Gazeteci Barçın Yinanç, ABD seçimlerine damgasını vuran kadın siyasetçilerin, hem ABD hem de Türkiye siyasetine etkilerini değerlendirdiği yazısında, Türkiye’deki kadınların bu siyasetçilerle diyalog arayışına girmesinin önemini vurguluyor.
Fotoğraflar: Reuters
Barçın Yinanç
Türkiye son yıllarda izlediği dış politikayla Batı ittifakından ayrışmaya başladı.
Bu ayrışmanın arkasında, bazıları kısmen de olsa, haklı görülecek jeopolitik/stratejik nedenler var. Ancak Türkiye’nin ayrık otu gibi görülmesine neden olan asıl endişe verici boyut, iktidarın Batı (aslında evrensel) değerler sisteminden uzaklaşması, demokratikleşmede geriye gitmesi, temel hak ve özgürlükleri kısıtlaması.
Türkiye’de demokrasinin güçlendirilmesi, temel hak ve özgürlüklerin geliştirilip güvence altına alınması için gerekli reformların zaman zaman gündeme alınmasında başta Avrupa Birliği olmak üzere Batı değerler sisteminin oynadığı itekleyici rol yadsınamaz.
Mevcut iktidarın ilk on yılında gerçekleştirdiği reformların temelinde, hiç kuşkusuz reform ihtiyacını özümsemiş olmak yerine Batılı müttefikler nezdinde meşruiyet arayışı yer alıyordu. Halihazırda iktidarın geriye çevirmek için çaba sarf ettiği reformların bir bölümü o günlerden kalma. Özellikle kadın haklarının iyileştirilmesi için o dönemde başlatılan dalga bugün kan kaybetmiş olsa da hala direniş gösteren kadın hareketinin güçlenmesinin önünü açtı. Bugün kimi çevrelerin “keşke imzalamasaydık” dedikleri, kadına yönelik şiddetle ilgili en önemli mücadele belgelerinden İstanbul Sözleşmesi’nin Avrupa çapında bir an önce imzaya hazır hale getirilmesinde iktidarın o dönemki siyasi iradesi çok önemli bir rol oynadı.
ABD’nin rolü
Avrupa gibi, ABD de demokrasi ve insan hakları konusunda geçmişte itici güç olarak rol oynamaya çalıştı. Ancak özellikle Donald Trump döneminde bu konular sadece ucu kendilerine dokununca (Amerikalı rahip Brunson’un tutuklanması gibi) gündeme alındı. Türkiye’de demokrasi olmuş olmamış, insan hakları iyileşmiş yada kötüleşmiş, kendi siyasetine zarar vermediği sürece Trump’ın umurunda olmadı.
Seçimi kazanan Joe Biden’la birlikte insan hakları konularının ikili ilişkilerde çok daha fazla gündeme gelmesi beklenebilir. Üstelik Biden’ın kadın hakları konusunda çok daha hassas olabilecek kadın ağırlıklı bir kabineyle çalışması söz konusu.
Tabii kadınlar olarak gözümüz Başkan Yardımcısı Kamala Harris’de. ABD’nin ilk siyahi başkan yardımcısının ilk etapta iç siyasetle daha fazla haşır neşir olması, ilk iki yıl uluslararası siyasette pişmesi bekleniyor.
Ancak Harris, Biden’ın yaşından kaynaklanabilecek çalışma güçlükleri nedeniyle giderek daha fazla sorumluluk alacaktır. Hatta Biden’ın sağlığının elvermemesi durumunda başkanlık görevine bile gelebileceği söyleniyor.
Kamala Harris’in Türkiye’ye bakışı
Peki Harris’in Türkiye’ye bakışı nedir? Hatta Türkiye’ye bir bakışı var mı? Bir kaynağım Harris’in Türkiye bilgisinin bir Avrupa entelektüeli seviyesinde olacağını söyledi. Bu da çok olumlu bir izlenim anlamına gelmiyor. Eşinin Yahudi olması, İsrail’le ilişkiler bozulmadan önce Türkiye’ye yakın duran İsrail – Amerikan Halkla İlişkiler Komitesi (AİPAC) adlı STK ile çok iyi ilişkiler içinde olduğu bilgisini not etmek gerekiyor.
