Diyarbakır eski Baro Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülüşünün beşinci yılında eşi için Hewar (İmdat) isimli bir türkü yazan Türkan Elçi, türkünün hikayesini ve 5 yıldır verdiği adalet mücadelesini Duvar’dan İrfan Aktan’a anlattı:
“Tahir hiçbir rüyamda benimle konuşmadı. Acaba bütün ölüler mi küserek gidiyor, yoksa ölülerin sesi mi kesiliyor? Tahir benim rüyalarıma hep suskun girip çıktı.”
Duvar’dan İrfan Aktan’a konuşan Türkan Elçi’nin söyleşisinden bazı bölümler:
Şiirle aranız nasıl?
Hem Türkçe hem de Kürtçe yazıyorum. İlk yazdığım Kürtçe şiir, müzik Hîvron tarafından bestelenmişti. Çok sayıda Türkçe şiir yazdım ama salgın döneminde Kürtçe şiire daha fazla ağırlık verdim. Kürtçe yazdıklarım şarkı sözlerine daha uygun formatta. En azından besteci arkadaşlar bu fikirde.
Müzik dinleyerek mi yazıyorsunuz?
Hayır ama o anki ruh halimle çok ilgili. Salgın döneminde pek çok insan gibi münzevi bir yalnızlık yaşadım. Tahir’den sonra İstanbul’daki hukuk eğitimi ve şehrin koşuşturması içinde yazmaya pek zamanım olmadı. Ama fakülteyi bitirip geçen sene Diyarbakır’a dönünce, yalnızlık duygusunun da etkisiyle şiire, edebiyata yöneldim. Kürtçe edebiyat okumaları yaptım. Jan Dost’un, Helîm Yûsiv’in edebi metinlerinden çok etkilendim. Sanırım Türkçeyi sonradan öğrendiğim için duygusal yoğunluklar söz konusu olunca anadilime, Kürtçeye yöneliyorum.
Türkçeyi ne zaman öğrendiniz?
6 yaşından itibaren, ilkokulda öğrenmeye başladım. Üstelik öğretmen çocuğu olduğum halde! Babam Fransızca öğretmeniydi. Annem zaten Türkçe bilmediği için evde anadilimizde konuşuyorduk. Türkçeyle ilkokulda karşılaşınca epey zorlanmıştım. Öğretmenimiz de “öğretmen çocuğu nasıl Türkçe bilmez” deyip duruyordu. Mevzudan bihaberdi anlaşılan. Burada insanların kendi dillerini konuşmalarına şaşırması epey şaşırtıcıydı.
“İlk zaman rüyalarım Tahir’in eve dönüşüyle ilgiliydi”
Şimdi rüyalarınızı Kürtçe mi görüyorsunuz, Türkçe mi?
Maalesef artık Türkçe görüyorum. Bu da artık asimile olduğumuzun bir göstergesi zaten. Ama az önce de söylediğim gibi, salgınla birlikte yaşadığım yeni yalnızlık duygusu, tamamıyla kendime dönüşümü sağlamış olmalı ki, anadilime de döndüm.
Rüya demişken, son zamanlarda ne tür rüyalar görüyorsunuz?
Tahir’in katledilişinin üzerinden beş yıl geçti. İlk zamanlardaki rüyalarım tamamıyla Tahir’in eve dönüşüyle ilgiliydi. Rüyalarımda sürekli eve dönerdi Tahir. Bahçe kapısından içeri girdiğinde, en çok suskun hâli dikkatimi çekerdi. Tahir hiçbir rüyamda benimle konuşmadı. Acaba bütün ölüler mi küserek gidiyor, yoksa ölülerin sesi mi kesiliyor? Tahir benim rüyalarıma hep suskun girip çıktı. Zamanla rüyalarım azaldı ve bitti. Çok kötü ruh haliyle yataktan fırlayıp kalktığım ama rüyalarımı hatırlayamadığım zamanlara geldim. Bu da büyük ihtimalle iyiye işaret değil.
“Acının aklımla oynamasına müsaade edersem devam edemem”
Aradan geçen beş yılda hisleriniz nasıl dönüştü? Mücadele azminiz mi arttı, umutsuzluğunuz mu derinleşti?
Doğrusu sürekli kendime sorduğum sorudur bu. Acımın nasıl dönüştüğünü ben de anlamaya çalışıyorum. Çünkü acı sürekli kılık değiştiriyor ve sanki hiçbir zaman tek bir yüzle insanın karşısına çıkmıyor. Bazen karanlığı, bazen aydınlığı, bazen umudu, bazen umutsuzluğu besliyor ve sürekli duygularınızla, hatta aklınızla oynuyor. Doğrusu yaşadığım acının aklımla oynamasına müsaade edersem biterim, devam edemem. Ama acıyı tamamen kendimden uzaklaştırırsam yol alamayacağımı da biliyorum. O yüzden de bu hakikatle karşılıklı bir uzlaşı içindeyiz.
Bu da herhalde acıyla hesaplaşmayı, hayata karşı direngen olmayı daha mümkün kılıyor, öyle değil mi?
Kesinlikle. Her insan kendi acısıyla vardır. Her insan kendi acısı kadardır. Gidene nankörlük etmemek, kalana bigâne kalmamak gerekir. Bize acıyı yaşatan kaybı kaybetmemek için acımızla yaşamayı, onunla mücadele ederek var olmayı öğrenmek zorundayız. Fakat acılarımız bizi kendi esiri yapamamalı. Son beş yılımın tamamen acılar içinde kıvranarak geçtiğini söylersem, bu esareti kabul etmiş olurum. Oysa ne hakikat öyle, ne de olması gereken. Çocuklarımla olduğumda, dostlarımla buluştuğumda, Tahir’le güzel günlerimizi hatırladığımda mutluyum.
“İlk duruşmada adalete olan inancım sarsıldı”
Bu süreçte hukuk fakültesinden mezun olup avukatlık stajına başladınız ve Tahir Elçi davasına aynı zamanda stajyer avukat olarak katıldınız. Elçi cinayetiyle ilgili davanın hukuki sürecine dair düşünceleriniz neler?
Bu davanın hukuki seyrini benden çok daha iyi anlatacak avukat arkadaşlarımız zaten süreci yakından takip ediyorlar. Daha önce adaletten, yargı merciinden beklentim olduğunu söylemiştim. Ben hukuk mücadelesine inanan bir insanım. Tahir’le 21 yıl evli kaldık ve hukuka inancın bizatihi hukuk kadar önemli olduğunu Tahir’in mücadelesiyle gördüm. Zaten bir öğretmenken hukuk okumaya beni sevk eden de, Tahir’le olan birlikteliğimizi daha da güçlendirmek kadar, onun hukuk mücadelesi yürütürken duyduğu heyecana tanıklık etmekti. Öte yandan hukuka inanmakla adaletin gerçekleşeceğine inanmak arasında ince bir çizgi var.
Söyleşinin devamını buradan okuyabilirsiniz.