TÜSİAD’ın bu hafta yayınladığı “Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa: İnsan, Bilim, Kurumlar” adlı raporun proje koordinatörü Hüsamettin Onanç ile rapor bağlamında toplumsal cinsiyet eşitliğinin geleceğin inşasında nasıl bir rol oynadığı üzerine konuştuk.
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısında TÜSİAD’ın 50. Yılı projesi olarak hazırladığı, Türkiye’nin geleceğinin inşasında benimseyeceği yeni kalkınma anlayışı için bir yol haritası önerisi içeren “Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa: İnsan, Bilim, Kurumlar” adlı çalışma tanıtıldı.
Raporda, geleceği insa etmek için yeni bir kalkınma anlayışı gerektiği, kalkınmanın esas sürükleyicisinin yer altı kaynakları ve fiziksel sermaye değil insani gelişme ve yetkinleşme, bilim, teknoloji ve inovasyon, ile siyasal, ekonomik, toplumsal kurumlar ve kurallar gibi maddi olmayan sermaye unsurları olduğu tespit ediliyor.
Yayında, maddi olmayan sermaye unsurlarına odaklanan bir yaklaşımla Türkiye’nin birikimleri hareket geçirilmeli vurgusu yapılıyor.
Sunulan yeni anlayış; geleceği “insani gelişme ve yetkinleşme”de, “bilim, teknoloji ve inovasyon”da ve “kurum ve kurallar”da sağlanacak gelişmeyle inşa etmeye dayanıyor.
Toplumsal cinsiyet perspektifinden ‘Geleceği İnşa’ raporu
Rapor, insani “gelişme ve yetkinleşme”, “bilim, teknoloji ve inovasyon” ve “kurum ve kurallar” başlıkları altında yeni bir kalkınma modeli sunarken, yaklaşımında ve hedeflerinde toplumsal cinsiyet eşitsizliği meselesini de merkeze koyuyor ve çeşitli öneriler sunuyor.
Rapor kapsamında önerilen, Türkiye’de cinsiyet eşitliği için atılması gereken adımlar şöyle:
- Kadınların iş gücü piyasasına katılımı ve istihdamda sürekliliği için iş ve özel yaşam uyumunu destekleyici mekanizmaların en yaygın şekilde sağlanması,
- Kadınların ekonomik, siyasi, toplumsal yaşama ve yönetim kademelerine eşit katılımını sağlayacak kurumsal mekanizmaların hızla harekete geçirilmesi,
- Kadın girişimciliğinin finansal kaynaklara erişim dahil olmak üzere desteklenmesi;
- Kadına karşı şiddetin önlenmesinde en önemli hukuksal dayanaklardan biri olan İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmesi ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un uygulanmaya kararlılıkla devam edilmesi,
“Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa: İnsan, Bilim, Kurumlar” adlı bu raporun hazırlanmasında, yeni anlayış fikrini TÜSİAD’a öneren proje koordinatörü Hüsamettin Onanç’la, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasının geleceğin inşasında nasıl bir rol oynadığı üzerine konuştuk.
Bu rapor, kalkınmanın üç temel unsuru olarak belirtilen başlıklarda toplumsal cinsiyet eşitliğine hangi açılardan yaklaşıyor? Genel olarak toplumsal cinsiyet eşitliği konusu raporda nasıl ele alınıyor?
Toplumsal cinsiyet eşitliği kalkınmanın üç temel unsurlarının da en kökü olan “insan” unsurunun içinde eğitim ve gelişim başlığında ele alınıyor. Bunun yanısıra üç temel unsurdan toplumsal kurallar ve kurumlar başlığında, toplumsal cinsiyet eşitliğinin kuralları ve hukuku olarak açılıyor. Ayrıca bu üç unsurla nereye varmak istiyoruz dediğimiz dört hedefin ekonomik ve toplumsal eşitlik, adil toplum başlığındaki hedefte çok detaylı olarak yer alıyor. Özellikle cinsiyet eşitliği, kadının eğitimde, hukukda velhasıl toplumumdaki her safhadaki varlığında eşitliği detaylı olarak işliyor.
Rapor kapsamında da değerlendirdiğinizde, Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için öncelik verilmesi gereken en önemli meselenin ne olduğunu düşünüyorsunuz?
Özet raporun insani gelişme unsuruna yönelik önerilerden biri 6. Öneri kadınların iş yaşamına katılmasının önemini vurguluyor. İlk soruda belirttiğim kurumlar unsurundaki gelişme önerilerinden 9. Madde, İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmesini esas alarak kadının ekonomik, siyasal ve toplumdaki tüm aşamalarda eşit hak ve hukunun esas alınmasına vurgu yapıyor.
Projenin lansman toplantısında, farklı konuşmacılar sivil toplumu güçlendirmenin geleceğin inşasındaki öneminin altını çizdi. Türkiye’de sivil toplumun gücünü (başka ülkelerle de karşılaştığınızda) nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok değerli sivil toplum kuruluşları var, ancak en değerlisinin ve en etkili olacakların toplumsal eşitliği savunan STK’lar, onların başında da kadın haklarını gözeten STK’lar olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu alanda kaybedilecek haklar ve oluşacak eşitsizliklerin geri kazanılması imkansız derecede zor. Örnek İran, örnek Afghanistan. Bu konudaki STK’ların da oldukça etkin ve iyi olduğunu düşünmekle birlikte, kendi aralarındaki dağılmış güç etkilerini azaltıyor. Siyaset konusundaki düşünce kuruluşu niteliğindeki STK’ların güçlü olanları iktidarın gücünü temsil ediyor. Geri kalanları ise maalesef muhalefetin yeterince desteğini alamıyor. Ekonomik alandaki STK’lar da menfaat gurupları niteliğine dönüşüp iktidarla olan işbirliklerini korumak çabasında. TUSİAD’ın çıkışı kendisini menfaat gurubu olmaktan çıkarma yönünde önemli bir adım, ama çok daha güçlü bir ses çıkarması gerektiğini düşünüyorum.
Gelişmiş toplumlardaki STK’larla karşılaştırıldığında önemli sayıda ve nitelikte STK oluşmuşsa da etkinlikleri zayıf. Toplumun STK’lara inanma ve destekleme seviyesi düşük olduğu için yeterli kaynaklara ulaşamıyorlar. Maalesef tarihi olarak vakıflara dayanan STK’ların geçmişi iktidarlarla birlikte anılıyor, bu kültürden uzaklaşarak gerçek sivil toplum örgütü olmaları için toplumsal desteği arttırmak gerekiyor. Eğitim, sağlık konularında insan hayatına doğrudan dokunan konularda STK’lar oldukça gelişti, ama toplumsal ve siyasal konularda daha çok gelişmeye muhtaç.