korumaya çalışan bu kadınların yanında olmayı çok isterdim. Onların mücadelesini yakından tanıyorum. Göktürk Yeşil Kalsın Girişimi’nde biz de Göktürk’te hukuksuz yeşile çökme operasyonuna karşı direnmiş ve aynı çevik kuvvetin şiddetine uğramıştık. Biz başarılı olamadık, inşaatları durduramadık, umarım Akbelenliler başarılı olur.
Gelelim bizim “Butterfly Yollarda” yolculuğumuza. Proje eşim Hüsam’ın Osmanlı tarihçisi olma serüveninin bir parçası. Hüsam 700 yıl önce Batı’ya, uygarlığın peşine düşen Osmanlıların yaptığı gibi akarsuların izinde uygarlığın izini sürmek istedi. Bu yolculuğa İstanbul’dan çıkıp Bulgaristan ve Romanya’yı geçip Tuna’nın akış yönüne ters gidip önce Osmanlı’nın bıraktığı izleri sonra da büyük uygarlıkların baş şehirlerinin içinden geçerek yolculuğumuz devam edecek. Akarsular deniz milinin aksine kilometre ile ölçülüyor. Tuna doğduğu Almanya’nın Kara Orman bölgesinden Karadeniz’e döküldüğü yere kadar uzunluğu 2857 km. Karadeniz Tuna’da başlangıç, “0” noktası olarak kabul ediliyor. Nehrin her iki tarafında kilometreyi belirten işaretler var. Avrupa’nın içine girdikçe sayılar büyüyor. Bugün Bulgaristan ve Romanya’nın sınırı olan Tuna’nın 800. kilometresindeyiz. Biz bu yılki yolculuğumuzu 1930. kilometrede olan Viyana’da tamamlayacağız. Daha uzun bir yolumuz var. Biz bu yolculuğu seviyoruz. Mutluluğun gidilen yerde değil yolda ya da yolculukta olduğuna inanıyoruz. Viyana’dan önce birkaç günde gideceğimiz Sırbistan’ın baş şehri Belgrad ve sonrasında Macaristan’ın baş şehri Budapeşte var.
Son on beş gündür “uzun ve ince yolumuz” olan Tuna’nın uluslararası adı Danube. Roma Nehir Tanrısı Danube’den geliyormuş. Almanya’dan doğup 10 ülkenin içinden veya kıyısından kısalı, uzunlu mesafelerde geçerek Karadeniz’e dökülüyor. Almanya, Avusturya, Slovakya, Macaristan, Hırvatistan, Sırbistan, Bulgaristan, Romanya, Moldova ve Ukrayna’ya bir şekilde dokunuyor.
Biz çoğunlukla Romanya kıyılarındaydık, Bulgaristan’a da geçtik, Ukrayna ve Moldova sınırından da geçtik. Ukrayna’nın Tuna kıyısındaki Reni limanından tahıl yüklemesine tanıklık ettik. Ukrayna – Rusya savaşı sürerken Ukrayna’nın sahilinden fotoğraflar çekerek geçtiğimizden bir hafta sonra Rusya’nın bu limanı bombaladığını öğrenince çok üzüldük.
Bu yolculuğun bana memlekete uzaktan bakmanın yanında, içine girdiğim ruh halinden çıkmak için de fırsat sağladığını düşünüyorum.
Bu yolculuk sayesinde memleketin son bir yıldır hepimizi yoran ortamından uzaklaşmayı da hedefliyorum. Memleket son bir yıldır bizi çok yordu. Göktürk’te yeşil alanlarımızın yapılaşamaya açılması ve onun için verdiğimiz mücadelenin sonuç vermemesi, 6 Şubat’ta yaşadığımız deprem felaketinin travması sonrasında ümidimizi bağladığımız seçimleri kaybetmenin hayal kırıklığı üst üste gelince ben de gençlerin %60’ı gibi memleket ile arama bir mesafe koymak istedim. Her ne kadar ben nereye gitsem, memleket peşimden gelse de Tuna’nın sakinliği ve uçsuz bucaksız yeşilliği bana başka bir Dünya’nın başka bir memleketin mümkün olabileceğini hatırlatıyor. Martılar beni özgürlüğe davet ediyor.
Öte tarafta bu yolculuk ile içine sıkıştığım konfor alanından da çıkmayı hedefliyorum. Durumu şöyle anlatayım; yaz tatili benim için nedir derseniz, deniz, güneş, akşam keyifleri ve eş dost ile yazlık evimizin olduğu Bodrum’daki buluşmalar derdim. Bu otuz yıldır böyle devam ediyor. Bazen daha az bazen daha fazla zaman geçirim ama yine de doyamam Bodrum’a. Ben bir yaz çocuğuyum yaza hiç doyamam.
Sanırım pandeminin etkisi üstüne memlekette yaşadığımız onlarca travma ile sahip olduklarımın tadını çıkarmayı, yenilikleri denemeye tercih etmeye başladım. Son yıllarda seyahatlerimi, alıp başımı gitmelerimi azalttım. Oysa bir sırt çantası ile Bodrum’dan bir feribota atlayıp Yunan adalarını gezmeyi çok isterdim. Çok sevdiğim Spetsis adasında bir süre geçirmeyi.
Neden yeni yollar arama, bilinmezin peşine düşme isteğimi ve heyecanımı kaybettiğimi bilmiyorum. Dünyanın ve memleketin haline veriyorum çoğu zaman. Ayrıca Osman (Kavala), Gezi tutuklusu arkadaşlarım, çok sevdiğim siyasetçiler hapis yatarken benim özgürce gezip tozmamın doğru olmayacağını düşünüyorum.
Bu yaşadığım şeyin ne olduğunu SES takımından Duygu İslamoğlu’nun Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu ile ‘Kolektif Yas’ın Sosyopolitiği üzerine yaptığı söyleşide daha iyi anlamlandırmaya çalıştım.
Şengül Hanım yaşadığımız zor zamanların ardından hissettiğimiz duyguların gerçek kaynağına dair önemli ipuçları veriyor. SES Derneği YouTube kanalından izleminizi öneririm.
Halbuki ben yaşantımın çoğunu, kimi zaman risk alarak, yeni yollar arayarak geçirdim. En güzel denizin henüz gidilmemiş olan olduğunu bilirim. Memleketimin sürekli bana yaşattığı hayal kırıklıkları sonucunda kendimden vaz mı geçiyorum acaba. Üstelik bir süre sonra bir konfor alanı haline gelip beni esir alan, farklı şeyleri deneyimlemekten kaçış halime bir son vermeliyim diye düşünüyorum.
İşte bizim bu “Butterfly Yollarda” yolculuğumuz bana sıkışıp kaldığım konfor alanımdan çıkma fırsatı verdi.
Üstelik eşim Hüsam’ın hayaline ortak olmak da ayrı bir keyif.
Bizi Butterfly Yollarda Instagram hesabımızdan ve Butterfly AkarSularda Uygarlığın İzinde YouTube kanalından izleyebilirsiniz.

Güzel ve yalnız Tuna’dan sevgiler…