İskoçya, uluslararası ilişkilerde feminist bir yaklaşım benimseyen Birleşik Krallık’taki ilk ülke olacak. Peki bu sadece sembolik bir hamle olarak mı kalacak, yoksa dış siyasette dönüştürücü etkileri olacak mı?

İskoçya, uluslararası ilişkilerde feminist bir yaklaşım benimseyen Birleşik Krallık’taki ilk ülke olacak. Ancak bu sadece sembolik bir hamle olarak kalacak, yoksa dış siyasette dönüştürücü etkileri olacak mı?
İskoçya, dış politikasında feminist bir yaklaşım benimseyen en son ülke oldu.
Uluslararası Kalkınma Bakanı Christina McKelvie, İzlanda’da düzenlenen kadın liderliği konulu bir forumda yaptığı açıklamada, İskoçya’nın Londra ile yaptığı anlaşma kapsamında sınırlı bir dış politika kapsamına sahip olmasına rağmen, McKelvie, feminist dış politika için yine de çaba sarfedilmesi gerektiğini söyledi.
Euronews’e konuşan McKelvie, “Sömürgeciliği sorgulayan, aktif bir şekilde ırkçılık karşıtı olan, ataerkilliği ve bazı açılardan kapitalist, emperyalist, erkek egemen güç yapılarını hedef alan feminist bir politika istiyoruz” dedi.
“Öncelik vermek istediğimiz konulardan biri de barış ve barışın kadınların ve marjinal grupların haklarını nasıl koruyabileceği” diye ekledi.
İskoçya, uluslararası ilişkilerde feminist bir yaklaşım benimseyen Birleşik Krallık’taki ilk ülke olacak.
Diğer bazı Avrupa ülkeleri de son on yılda benzer politikalar benimsemiş, ancak bu politikaların uzun vadeli takibi değişkenlik göstermiş ve karışık sonuçlar doğurmuştur; bu da pek çok kişinin bu tür politikaları benimsemenin sadece sembolik mi yoksa gerçek bir dönüştürücü potansiyele mi sahip olup olmadığını sorgulamasına yol açmıştır.
Peki feminist bir dış politika oyunun kurallarını değiştirebilir mi?
Uluslararası politikada statükoya meydan okumanın bir yolu olarak doğan bu yaklaşım, bazıları tarafından basmakalıp dış politika söyleminin yeniden çerçevelenmesi olarak görülürken, diğerleri buna biraz şüpheci yaklaşıyor.
Somut bir tanımı olmadığı için, her devlet ‘feminist dış politika’nın tam olarak ne olduğuna dair kendi yorumunu yapabilir.
Bu terim ilk olarak Rusya’nın Kırım’ı ilhakı ve İsveç karasularına girmesi sırasında İsveç’te kullanılmaya başlandı. Bu bağlamda uluslararası medya şöyle şakalar bile yaptı: “Vladimir Putin İsveç’in feminizminden korkuyor olabilir mi?”
Feminist hareket ivme kazandıkça ve İsveç ilk adımı attığından bu yana Kanada, Meksika, Fransa, Lüksemburg, İspanya, Libya, Almanya, Hollanda ve Şili de dahil olmak üzere diğer ülkeler de feminist dış politikayı benimsediğini açıkladı.
“Neyin işe yarayıp neyin yaramadığına ve diğer ülkelerin bu konuya nasıl yaklaştığına dair pek çok çalışma yapıldı. İspanya gibi ülkelerden bu politikanın nasıl uygulanacağı konusunda çok şey öğrendik” diyor McKelvie.
“Ataerkil kuruluşlar gülecekler ama biz dünyanın dört bir yanındaki insanlar için bir fark yaratmaya kararlı olduğumuzu biliyoruz” dedi.
İskoçya hala bu politikaya ayıracağı toplam bütçeyi tartışıyor, ancak bakan şimdiden “bütçedeki her kuruşu harcamayı” planladığını söyledi.
McKelvie, “Yapmak istediğimiz şeye bir fiyat etiketi koymak zor,” diye ekledi.
