Birleşmiş Milletler Kadın Birimi Türkiye ofisinin liderliğinde gerçekleştirilen “Türkiye’de COVID-19 Etkilerinin Toplumsal Cinsiyet Açısından Değerlendirilmesi” araştırması, salgının kadınların ve erkeklerin iş ve ev hayatları üzerindeki etkilerini ortaya çıkardı.
Yapılan araştırma sonuçlarına göre, koronavirüs toplumsal cinsiyet, yaşadıkları bölge, yaş ve diğer tüm etkenlere bağlı olarak kadın ve erkekleri farklı etkiliyor.
Birleşmiş Milletler Kadın Birimi (UN Women), Türkiye ofisinin liderliğinde gerçekleştirilen “Türkiye’de COVID-19 Etkilerinin Toplumsal Cinsiyet Açısından Değerlendirilmesi” araştırmasının sonuç raporunu kamuoyuyla paylaştı.
Temel Bulgu 1: COVID-19’a ilişkin bilgi kaynaklarının kullanımı açısından, toplumsal cinsiyete ilişkin anlamlı farklılıklar bulunmamaktadır. Hem erkekler hem de kadınlar tarafından en çok kullanılan bilgi kaynakları; radyo, televizyon ve gazetelerdir. Geleneksel bilgi kaynaklarını internet/sosyal medya takip etmektedir.
Temel Bulgu 2: COVID-19 krizi öncesindeki dönemle karşılaştırıldığında, kadınların işgücü piyasasına katılım oranı ve işletme sahipleri arasındaki payı, erkeklere kıyasla daha düşüktür. Krizin, bu eşitsizlikleri daha da derinleştirmesi beklenmektedir. Anket, hem kadınlar hem de erkekler için şu olumsuz ekonomik sonuçları ortaya koymuştur: ücretli çalışma saatlerinin azalması (örneklemin yarısından fazlası bu durumu yaşamıştır), iş kaybı ve maddi kaygılar. Bununla birlikte, ücretli çalışma saatlerindeki azalma daha çok sayıda erkeği etkilerken, işini kaybeden kadın sayısı daha fazladır.
Temel Bulgu 3: Ankete katılan ve COVID-19 virüsünün yayılmasından sonra işini kaybeden kadın oranı, erkeklere kıyasla daha yüksektir. İş kaybı bağlamında toplumsal cinsiyet farkı tespit edilmiştir. Genel olarak işini kaybeden kadınların oranı (%18,8) işini kaybeden erkeklere kıyasla (%14,2) göre daha yüksektir.
Temel Bulgu 4: COVID-19 salgını başladığından bu yana iş yerinden izin alan kadın sayısı, izin alan erkek sayısından daha fazladır. Kadınların üçte biri, erkeklerin ise dörtte biri (ücretli, kısmen ücretli veya ücretsiz) izin almıştır. Daha da önemlisi, izin alan kadınların yarısı ücretsiz izin almıştır. Çalışan kadınlar arasında ücretsiz izin alanların oranı (%15,7), çalışan erkekler arasında ücretsiz izin alanların oranından (%11,2) fazladır. Bu durumun kadınların gelirleri ve aile içindeki ekonomik statüleri üzerinde etkileri vardır. Katılımcılara izin alma nedenleri sorulmasa da kadınların hanede “yan” gelir elde eden kişiler olarak statüsü ve karşılıksız ev ve bakım işlerinin çoğunu üstlenmeleri, bu durumun temel nedenleri olarak düşünülebilir.
Temel Bulgu 5: Erkeklere kıyasla daha çok sayıda kadın iş yerini değiştirmiştir ve evden çalışmaya başlamıştır. Evde çalışmaya başladığını belirten kadınların sayısı, erkeklerden daha fazladır. Bu da yine kadınların geleneksel rolleri ve hane içinde üstlendikleri bakım sorumlulukları ile ilgili olabilir. İşgücü piyasasındaki toplumsal cinsiyete dayalı mesleki ayrışma da bu durumda rol oynamış olabilir.
Temel Bulgu 6: Kadınların ev işi yükü erkeklere kıyasla daha fazla artmıştır ve hane içinde toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümü devam etmektedir. Hem kadınlar hem de erkekler ev işi yüklerinde bir artış olduğunu bildirseler de, kadınlar, ev işlerinin tüm kategorileri için üzerlerindeki yükte daha büyük bir artış olduğunu ifade etmiştir. Kadınların iş yükünün en çok arttığı ev işi kategorilerinin “evin ve etrafın temizliği ve düzeni”, “yemek yapma ve servis etme” olduğu tespit edilmiştir.
