Toplumsal cinsiyet rollerinin bireyler arasında ortaya çıkardığı özgüven farkı anlamına gelen “gender confidence gap” kavramı nasıl ortaya çıktı? Günümüzde bu özgüven farkı nasıl işliyor?
Feminist akım 1970’li yıllarda cinsiyet eşitsizliğinin doğasını anlamak için kendi terminolojisini oluşturmaya başladı. Bu kavramlar arasında bulunan “Gender confidence gap”, toplumsal cinsiyet normlarının kadın ve erkek arasında ortaya çıkardığı özgüven farkını açıklamak için kullanıldı. Türkçede henüz tam bir karşılığı olmasa da bu kavram, kadınlardaki özgüven eksikliğini onların toplumsal alanda baskılanmalarıyla ilişkilendiriyor.
Kadınların özgüveninin erkeklerden daha az olduğu düşüncesi ilk kez 1978 yılında gündeme geldi. 1978 yılında Suzanne Imes ve Pauline Rose Clance yaptıkları bir araştırmayla, “imposter sendromu” ismini verdikleri bir olgu ortaya koydu. Çalışmaya göre bu sendromdan mustarip bireyler hayatı boyunca sayısız başarı elde etmiş olsa da, kendilerini yetersiz görmeye devam ediyordu.
Çalışmanın en önemli sonucu ise, bunun kadınlar arasında daha çok görülmesiydi. Bazı kişiler bu durumun biyolojik olduğunu ileri sürse de, bireyin kendi yeteneklerine ve gücüne güveni olarak tanımlanabilecek özgüven, çok fazla faktörün bir araya gelmesiyle şekilleniyor.
Bu faktörler arasında yer alan toplum, kadına ve erkeğe farklı roller öğreterek, sosyal yapı içinde her bireyin kendi cinsiyetine göre davranış sergilemesini bekliyor. Örneğin kadından yemek yapması ve çocuk bakması beklenirken, erkekten çalışıp evin gelirini sağlaması bekleniyor. Benzer şekilde kadından duygusal, kibar, duyarlı, sabırlı ve anlayışlı olması beklenirken erkeklerden güçlü, cesur ve sert bir kişilik oluşturması isteniyor. Bu roller zamanla değişmediği gibi nesilden nesle aktarılarak cinsiyet ayrımcılığının içsel olarak kabullenmesine yol açıyor.
Dolayısıyla kız çocukları, yetişkin bir birey olduğunda pasif ve uysal bir toplumsal cinsiyet kimliği kazanmış oluyor. Bu ise kadınların özgüven seviyelerini olumsuz yönde etkiliyor.
Kadınların her alanda eril zihniyete maruz kalması özgüven eksikliğinin en temel nedeni olarak görülüyor. 2020 yılında 4000 katılımcıyla yapılan bir araştırmada, kadınların önemli çoğunluğunun yeteneklerini hafife aldıkları sonucuna ulaşıldı. Çalışmaya göre, kadınlar iş hayatında çok başarılı olsalar da, bunu dillendirmekten hoşlanmıyorlar. Aksine erkekler yeteneklerini her alanda ispatlama eğilimi gösteriyorlar. Genellikle başarı kavramı erkeklere özgü bir durum olarak görülüyor. Bunun sebebi ise kadınların biyolojik özellikleri değil hayatları boyunca cinsiyetçi baskıya maruz kalmaları.
Kaynak: Globes, Listelist