Türkiye’deki Musevi toplumunun kadın önderleri Harris’e iletişim kanalı açmak için rol oynayabilirler mi acaba?
Etnik siyaset
ABD merkezli bir Ermeni sivil toplum kuruluşu Harris’e Ermenilerin soykırım iddialarının tanınması için gerçekleştirdiği faaliyetlerle ilgili olarak eksi A notu vermiş. Soykırım iddialarının tanınmasına dönük karar tasarıları yada açıklamalarda imzası var.
Türkiye’deki Ermeni toplumunun kadın önderlerinin Harris’ten randevu aldığını varsaysak? Düşüncesi bile güzel.
Bu arada Harris’in dış politika danışmanlar ekibinde Philip Gordon gibi Türkiye’yi çok yakından tanıyan ve genelde olumlu yaklaşan bir kariyer diplomatın bulunduğunu da hatırlatalım. Gordon Harris’in ekibinde mi yer alacak yoksa başka bir göreve mi gelecek henüz belli değil.
Savunma bakanı bir kadın
Savunma Bakanlığı’na Michele Fleurnoy’un gelmesine kesin gözüyle bakılıyor. Trump’ın selefi Obama döneminde Savunma Bakanlığı Müsteşarı olan Fleurnoy bu göreve gelen ilk kadın. Avrupalı siyasetçiler tarafından saygı duyulan bir isim. Geçmişte çalıştığı konular nedeniyle Türkiye’yi yakından tanıdığına hiç kuşku yok.
Dışişleri Bakanlığına kadın adayın şansı azalıyor
Obama yönetimi altında BM temsilcisi ve Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak çalışan Susan Rice’ın adı Dışişleri Bakanlığı için geçse de, geçmişte yaptığı bazı açıklamalar nedeniyle Cumhuriyetçiler nezdinde kötü bir itibarı var. Senato’da ağırlık Demokratların lehine geçmediği için Senato’dan onay alması zor. Ancak yine de özel temsilcilik gibi bir göreve getirilebilir.
Amerikan İstihbarat Örgütü’ne de kadın eli
Amerikan İstihbarat Örgütü’nün başına da bir kadın gelebilir. Obama döneminde CIA başkan yardımcısı olarak çalışan Avril Haines bu görev için tıpkı kendisi gibi eski bir CIA üst düzey görevlisi olan erkek bir adayla yarışıyor. Yine bir kadının, Susan Gordon’un adı (ki eski bir CIA görevlisi) Amerikan Gizli Servisi FBI’ın başına geçecekler arasında sayılıyor.
İngilizce “hard core” denen, yani dış politika, güvenlik, istihbarat gibi sert konularda kadınların görev alması, barış ve istikrarın kadınların katkısıyla daha çabuk ve kalıcı olarak kurulacağını savunanların (ki bununla ilgili BM’nin 1325 sayılı kararını hatırlatalım) dikkatle izleyeceği bir konu olacak.
Öte yandan Merkez Bankası’ndan Tarım Bakanlığı’na, Eğitim’den Sağlığa çok sayıda kurum ve bakanlıkta tepe noktalar için kadın adayların ismi geçiyor. Biden’ınki gelmiş geçmiş en kadın ağırlıklı kabine olmaya aday.
Kongre’ye dikkat
ABD’de seçmenlerin yarısı kadın. Kullandıkları oyla Ocak’ta göreve başlayacak olan yeni Kongre’de, 135 kadın göreve alacak, ki bu da iki odalı yasama organının yüzde 25’ine tekabül ediyor. 103’e 32, Demokrat kadınlar açık ara önde. Ancak Cumhuriyetçi kadınlar da geçen dönemden bu yana sayılarını 22’den 32’ye çıkarmayı başardılar. Bu da Cumhuriyetçiler için yeni bir rekor anlamına geliyor.