COVID-19 salgınından bu yana, hem kadınların hem de erkeklerin en çok zaman harcadığı etkinlik “evlerinin ve etrafın temizliği ve düzeni” olarak değerlendirilmektedir. Bu konuda toplumsal cinsiyete dayalı önemli farklılıklar bulunmaktadır: Kadınların %56,1’i temizliğin en çok zamanlarını alan etkinlik olduğunu belirtirken bu oran erkekler arasında %27’dir. Kadınların en çok zamanını alan ikinci etkinlik yemek pişirmek ve yemek servis etmek (%24,6) iken erkeklerin (%26,2) en çok zamanını alan ikinci etkinlik aile ve hane üyeleri (%26,2) için alışveriş yapmaktır. Bunun yanı sıra, erkekler genellikle yemek (%40,7) ya da temizlik (%25,5) yapmadıklarını ifade ederken bu oran kadınlar arasında sırasıyla sadece %5 ve %2,2’dir. Bu rakamlar, kadınların ev işi yükünün erkeklere kıyasla daha çok arttığına da işaret etmektedir.
Temel Bulgu 7: Erkeklerin ev işlerine katılımının arttığına dair bazı olumlu işaretler vardır. Diğer aile üyeleri, örneğin kız ve oğlan çocukları da ev işlerine daha çok katılmaktadır. Eşlerinin onlara ev işleri ve bakım sorumlulukları konusunda daha fazla yardım edip etmediği sorulduğunda, yanıt veren kadınların üçte ikisinden fazlası olumlu bir cevap verirken üçte birinden azı herhangi bir değişiklik olmadığını söylemiştir (sırasıyla tüm kadın katılımcıların %35’i ve %13’ü; örneklemde yaklaşık olarak evli kadın sayısına karşılık gelmektedir). Ev işlerine diğer aile üyelerinin ve çocukların katılımı bağlamında, soruları yanıtlayan kadınların büyük bir çoğunluğu (yaklaşık %72) kız çocuklarının ev işlerine daha çok katıldığını bildirirken kadınların yaklaşık yarısı oğlan çocuklarının ev işlerine daha çok yardım ettiğini ve kadınların üçte ikisi diğer aile üyelerinin ev işlerine katıldığını belirtmiştir..
Temel Bulgu 8: Kadınların ve erkeklerin çoğunluğu sağlık sigortasına sahiptir. Bununla birlikte, erkeklere kıyasla daha çok sayıda kadının başka bir aile üyesinin (eşin veya ebeveynin) sigortası kapsamında olduğu görülmektedir. Erkek katılımcıların dörtte üçünden fazlası (77,4%) kendi sağlık sigortaları olduğunu belirtirken, kadınların yarısından daha azı (%43) kendi sağlık sigortasına sahiptir. Bunun yanı sıra, kadınların %46,2’si eşlerinin veya ebeveynlerinin sağlık sigortası kapsamında olduklarını ifade ederken erkekler arasında bu oran sadece %8,5’dir.
Temel Bulgu 9: COVID-19 salgının, ruh sağlığı/duygusal sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olduğunu bildiren kadın sayısı, erkek sayısından fazladır. Kadınların %54’ü ve erkeklerin %49’u salgın nedeniyle stres ve kaygı gibi sorunlar yaşadıklarını belirtmiştir. İstanbul’da yaşayan katılımcıların büyük çoğunluğu (%96,5), ruhsal ve duygusal sağlıklarının olumsuz yönde etkilendiğini ifade etmiştir. İstanbul’da yaşayan kişileri Kuzeydoğu Anadolu, İç Doğu Anadolu, Ege ve Batı Anadolu bölgelerinde yaşayan katılımcılar takip etmiştir. Salgının kendisi ve sokağa çıkma yasakları da dâhil olmak üzere alınan tedbirler; stres ve kaygıyı arttıran faktörler olarak kabul edilmektedir.
Temel bulgu 10: Kadınlar, temel malzeme ve hizmetlere erişim konusunda daha fazla güçlük yaşadıklarını dile getirmiştir. Anket döneminde tüm katılımcılar tarafından yaşanan en büyük zorluğun, maske ve eldiven gibi kişisel koruyucu ürünlere erişim olduğu belirtilmiştir. Ulaşılması en güç olan ikinci temel kategori ise “sağlık hizmetleri ve yardım” kategorisi olmuştur. Katılımcıların üçte birinden fazlası “hijyen malzemelerine ve sıhhi ürünlere” ve “toplu taşıma hizmetlerine” erişim konusunda az ya da çok güçlük çektiklerini de ifade etmiştir. Tüm bu sonuçlarda, erkeklere kıyasla kadınlar, gerekli temel malzeme ve hizmetlere erişim konusunda daha fazla güçlük yaşadıklarını dile getirmiştir.
