Yasmeen Serhan, The Atlantic’te kaleme aldığı yazısında, kadınların kitlesel protestoların dümenine geçmesiyle, muhalefet tabanını genişlettiğini, daha etkili sonuçlar alındığını ve bu tür protestoların şiddetin karşısında güçlü bir şekilde durduğunu ifade ediyor.
Belarus’daki demokrasi yanlısı protestoların en çarpıcı yanlarından biri de, kadınların ciddi katkısı oldu. Sviatlana Tsikhanouskaya, beklenmedik bir şekilde Belarus Cumhurbaşkanı Alexander Lukaşenko’nun siyasi rakibi olarak ortaya çıktı. Ülkenin kaçırılan veya ülkeden kaçmaya zorlanan muhalefet figürlerinden ikisi kadın. Bunlardan biri, Maria Kolesnikova; zorla sürgüne gönderilmesini önlemek için pasaportunu yırttı. Ve seçim sonucuna karşı yapılan ilk gösteriler sadece kadınlardan oluşuyordu.
Bugün Belarus’ta, ülkesinin kadın liderliğine hazır olmadığını iddia eden 66 yaşındaki bir diktatör, yanıldığını kanıtlamak isteyen yüzbinlerce göstericiyle – çoğu genç ve kadın – karşı karşıya geliyor. Şu an, küresel kitle hareketlerinde yeni bir eğilim gözlemliyoruz: Kadınların yer aldığı protestolar olarak daha büyük ve çok yönlü oluyor ve daha az şiddet içeriyor. En önemlisi, başarılı olma olasılıkları da daha yüksek.
Belarus’un filizlenen muhalefet hareketinde kadınların öne çıkmasında farkında olmadan bir şekilde Lukaşenko’nun payı oldu. Ülkenin popüler ve ağırlıklı olarak erkek muhalefet adaylarının çoğunun Ağustos seçimlerine katılmaları yasaklandı ya da adaylıklarını açıklama şansı bulamadan hapse atıldılar. YouTube blog yazarı ve aktivist Siarhei Tsikhanouski için de durum böyleydi. Onun yerine eşi Tsikhanouskaya kendini öne çıkardı. Belki de Lukaşenko’nun hiçbir siyasi deneyimi olmayan bir anne ve eski İngilizce öğretmenini bir tehdit olarak görmediği için bu girişime engel olmadı. Lukaşenko Mayıs ayında, “Toplumumuz bir kadına oy verecek kadar olgunlaşmadı” dedi ve bir ay sonra da ekledi: “Ben Başkan olunca çökecek, zavallı şey.”
O zamandan beri, Belarus tarihinin en büyüğü olduğu düşünülen gösterilerin etkisine bakılırsa Lukaşenko yanıldı. Tsikhanouskaya diğer iki muhalif kadınla, Kolesnikova ve Veronika Tsepkalo’yla bir anlaşma yaptı ve üçlü, Belarus muhalefetinin yeni sembolü olarak görülmeye başlandı. Seçim öncesinde, ülke çapında kampanyalar yürütürken büyük bir destekçi kitlesine sahip “kadın rock gruplarına” benzetildiler. Tsikhanouskaya ve Tsepkalo o günden bugüne, ailelerinin güvenliğiyle ilgili endişelerini gerekçe göstererek Belarus’u terk etti. Ağustos seçim sonuçlarına karşı çıkmak için ülkede kalan Kolesnikova, Belarus yetkilileri tarafından güpegündüz kaçırıldığını, ölümle tehdit edilip ülke dışına çıkması için zorlandığını açıkladı.
Toplumsal huzursuzluğu dindirmek için bu isimler susturulmaya çalışılıyorsa, pek işe yaramadı ve yaramıyor. Bunun nedeni Belarus protestolarının büyük ölçüde lidersiz ve ademi merkeziyetçi olması, ve taktiklerini Hong Kong, Katalonya ve diğer yerlerdeki hareketlerden alması. Bu hareketlerin çoğunda olduğu gibi, kadınlar Belarus protestolarında da başroldeydi. İlk gösterilerde beyazlar içinde çiçekler, balonlar ve pankartlar taşıyan binlerce kadın vardı.
Kadınların kitlesel protestoların dümenine geçmesi, Belarus’a özgü değil. Son on yılda kadınlar, Cezayir, Lübnan, Sudan ve ABD’de toplumsal hareketlerin sembolü olarak öne çıktı. Hindistan’da yeni bir vatandaşlık yasasına karşı geçen yıl , Brezilya’da Başkan Jair Bolsonaro’ya karşı 2018’de yapılan gösterilerin ve Arap Baharı’nda meydana gelen devrimlerin çoğunun arkasındaki itici güç onlardı.
Kadınların son protestolarda daha fazla görünürlük kazanmasının nedenlerinden biri, dünyadaki şiddet karşıtı hareketlerin giderek daha fazla yaygınlaşmasıyla ilgili. Harvard Üniversitesi profesörleri Erica Chenoweth ve Zoe Marks tarafından yürütülen araştırmaya göre, 2010’dan 2014’e kadar şiddet karşıtı kampanyaların yüzde 70’inde kadınlar ön safta yer aldı. Bu tür kampanyalar sadece toplumsal cinsiyet temelli olanlardan çok daha büyük olmakla kalmadı, aynı zamanda hedeflerine ulaşmada daha başarılı olduklarını kanıtladı.
Bazı açılardan bu sezgisel görünüyor. Kadınların katıldığı hareketler, daha geniş bir destek ve katılım tabanına açılmış oluyor. Ancak kadınlar bir harekete rakamlardan fazlasını getiriyorlar. Öncelikle, kadınların katıldığı protestolar daha az şiddet içeriyor, çünkü özellikle Belarus gibi ataerkil toplumlarda çok sayıda kadının yer aldığı gösterilerin zor kullanarak bastırılması mümkün olmuyor. Chenoweth, “Anneler ve büyükanneler, genellikle polisi ve güvenlik güçlerini mahcup ederken görülüyor, toplumdaki anne rollerini destekleyen bir tavır benimsiyorlar” diyor.
Tabii bu, kadınların dünya çapında kitlesel gösterilerde alıştığımız, şiddet içeren baskılara maruz kalmadığı anlamına gelmiyor. Uluslararası Af Örgütü, Belarus seçimleri öncesinde bile ülkedeki kadın aktivistlerin orantısız bir şekilde siyasi amaçlı zulüm, sindirme ve tacize maruz kaldığını bildirdi. Yine de, kadınlar çevik kuvvetin bastıramayacağı kadar çetin bir güç olduğunu kanıtladı. Örneğin kadınlar, Lübnan’da göstericiler ve güvenlik güçleri arasında tampon bölgeler oluşturarak geçen yılki hükümet karşıtı protestoların büyük ölçüde barışçıl bir şekilde devam etmesini sağladı.
Yazının devamını buradan okuyabilirsiniz.
Kaynak: The Atlantic