Bugün kullandığımız çevrimiçi hizmetlerin ve sistemlerin oluşturulmasında kadınlar daha çok söz sahibi olsaydı internet nasıl bir yer olurdu?

Bugün ekranlarınızdan bu kelimeleri okumanızı sağlayan teknolojinin arkasında binlerce kişinin emeği var. Bunların arasında Radia Perlman (internet yönlendirmesinin güvenilir ve ölçeklenebilir olmasına yardımcı olan Amerikalı mühendis ve matematikçi), Karen Spärck Jones (çalışmalarıyla çoğu arama motorunun temelini oluşturan İngiliz bilgisayar bilimci) ve Sophie Wilson (BBC Micro’nun ve bugün dünyadaki elektronik cihazların yarısından fazlasında bulunan ARM mikroişlemcilerinin tasarımında etkili olan kişi) gibi pek çok kadın vardı.
Illinois Teknoloji Enstitüsü’nde tarih profesörü olan Mar Hicks, “Kadınlar erken dönem bilgisayar ve programlama alanında gerçekten çok etkili oldular,” diyor.
Ancak 1960’larda tamamı kadınlardan oluşan bir yazılım şirketi kuran Dame Stephanie Shirley, çabalarının çoğu zaman fark edilmediğini söylüyor. Shirley’e göre, pek çok kadın işin içinde olmasına rağmen, internetin tasarımı “elbette ağırlıklı olarak erkekler tarafından yapıldı.”
Daha açık olmak gerekirse: Silikon Vadisi’ndeki heteroseksüel beyaz erkekler. Ancak daha heterojen bir grup – her renkten, cinsiyetten ve cinsel yönelimden insanlar – bugün kullandığımız çevrimiçi hizmetlerin ve sistemlerin oluşturulmasında yer alsaydı internet nasıl olurdu? Kadınlara ve azınlıklara masada daha fazla yer verilseydi ve tasarımında daha fazla söz sahibi olsalardı ne ile karşı karşıya olurduk?
University of the Arts London’da internet eşitliği dersleri veren ve kar amacı gütmeyen Feminist Internet’in kurucularından Charlotte Webb, çevrimiçi dünyanın, dümeninde kadınların ve azınlıkların olduğu tamamen farklı bir iş modeline dayanabileceğine inanıyor. Günümüzde çoğu online platform tek bir amaç doğrultusunda hareket ediyor: Kullanıcılardan bilgi toplamak, onları hedefli reklam bombardımanına tutmak ve gelir elde etmek.
Webb, “Sosyal medya reklam, gelir, ilgi ve ekonomiye öncelik veriyor” diyor ve bunun “ataerkil”, “kapitalist” ve çoğunlukla “beyaz” bir yönelimden kaynaklandığına inanıyor. Elbette, kadın ve azınlık olan genel müdürler de kâr odaklı olabilir (ilginçtir ki bazı ülkelerde yönetim kurullarında daha fazla kadın üye bulunan şirketler, dünyanın en büyük şirketleri de dahil olmak üzere, erkeklerin egemen olduğu şirketlerden daha iyi performans gösterme eğiliminde). Ancak Webb, farklı iş modellerini, örneğin, çevresel sürdürülebilirlik, sosyal adalet, kurumsal sorumluluk, insan hakları ve kolektif özgürleşmeyi destekleyen modelleri benimsemeye daha açık olabileceklerini düşünüyor.
“Bence bu modellerin ortaya çıkması, iktidar pozisyonlarında farklı bakış açıları, gelenekler ve motivasyonlar sahip insanlar varsa daha olasıdır” diyor.
Halihazırda internetin İngilizce ve bir avuç başka dilin hakimiyetinde olduğu yönünde eleştiriler de var. Dünyada yaklaşık 7.000 dil ve lehçe var, ancak bunlardan sadece 10 tanesi tüm çevrimiçi içeriğin yaklaşık %80’ini oluşturuyor.
Kadınlar ve azınlıklar çevrimiçi tacizin yükünü daha fazla taşıyor. 2020’de 22 ülkeden 14.000’den fazla genç kadınla yapılan bir araştırmaya göre, dünya genelinde her 10 kadından yaklaşık altısı bir tür çevrimiçi şiddete maruz kalıyor.
2020 yılında Pew Araştırma Merkezi tarafından yapılan bir ankete göre ABD’de kadınların çevrimiçi tacize uğrama olasılığının erkeklerden üç kat daha fazla. Her 10 lezbiyen, gey veya biseksüel yetişkinden 7’si tacize uğrarken, aynı sorun her 10 heteroseksüel yetişkinden 4’ü için geçerli.
Webb, bu eşitsizlikler nedeniyle, kadınların ve azınlıkların, diğerlerinin göz ardı edilebileceği “uç durumları düşünme”, “sorunları öngörme ve teknolojilerin kötüye kullanılabileceği yolları tahmin etme” olasılıklarının daha yüksek olduğunu söylüyor.
Bu gruplar internetin yaratılma sürecinde olsalardı, güvenlik önlemlerine öncelik verebilirlerdi. Ve bunu en başından itibaren yapabilirlerdi.
Örneğin Facebook, Twitter ve Reddit gibi sosyal medya platformları artık sitelerinde intikam pornosunu yasaklıyor. Ancak Georgetown Üniversitesi’nde hukuk ve teknoloji profesörü olan Anupam Chander, bunu ancak 2015’te -yani kuruluşlarından bu yana yaklaşık on yıl geçtikten sonra- kadın aktivistlerin baskısıyla yapabildiklerini söylüyor. “Bu en başından beri bir politika olmalıydı.”
Chander, Twitter 2006’da ilk açıldığında, “gururla ifade özgürlüğünün savunucusu olacaklarını söylediler” diyor. Twitter’ın yaratıcıları – ikisi eski Google çalışanı olan dört beyaz adam – insanların ne olursa olsun düşüncelerini açıkça yayınlayabilecekleri bir platform hayal etmişlerdi.
Ancak 10 yıl sonra Twitter, o zamana kadar kontrolden çıkmış olan nefret söylemini kısıtlayan politikalar uygulamaya başladı. 2016 yılında yapılan bir analiz, dört yıllık bir süre içinde atılan 19 milyon tweet’in %40’ının ırkçı bir dil içerdiğini ortaya koydu.
“Bence kadınlar tarafından yönetilseydi, bu sorunu çok daha önce fark ederlerdi çünkü internetteki düşmanlığın çoğu kadınlara, özellikle de iki kat hedef alınan beyaz olmayan kadınlara yönelik” diyor.
UCLA’da bilgi çalışmaları alanında dersler veren Safiya Noble, internet aramalarının da ırkçı olabileceğini yazıyor. Noble, “güzel” ve “profesör” gibi kelimelerin çoğunlukla beyaz insanların resimlerini verdiğini ve Google’da “iş için profesyonel olmayan saç modelleri” arandığında siyah kadınların resimlerinin çıktığını ve bunun 2016’da tartışmaya yol açtığını örnek olarak gösteriyor. Alberta Üniversitesi’nde dijital kültür üzerine çalışan Jonathan Cohn gibi araştırmacılara göre, “kadın” kelimesini aratmak çoğunlukla beyaz kadınların resimleriyle sonuçlanıyor ve bu da daha önce bu sektörde “düşünmeden benimsenen” önyargılı uygulamaların bir sonucu.
Kaynak: BBC