Temel bulgu 11: Kadınlar, erkeklere kıyasla kadınlara yönelik şiddet ile ilgili daha fazla vaka duyduklarını ifade etmişlerdir. Kadın ve erkeklerin çoğu; ev içi şiddet olması durumunda nereden yardım ve destek isteyeceklerini bilmelerine karşın, katılımcıların dörtte biri hâlen yardım hizmetlerine nasıl erişeceklerini bilmemektedir. Salgının başlamasıyla birlikte kadınlar, özellikle de Anadolu ve Ege bölgelerinde, ev içi şiddet artışını daha fazla hissettiklerini/daha fazla vaka duyduklarını ifade etmişlerdir. Katılımcıların çoğunluğu (kadınların %71,8’i ve erkeklerin %72,5’i) ev içi şiddete maruz kaldıkları takdirde, nereden yardım ve destek alabileceklerini bildiklerini belirtmiştir. Bununla birlikte, katılımcıların dörtte biri (kadınların %24,5’i ve erkeklerin %25,1’i) ya bu soruya cevap vermeyi reddetmiş ya da ev içi şiddet durumunda nereden destek veya yardım alabileceklerini bilmediklerini ifade etmiştir.
Çözüm önerileri
- Müdahale planlarına öncülük eden ya da bu planlarda rol alan hükümet, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör aktörleri, diğer krizlerde olduğu gibi COVID-19 salgınının da kadınları ve erkekleri farklı etkilediğini göz önünde bulundurarak, müdahale planları ve önlemleri cinsiyete göre ayrıştırılmış veri ve analizlere dayanarak geliştirmelidir.
- Kadınları temsil eden sivil toplum kuruluşları ve kadın iş derneklerinin kadın ve genç kızların farklı ihtiyaçlarını ve karşı karşıya bulundukları farklı güçlükleri dile getirmek üzere Valilikler nezdinde kurulan İl Pandemi Koordinasyon Kurullarına katılmalıdır.
- Kadınlar, COVID-19 sonrası dönemde erkeklerin ev işi ve bakım işlerinde daha fazla sorumluluk almaya başladıklarını belirtmektedir. Bu durum yalnızca kriz zamanlarında ve zorunlu evde kalınan durumlarda değil uzun vadede de ev içi emeğin daha eşit bir şekilde bölüşülmesi için önemli bir fırsat teşkil etmektedir.
- Ulusal ekonomik müdahale ve iyileştirme politikaları; toplumsal cinsiyete duyarlı bir bakış açısıyla şekillendirilmelidir. Bu politikalar, Türkiye’nin 2023 yılı itibarıyla kadınların işgücüne ve istihdama katılımını artırma, kendi işinde çalışan ve işveren konumunda olan kadın oranını yükseltme hedeflerine (11. Kalkınma Planı) uygun olarak ve son yıllarda kadın istihdamı konusunda büyük zahmetler sonucu elde edilen kazanımlar göz önünde bulundurularak, kadın istihdamını korumayı ve mümkün olan hallerde artırmayı hedefleyen tedbirler de içermelidir.
- Özel sektör ve kamudaki işverenler; çalışanlarının kişisel ve aileleriyle ilgili ihtiyaçlarını karşılamaları, çalışma hayatı ile aile hayatını daha iyi dengeleyebilmeleri için toplumsal cinsiyete daha duyarlı düzenlemeler ve işten ayrılma politikaları benimsemeli, ücretli izin imkanlarını genişletmelidir.
- Kadınların ve erkeklerin büyük bir kısmı COVID-19 salgını kaynaklı ruh sağlığı problemleri ve duygusal problemler yaşamaktadır. Bu bağlamda devlet, sivil toplum ve özel sektör tarafından sunulan ruh sağlığı ve psikososyal destek hizmetlerine dair bilgilerin daha geniş kesimlere yayılması ve bu hizmetlerin herkesin kullanımına açık ve erişilebilir kılınması gerekmektedir.
- Çalışmada da açıkça belirtilmiş olduğu üzere, önemli sayıda kadın ev içi şiddet durumlarında halen nereye başvurması gerektiğini bilmemektedir. Bu nedenle kamu kurumları ve sivil toplum örgütleri mevcut hizmetler ve desteklere ilişkin bilginin; yaşa, eğitim durumuna ve bölgesel farklılıklara göre yapılandırılmış iletişim stratejileri aracılığıyla tüm kadınlara, özellikle de genç kadınlara ve eğitim düzeyi düşük kadınlara ulaşmasını sağlamaya çalışmalıdır.
Rapora buradan ulaşabilirsiniz.