İsveç’in ‘ibretlik’ hikayesi
2014 yılında İsveç’in o dönemki Dışişleri Bakanı Margot Wallström, ülkesinin dünyada feminist bir dış politika benimseyen ilk ülke olacağını açıkladığında, bu öneri hiç de azımsanmayacak bir coşkuyla karşılandı.
Amaç, Stockholm’ün diğer ülkelerle ilişkilerinde toplumsal cinsiyet eşitliğini bir öncelik haline getirmekti.
İsveç yakın zamanda resmi olarak bu politikayı rafa kaldırmış olsa da, Avrupa Birliği içindeki ve dışındaki diğer dışişleri bakanları o dönemde bunu dikkate aldı ve daha feminist bir dış politika için kendi yol haritalarını çizdiler.
Feminist dış politikaya öncülük eden İsveç, aynı zamanda bu politikayı yürürlükten kaldıran ilk ülke oldu.
Sekiz yıl yürürlükte kaldıktan sonra, geçen yılki seçimlerde muhafazakar bir hükümet iktidara geldi ve feminist diplomasiye son verdi.
İsveç Dışişleri Bakanı muhafazakar Tobias Billström, bunun ‘verimsiz bir etiket’ haline geldiğini savundu.
İsveç Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nden Jennifer Bergman Euronews’e yaptığı açıklamada, “Gerekçeleri, böyle bir feminist dış politika etiketinin arkasındaki politikayı gizlediği ve hala bir şekilde cinsiyet eşitliğine öncelik vermeye odaklandıkları, ancak feminist etiketin sadece boş bir etiket olduğunu düşündükleriydi” dedi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi kuruluşlar ülkenin bu hamlesini eleştirirken, performans anlamında da ülke içinde pek çok anlaşmazlık vardı.
Eski Dışişleri Bakanı Wallström’ün Orta Doğu teokrasisindeki baskıyı sert bir şekilde eleştirmesinin ardından Suudi Arabistan ile yaşadığı diplomatik kriz büyük olay yaratmıştı.
İsveç parlamentosunda yaptığı konuşmada, insan hakları aktivisti Raif Badawi’ye verilen 1000 kırbaç cezasını “ortaçağ cezası” olarak nitelendirdi.
Suudi Arabistan buna büyük tepki göstererek Wallström’ün Arap liderlere kadın hakları konusunda yapacağı bir konuşmayı engelledi ve İsveç ile ilişkilerini geçici olarak kesti.
Kriz bununla da bitmedi.
Misilleme olarak İsveç, Suudi Arabistan’a silah satışını durdurdu ve gelecekte uygulanacak olan milyarlarca dolarlık bir anlaşmayı iptal etti.
Feminist saikler ile ulusal çıkarlar dengeleniyor mu?
Her ne kadar bu olay ülkenin feminist dış politikadan vazgeçmenin nedeni olarak resmen gösterilmese de, İsveç silah endüstrisi daha önce Arap ülkesine 1,2 milyar Avro’dan fazla satış yapmıştı.
Analist Jennifer Bergman, “İsveç’in siyasette toplumsal cinsiyet eşitliğini destekleme konusunda bir geleneği olmasına rağmen, bu politikaları uygulayan sol partiler feminist etiketini kullanmayı daha çok desteklerken, sağdaki partiler buna daha çok karşı çıkma eğiliminde oldular” diyor.
Barselona Uluslararası İlişkiler Merkezi’nde araştırmacı olan Inés Arco Escriche’e göre İsveç feminist siyasetinin karşılaştığı bir diğer zorluk da ulusal çıkarlar ile feminist diplomasinin hedefleri arasında denge kurmaktı.
İsveç 2016 yılında iltica ve sınır kontrol politikalarını sıkılaştırarak aile birleşimini neredeyse imkansız hale getirdi.
Dışişleri Bakanlığı eylem planında feminist diplomasinin mülteciler ve göçmenler de dahil olmak üzere diğer ülkelerdeki kadınları korumayı ve güçlendirmeyi amaçladığını iddia ederken, göç politikalarının sıkılaştırılması binlerce kadının mülteci kamplarında ya da savaştan zarar görmüş ülkelerde yaşamasına neden oldu.
Kaynak: Euronews
Menekşe Tokyay Yazdı: Feminist Dış Politikanın Sihirli Değneği