Geçmişten günümüze kadar Türkiye’de kürtaj üzerine yapılmış en kapsamlı akademik çalışmalardan biri olan “Kürtaj: AKP ve Biyopolitika” adlı kitabın yazarı Sedef Erkmen, Türkiye’de kürtaj hakkına erişimin önündeki bariyerleri Duvar’dan İrfan Aktan’a anlatıyor.
İrfan Aktan: Türkiye’de kürtaj yaptırmak yasal bir hak ama geçen hafta İletişim Yayınları’ndan çıkan Türkiye’de Kürtaj – AKP ve Biyopolitika isimli kitabınızdan öğreniyoruz ki, bu hakka erişimin önüne ciddi bariyerler konuyor. Ne tür engeller var?
Sedef Erkmen: İsteğe bağlı kürtaj şu anda 10 haftaya kadar yasal. Ama evet, uygulamada bu yasal hakkın kullanımının önüne ciddi engeller getiriliyor. Her şeyden evvel, 2003 yılında hayata geçirilmiş olan Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın birtakım etkileri var. Bu programla birlikte doktorlara performansa dayalı bir ücret ödenmesi sistemi getirildi. Kürtajın bu sistem içerisinde performans puanı çok düşük. Ayrıca normalde doktorların, tıbbi operasyonlar sırasında ters giden bir şey olması durumunda başvurabildikleri bir mesleki sağlık sigortası var. Fakat bu sigorta, kürtaj işlemi sırasında yaşanacak komplikasyonlar durumunda işlemiyor. Öte yandan bizim ülkede, doktorların “vicdani ret” dolayısıyla herhangi bir tıbbi müdahaleyi reddetme hakları yok. Yani bir doktor, “inancımdan ötürü kürtaj işlemi yapmıyorum” diyemez. Ama pek çok hekimin, fişlenme korkusuyla kürtaj yapmadığını biliyoruz.
İ.A: Kürtaj yapan doktorlar fişleniyor mu?
S.E: Kürtajın bir cinayet olduğu yönündeki algıyı bizatihi iktidar yerleştirmiş olduğu için, bazı hekimler yasaya aykırı olduğu halde kürtaj yapmıyor. Çünkü iktidar tarafından korunacağını biliyor. Elbette böylesi bir durumda kadınlar mahkemeye başvurabilir ama insanların bu yola başvurması da kolay değil. Ayrıca kadınlar genelde kamu hastanelerinden özel hastanelere yönlendiriliyor.
İ.A: Kamu hastanelerinde kürtaj yapılmıyor mu?
S.E: Yapılsa bile, bazı doktorlar yapmıyor. Fakat bunlar, meselenin sadece hekim boyutu. Öte yandan Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla beraber sağlık ocakları kapatıldı ve aile hekimliğine geçildi. Performans sistemi burada da geçerli. Gebe ve yenidoğan izleminde, bu iki unsura önem verilmesi için negatif performans sistemi uygulanıyor. Yani aile hekimliğinde kayıtlı olan gebe veya yenidoğan varsa, onları sıklıkla aramalı, yenidoğan için önleyici aşılarını takip etmeliler. Bu kişileri takip etmeyince ücret kesintisi yaşıyorlar. İstanbul’da bununla ilgili yapılan bir çalışmanın da gösterdiği gibi, bu sistemin kendisi aile planlamasını ve cinsel sağlık konusunu ikinci plana atan bir uygulama oluyor.
İ.A: Neden?
S.E: Çünkü her zaman öncelik gebe ve yenidoğan izlenmesine veriliyor. Bir diğer mesele de aile hekimliklerinin mali açıdan özerk oluşudur. Bu da doğum kontrol yöntemi için kullanılacak malzemelerin yeterli olmamasına neden oluyor. Nitekim aile hekimliğine geçişle beraber halk arasında “spiral” denilen Rahim İçi Araç’ın (RİA) çok azaldığını görüyoruz. Aile hekimlikleri bunu temin etmeyebiliyor. Dahası, RİA uygulaması da performans puanı kapsamında sayılmıyor. Mali açıdan özerk olan aile hekimlikleri eğer nüfusu yoğun bir bölgede ise, bu tür aletler zaten yeterli sayıda gelmediği gibi, aile hekimlikleri de mali kaynaklarını bu malzemelere ayırmak istemiyor. İşin özü şu: Sağlıkta Dönüşüm Programı ile geçilen sistemde kürtaja yer yok! Aslında aile planlamasına da yer yok.
İ.A: Kadınları kürtaja iten en büyük neden nedir?
S.E: En büyük neden, tam da doğum kontrol yöntemlerine ulaşamamak. Devlet doğum kontrol yöntemlerine ulaşımı kolaylaştırmadıkça, çok pahalı olan bu kontrol araçlarına ulaşamayan özellikle yoksul kadınlar, kürtaja yöneliyor. Rahim İçi Araç ve aylık olarak alınan hapların fiyatları çok yüksek. Kadınlar bunlara ulaşamadıkça, istenmeyen gebelikler oluyor, kadınlar kürtaj yaptırmak istiyor, binbir güçlükle karşılaşıyor ve bu sorun bir kartopu gibi büyüyüp insanların hayatlarını altüst ediyor.
İ.A: Yani yasal bir hak olmasına rağmen kürtajın, alt sınıf mensubu kadınların ekonomik olarak üstesinden gelemeyeceği, göze alamayacağı bir maliyeti ortaya çıkıyor, öyle mi?
S.E: Bu, kürtaj yasakken de böyleydi, şimdi de böyle. Bir hakkın yasal dayanağının olması bile, ona ulaşabileceğiniz anlamına gelmiyor. Oysa bu hak yasal olduğu gibi, ona erişimin kolay ve ücretsiz olması da gerekiyor. Evet, dolayısıyla çoğu zaman bu hakka erişimin önüne getirilen engellerin bedelini yoksul kadınlar ödüyor. Daha üst sınıf mensupları hem doğum kontrol yöntemlerine, hem de kürtaja daha kolay ulaşabiliyor.
Söyleşinin devamına buradan ulaşabilirsiniz.
Kaynak: Duvar