28 Nisan’a kadar devam eden 43. İstanbul Film Festivali’nden kadınların hikayesini odağına alan, dünyadan ve Türkiye’den filmleri sizler için seçtik. Şimdiden iyi seyirler!
Benim Adım Mutlu – My Name Is Mutlu
Ayşe Toprak ve Nick Read’in yönetmenliğini üstlendiği Benim Adım Mutlu, Mutlu Kaya’nın birçoklarına esin kaynağı olan hikâyesini anlatıyor. Mutlu daha 19 yaşındayken sesiyle dikkatleri çekmiş, Yetenek Sizsiniz! yarışmasında finale kalarak yıldız olmaya yaklaşmıştı. Yalnızca birkaç gün sonra onu kaçırmaya yeltenen bir erkek tarafından silahla vuruldu. Her şeye rağmen hayatta kaldı ama beyninde bir kurşun kaldı ve aldığı yaralar yüzünden hayatı altüst oldu. İyileşme süreci henüz sürerken Mutlu Türkiye’deki kadın kıyımı gerçeğinden kaçmanın imkânsızlığına iki kez daha tanık oldu. Fiziksel engellerine rağmen Mutlu, hem kendisi hem kız kardeşi için adalet arayışına devam ediyor; sesini yeniden kazanıp şarkıcılığa devam etmek için de mücadele ediyor.
Bir Gün 365 Saat – A Day, 365 Hours
“Bazen bir gün 365 saat gibi gelebilir insana”. Reyhan, sığınma evinde tanıştığı Asya’ya söyler bu sözleri. Asya da onun gibi uğradığı istismardan kaçmaktadır. Sonra Leyla’yla tanışırlar. Üç genç kadın aynı evde yaşamaya başlarlar. DNA’larına kadar uzanan travmayla birlikte baş etmeyi öğrenirler. Hayatlarında ilk kez hikâyelerine inanan birisiyle karşılaşmak onlara güç verir. Eylem Kaftan’ın yönetmenliğini üstlendiği Bir Gün, 365 Saat, kendini kurbanlaştırmayı reddeden kadınların, korku atmosferini kız kardeşlik ve umutla aşarak, adalet mücadelesi veren kadınların hikâyesini anlatıyor.
Yaşamın mutlu tınılarıyla dolu bu müzikal, tarihi yeni baştan hayal ederek 18. yüzyıl İtalya’sında manastırda pop müziği icat eden bir grup genç kadın müzisyenin hikâyesini anlatıyor. Gloria! Venedik’te bir manastırın yatılı kız okulunda geçiyor ve çağının ötesinde bir müzik yeteneğine sahip dilsiz bir genç kadın olan Teresa’yı izliyor. Teresa öncülüğündeki küçük bir grup olağanüstü müzisyen kadın, birlikte yüzyıllar ötesine sıçrıyor ve hem isyankâr hem de hafif ve modern bir müzik türü icat ederek köhne sisteme meydan okuyor. Ortaya çıkansa pop! Kadınların müzik tarihindeki soluk izlerine haykırarak selam gönderen; neşe, müzik ve dümeni kendi eline almış güçlü, yıldız kadınlarla dolu bu film, besteci Margherita Vicario’nun yönettiği ilk uzun metrajlı film. Filmin müzikleri de Vicario’nun kendi özgün bestelerini içeriyor. Gloria! prömiyerini Altın Ayı için yarıştığı Berlin Film Festivali’nde yaptı.
Tutuşan Bir Bedenin Anıları: Memories of A Burning Body
“Bir kadın asla yaşadığını hissetmekten vazgeçmez.” Şubat ayında Berlin Film Festivali’nin Panorama bölümünde prömiyeri yapılan Tutuşan Bir Bedenin Anıları, 65 yaşını geçmiş üç kadının anıları ve yakınlıkları üzerinden haz, arzu, evlilik, aşk, cinsellik ve kadın olmak hakkındaki en derin düşünceleri beyazperdeye taşıyor. Cinselliğin tabu olduğu bir dönemde büyüyen ve yaşayan bu üç kadının sesleri bu filmde 65 yaşındaki tek bir kadının anlatısında cisimleşiyor. Kosta Rikalı senarist ve yönetmen Antonella Sudasassi Furniss bu ikinci uzun metrajlı filmi hakkında şöyle diyor: “Tutuşan Bir Bedenin Anıları, büyükannelerimle hiç yapamadığım konuşmalardır. Tabulara rağmen en mahrem sırları hakkında konuşmaya cesaret eden kadınların kolektif haykırışıdır.”
Kızlar Bildiğiniz Gibi: Girls Will be Girls
Büyümenin garantili bir yolu var mı? Hele bu erkek dünyasında kızların kendi hâlinde olabilmesi mümkün mü? Himalayalardaki katı bir yatılı okulda okuyan Mira arzuyu ve romantizmi keşfeder; ancak içinde uyanan cinsel ve isyankâr bu duygular, hâlâ içten içe yetişkinliği benimsemeyen annesi tarafından sekteye uğratılır. Mira’nın en güzel yılları çalınmıştır. Anneyle kızı arasındaki gerilim yükseldikçe yükselir. İlk uzun metrajlı filminde yönetmen Shuchi Talati, girift bir anne-kız ilişkisini, ergenlikte kendini bulmanın tüm çelişkileriyle birlikte resmediyor. Talati, oyuncuların rahatını sağlamak ve “düşünsel bir alan açmak” için çoğunlukla kadınlardan oluşan bir ekiple ve “tamamen inadına” bu filmi yaptığını söylüyor: “Çok sıkı kontrol altında olduğumuz bir okula gittim. Cinselliğimizden ve bedenimizden utanmamız isteniyordu. Bu yüzden senaryoyu yazmaya bir isyan duygusuyla başladığımı söyleyebilirim.”