135 kadından 47’si beyaz olmayan kadınlardan oluşuyor. Yani erkeklere ve beyaz kadınlara oranla çok daha fazla mücadele etmek zorunda kalanların sayısı hiç de az değil.
Bu anlamda mücadele ruhunu da en iyi onlar anlayacaktır; misal Türkiye’deki mücadeleyi, Türkiye’deki kadınların mücadelesini…
Alexandria Ocasio-Cortez, Ilhan Omar. Ayanna Pressley ve Rashida Tlaib’dan oluşan ve olumlu anlamda ekip/çete/tim olarak çevirebileceğimiz “The Squad” olarak anılan dörtlü ile Türkiye’den temasta olan var mıdır acaba?
Kadından kadına diyalog
Tükiye’nin Batı ittifakı, Batılı değerler sistemiyle bağını sadece devletten devlete ilişki üzerinden okumamamız gerekir. Tersine, bu alanı tamamen iktidarın kontrolüne bırakmak, yakın geçmişte gözlemlediğimiz gibi ideolojik ve politik nedenlerden dolayı ülkede demokrasinin geriye gidişini kolaylaştırıyor.
Bir taraftan da kabul edelim ki, Türkiye’nin muhatapları arasında bu geriye gidişi (oryantalist bir bakış açısıyla) normal karşılayan, halkının çoğunluğu Müslüman olan bir ülkeden demokratik bir rejim çıkmasının zaten mümkün olmadığını düşünenler de var. Onlara yanlış olduklarını göstermek için sivil toplumun daha aktif bir rol oynamasına ihtiyaç var. Türkiye’nin Batı’dan kopuşuna kayıtsız kalmamaları gerektiğini, Türkiye’yi demokratik ülkeler liginde tutmaları için pek çok neden olduğunu Batılı başkentlerin karar alıcılarına ve kamuoylarına daha iyi anlatmak gerekiyor.
Türkiye tek bir resimden ibaret değil
Bugün Washington’da da benzer bir oryantalist bakış açısı hakim. Oryantalist olmayanlarda bile Türkiye alerjisi var. Zira Türkiye denince tek bir iktidar, tek bir insan, tek bir yapı, tek bir ses, tek bir resim, tek bir renk görüyorlar. Halbuki Türkiye tek bir renkten ibaret değil.
ABD’de hazır önemli noktalarda kadınların ağırlığının hissedilmeye başlanmasıyla, Türkiye’de her kademeden kadınların da mobilize olup, diyalog arayışına girmesinde çok büyük fayda var.
Başlangıç noktalarından biri Kongre olabilir. An itibariyle Türk büyükelçisi Kongre’nin kapısından giremiyor. Ancak bu diyalog eksikliğinin Türkiye’nin demokrasisine faydası yok zararı var. Açığı kapatmaya teşebbüs etmek için Meclis’teki kadın parlamenterler, yetmez siyasi partilerde görev alan kadınlar, yetmez kadın örgütleri ön alabilir. Türkiye’deki kadın hareketlerinin verdiği mücadeleyi Kongre’deki, hükümetin kilit noktalarındaki kadınların bilgisine sunmak, demokrasi mücadelesi için de çok önem taşıyor.
İstanbul Sözleşmesi
Son bir nokta ile bitirelim. Kadına karşı şiddetle mücadele konusunda uluslararası anlamdaki en önemli belge olan İstanbul Sözleşmesi aslında bir Avrupa Konseyi belgesi. Taraf olmadığı bir anlaşmayla ilgili olarak ABD’nin Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma tartışmalarına yorum yapması pek beklenemez. Trump’lı bir ABD’nin zaten umru değildi, olamazdı da. Ancak bu kadar kadın ağırlıklı bir yönetimin Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma yönünde atacağı bir adıma kayıtsız kalması, bunun halihazırda zaten kötü olan ilişkileri daha da olumsuz etkileyeceğine kuşku yok.