Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun genel temsilcisi Gülsüm Kav, Kadın SES’i projesi kapsamında gerçekleşen 2. Elçiler Buluşması’nda, İstanbul Sözleşmesi tartışmaları bağlamında gelinen noktayı ve sözleşmenin uygulanmasına ilişkin kadın hareketinin mücadele alanlarını anlattı.
SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği’nin, Operation 1325 iş birliğiyle kadınların sesini sosyal medyada yükseltmek amacıyla gerçekleştirdiği “Kadın SES’i” projesinin 2. Elçiler Buluşması gerçekleşti.
Buluşmanın ilk bölümünde Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun genel temsilcisi Gülsüm Kav ve aynı zamanda Kadın SES’i projesinin elçisi Gülsüm Kav, İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili tartışmaları, sözleşmenin uygulanmasıyla ilgili Türkiye’deki mevcut durumu, karşılaşılan sorunların çözümü için önerileri ve aksiyon planlarını ve Kadın SES’i projesi kapsamında, sözleşmeyle ilgili sosyal medyada nasıl bir baskı yaratılabileceğine ilişkin fikirlerini ve deneyimlerini paylaştı.
Kav’ın konuşmasından satır başları şöyle:
Sözleşmeyi topluma anlatmak çok önemli bir kazanım oldu
“İstanbul Sözleşmesi’ni tartışmalı hale getirmeleri, topluma bizim sözleşmeyi anlatmamızı, daha fazla kişinin bunun farkına varmasını, daha fazla kadının ve erkeğin, sözleşmenin ne olduğunu öğrenmesini sağladı.”
“Türkiye toplumu, sözleşmenin kadının şiddetten korunma yasasıyla bir ilişkisi olduğunu, sözleşmeyi çok tanımasa bile artık idrak etmiş durumda. Daha fazla sözleşmeyi anlatma imkanı tanımış oldular bize aslında. Bazen böyle durumlar, bizim lehimize de işleyebilir ve bunu bu şekilde işletme becerisini tüm kadın örgütleri, tüm kadınlar, tüm toplum, etik olarak da gereğini yaparak, çok kararlı bir biçimde göstermiş oldu. Sözleşmeyi Türkiye toplumuna anlatmanın çok önemli bir kazanım olduğunu ve bundaki sonraki gelişmeler için çok önemli bir hazırlık olduğunu düşünüyorum.”
Sözleşmede madde değişikliği yapılması mümkün değil
“Son geldiğiniz noktada, bu tartışma tümüyle kapanmış değil. Son haftada önemli açıklamalar oldu. Geçen hafta Cumhurbaşkanı’nın konuşmasıyla başlayan süreç, nokta koyma gibi olup ama aslında net bir şey söylemiyordu. Konuşmasını incelediğimizde, “Kadın erkek eşit haklara sahiptir” gibi ifadeler yer alıyordu ama aynı zamanda “Aile çok kutsaldır, onunla ilgili yerli ve milli düzenlemelerimizi yapacağız” ifadesindeki kararlılık da dile getirildi. Ve en son basına düşen bir haber var, sözleşmeyle ilgili Türkiye’nin ne yapacağının belli olduğu şeklinde sunuluyor haber. Böyle sunulması tabii çok tartışmalı. Tartışmalı olan toplumsal cinsiyet ve cinsel yönelim maddelerine düzenleme getirileceği yazıyor. Sanki bu böyle olabilirmiş gibi. Haberin veriliş şeklindeki mesaj, yanlış ve manipülatif bir mesaj. Feride Acar’ın da söylediği gibi, bir madde değişikliği, taraf ülkelerin imzası ve katılımı olmadan mümkün değil. Ama bir süredir tartışılan yorum ve değerlendirme yazmakla ilgili seçeneği de kastediyor olabilirler.”
“Türkiye demokrasi ve haklar bakımından geriye gitmeye başladığı anlardan itibaren de kadınlar toplumsal muhalefetin en önemli dinamiğini oluşturmuş, adeta toplumsal muhalefeti temsil ediyor hale gelmiş durumdaydılar. Sözleşmeyle ilgili tam bir örneğini yaşamış olduğumuzu düşünüyorum.”
Olağanüstü hal dönemleri gerilemelere yok açar
“Sözleşmenin tartışmaya açılmasının nedeni şöyle: İstanbul Sözleşmesi haklar ve özgürlüklerin, görece demokratik adımların atıldığı bir dönemin ürünü. Çok önemli bir belgeydi. Benim özü itibariyle etkili bulduğum yönü, sadece şiddetten korumak veya zararını ortadan kaldırmak değil, şiddetin kendisini ortadan kaldırmanın bilimsel keşfinin toplumsal cinsiyet eşitliğinden geçtiğini ilk defa uluslararası bir düzenlemeye tüm bileşenleriyle, kısa, orta ve uzun vadede yapacaklarımızın çok iyi çizerek ve bunu devletlerin görevlerine tercüme ederek ortaya koymuş olması. Bu sözleşmeyle uluslararası olarak en ileri düzenlemeye imza atmıştık.
Sonra toplumda bu sarkaç tam tersine döndü, bütün o dönemin demokratik açılımları tek tek geriye alındı ve İstanbul Sözleşmesi uygulanmayan haliyle kaldı ve göze batmaya başladı. Çeşitli dinsel tarikatlar, dinsel olmayan, erkeklik tarikatleri diyebileceğimiz, kadın düşmanı, nafaka mağduru olduklarını iddia edenler sözleşmeyi baştan beri sorguluyorlardı ama sözleşmenin imzalandığı dönemin tüm güzel adımları, olması gereken adımları, geri çekilince, sözleşme hepten tek başına kaldı. Toplumsal sorunları çözmedeki güçsüzlük gibi nedenlerle de daha önce itiraz edenlerin sesine kulak vermeyen yetkililerin de sözleşmeyi tartışmaya açmasına neden oldu. Çoklu baro sistemi düzenlemesi, sosyal medyaya müdahalesi, Ayasofya’nın ibadete açılması gibi kararların alındığı, tam bu korona döneminin imkan verdiği zamanda bir de bu hamle yapıldı. Olağanüstü hal dönemleri böyle gerilemelere de zemin açarlar sosyolojik olarak.”
Cinsel yönelim ayrımcılığa uğrayamaz
Konuşmasının son bölümünde İstanbul Sözleşmesi’nin olması gerektiği gibi uygulanmadığını anlatan Kav, ekonomik eşitsizliğin de kadınları şiddete açık hale getirdiğini anlattı. Sözleşmeden geri çekilmememenin kadınları rahatlatmayacağını ifade eden Kav, sözleşmenin uygulanması yönünde mücadeleye devam edilmesi gerektiğini belirtti.
Kav, yakın gelecekte sözleşmeyle ilgili kadın hareketinin mücadele saflarını şöyle özetledi:
“Son gelinen noktada, bireylerin cinsel yönelimlerinden dolayı ayrımcılığa uğramaması maddesinin tartışmalı hale getirilmesine karşı mücadele edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Platform olarak yaklaşımız da şöyle: Cinsel yönelim ayrımcılığa uğrayamaz, herkesin şiddetten korunmak hakkıdır ve bütün cinsel kimlikler meşrudur. Laikliği ve hukuk devletini savunmaya devam etmek gerekiyor.”