Hoşça Kal Taberiye: Bye Bye Tiberias
Oyuncu olma hayallerinin peşinden köyünü terk eden Hiam Abbass geride annesini, büyükannesini ve yedi kız kardeşini bıraktı. Aradan otuz yıl ve onlarca film geçtikten sonra, Abbass ile birlikte oyuncu ve sinemacı kızı Lina Soualem, zamanda ve mekânda geriye giderek köylerine ve dört kuşak cesur Filistinli kadının dağınık anılarına doğru bir yolculuğa çıktı. Hoşça Kal Taberiye hüzün ile özlem ve öfke, keder ile kimlik ve aidiyet üzerinden tarihle iç içe geçen dokunaklı, hassas, yürek burkan ve şiirsel bir film. Prömiyerini Venedik Günleri seçkisinde yapan, ardından Toronto, Londra ve Chicago gibi birçok festivalde gösterilen Hoşça Kal Taberiye, Filistin’in Oscar adayı oldu.
Prömiyerini yaptığı Cannes’da “Kafkaesk bir destan” olarak övülen Alevler İçinde, Pakistan’ın Oscar adayı oldu. Alevler İçinde, küçük bir dairede erkek kardeşi ve annesiyle birlikte yaşayan Mariam’ı takip ediyor. Büyükbabası vefat ettiğinde, aile birikmiş borçlarla karşı karşıya kalır. Bir yandan dayısının ısrarı bir yandan erkek egemen toplumun baskısı, annesinin zayıflığı ile birleşince Mariam çılgına döner ve yavaş yavaş gerçeğe dönüşen kâbuslar görmeye başlar. Pakistan asıllı Kanadalı yönetmen Zarrar Kahn, “Alevler İçinde ile katı ataerkil bir toplumun sınırları içinde yaşamanın nelere yol açtığını keşfetmeyi amaçlıyorum,” diyor ve ekliyor: “Cinsiyetçi baskının psikolojik etkisine, Pakistan’da genç ve âşık olmanın dehşetine ışık tutmak istiyorum.”
Kaplan Desenleri – Tiger Stripes
Malezya’nın Oscar adayı Kaplan Desenleri, cangılın uğursuzluğu ve her an kaybolmaya yetkin çocukluk masumiyetiyle dolup taşan, etkileyici görselliği ve ses tasarımıyla dikkat çeken, çarpıcı bir feminist film. Filmin duraksamadan izlediği kahramanı on iki yaşındaki Zaffan, sınıfın kara koyunudur. Arkadaşları arasında ergenliğe giren ilk kişi olan Zaffan, bedeninde korkunç bir değişim başladığını fark eder. Yalnızca sınıftakiler değil tüm köy ahalisi onu dışlasa da özgür olmak için korku yayan bedeniyle barışması gerektiğini öğrenecek, toplum baskısına karşı mücadelesinden gururlu, güçlü bir birey olarak çıkacaktır. Çalışmalarında sıklıkla kadın bedeni, ergenlik, mitoloji ve kimlik konularını irdeleyen Amanda Nell Eu’nun kısa filmi Sığır Yetiştirmek Daha Kolay, 2022’de festivalde gösterilmişti.
Hem bir spor gerilimi hem de politik bir gerilim olan Tatami’nin ortak yönetmenleri Kutsal Örümcek (2022) filmiyle Cannes’da En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanan Zar Amir ve Skin / Deri’nin yönetmeni Guy Nattiv. Tatami, ülkesi yetkilileri tarafından bir sporcuyla karşılaşmaması için baskı gören İranlı bir judocuyla antrenörünü izliyor. Bir gün boyunca, Gürcistan’ın başkenti Tiflis’teki dünya şampiyonasında geçen Tatami’de heyecan, gerilim, aksiyon ve huzursuzluk giderek artıyor. Kadınların merkezinde olduğu bu sürükleyici siyah-beyaz filmde Zar Amir’in kendisi de antrenörü canlandırıyor. İranlı ve İsrailli sinemacıların birlikte yönettiği ilk uzun metrajlı film olan ve Gürcistan’da gizlice çekilen Tatami, dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nin Ufuklar bölümünde yaptı.
Cannes Film Festivali’ne seçilen ilk Sudan filmi ve ülkesinin bugüne kadarki ilk Oscar adayı olan Elveda Julia, kaderleri aynı çatı altında kesişen iki kadının hikâyesini anlatıyor. Bir cinayeti örtbas ettiği için vicdan azabından kıvranan, bir zamanların meşhur şarkıcısı Mona, öldürülen adamın olanların içyüzünden habersiz dul eşi Julia ile oğlunu yardım için evine alır. Biri kuzey biri güney Sudanlı iki kadın, yaklaşan savaşın gölgesinde çaresiz, beklenmedik bir dostluğa bir kapı aralar. Yas, kimlik, suçluluk ve ırkçılığa dair incelikli bir düşünme alanı açan Elveda Julia, yalnızca sınırlarla değil toplumsal uçurumlarla da bölünmüş Sudan halkının günlük yaşamına ve ruh haline ışık tutuyor. Sinema eğitimi görmeyen Mohamed Kordofani’nin bu ilk uzun metrajlı filminin yapımcısı, festivalde daha önce izlediğimiz 20 Yaşında Öleceksin filminin yönetmeni Amjad Abu Alala.