Gülseren Onanç
Ben 4 yaşındaydım, annem, babam, 3 abim ve babaannem ile İstanbul’a göç ettiğimizde. Babam aşık olmuştu bu şehre. İki yıl süren askerliğini yaparken keşfettiği bu müthiş şehirde kendini özgürce var edebileceğine, ailesine daha güzel bir gelecek yaratabileceğine inanmıştı. Kadim şehrimiz Mardin’i bırakıp gelmek annem ve babaannem için hiç kolay olmadı. Özgürce dolaştıkları Mardin sokaklarından, tanımadıkları yabancıların olduğu apartman dairesine kapanmak onlara ağır gelmişti. Her ne kadar kamusal alan erkeklere ait olsa da, milyonları kucakladığı gibi İstanbul zamanla ailemizin kadınlarını da kucakladı.
İstanbul, kadına yönelik şiddeti önlemek üzere hazırlanan bir sözleşmeye en yakışan isimdir diye düşünürüm. Zira İstanbul kadın-erkek, zengin-fakir her kültürden, dilden, geçmişten gelen bireylerin yan yana var olabildiği kapsayıcı, kucaklayıcı bir dünya şehridir. Bir gecede sözleşmeden çekilme kararını veren ve yerine Ankara Sözleşmesi yapabileceğini söyleyen zihniyetin anlamadığı şey İstanbul’un vasatlığa, ayrımcılığa, merkeziyetçiliğe karşı çıkan dirençli ruhudur. Bu nedenledir ki, biz kadın hareketinin temsilcileri, toplumsal cinsiyete inanan sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, öğrenciler, aktivistler, demokrasiyi, eşit vatandaşlığı savunanlar, ne İstanbul’dan ne de İstanbul Sözleşmesi’nden öyle kolay kolay vazgeçmeyeceğiz.
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede, tek kişilik bir kararla çekilmesinin üstünden bir ay geçti. Türkiye’nin Sözleşme’den tam olarak ayrılma tarihi 30 Haziran 2021 olmasına rağmen karakollara başvuran kadınların talepleri reddedilerek savcılığa ve aile mahkemesine yönlendirmeye başlandı bile.
Avrupa’daki Kültür Savaşlarının Simgesi: İstanbul Sözleşmesi
Oysa, Avrupa Kadın Lobisi, İstanbul Sözleşmesi’nin 10. yıldönümü vesilesiyle sözleşmeyi onaylayan 23 ülkede bugüne kadar elde edilen başarıları anlatan bir rapor yayınladı. Rapor Avrupa’da artan kadınlara ve kızlara yönelik erkek şiddetine karşı İstanbul Sözleşmesi’nin yaşamsal önemde olduğunu söylüyor ve siyasetçileri İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkmaya davet ediyor.
Avrupa’da bazı kadın dernekleri, Ankara’ya yaptığı ziyaret sırasında protokol krizinde Ursula von der Leyen’i küçük düşürdüğü gerekçesiyle AB Konseyi Başkanı Charles Michel’in istifa etmesi için imza kampanyası başlattı. Ben de kendisine bir açık dayanışma mektubu yazdım.
Maia de la Baume, Politico’daki yazısında, İstanbul Sözleşmesi’nin, Avrupa’da büyüyen siyasi kutuplaşmanın simgesi haline geldiğini söylüyor. Bir tarafta bireysel hak ve özgürlükleri, toplumsal cinsiyet eşitliğini savunan Batı Avrupa ülkeleri öte tarafta Macaristan, Polonya, Bulgaristan ve Çek Cumhuriyeti’nin de içinde bulunduğu muhafazakar aile yapısı yanlısı Doğu Avrupalı ülkeler.
Türkiye’de demokrasinin, direnişin ve dayanışmanın Simgesi: İstanbul Sözleşmesi
Biz memlekette Sözleşme’den vazgeçmemekte kararlıyız. Kadın örgütleri harıl harıl çalışıyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu şehrin farklı yerlerine ölmek istemiyoruz dilekçeleri astı, İstanbul Sözleşmesini Uygula Kampanya Grubu, İstanbul’un birçok noktasını “İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz” pankartlarıyla donattı.
SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği olarak dün, iş dünyasının iki önemli sivil toplum örgütü TÜSİAD ve TÜRKONFED yönetim kurulu başkanları Simone Kaslowski ve Orhan Turan ile EŞİK, Kadın Koalisyonu, KAGİDER temsilcilerinin de içinde olduğu yaklaşık 70 kadın örgütü temsilcisi, akademisyen ve aktivistin katılımıyla bir çevrimiçi toplantı gerçekleştirdik. Her iki örgütün başkanı da İstanbul Sözleşmesi’ni Kadın örgütleri ile dayanışma içinde savunacaklarını belirtiler.
Yüzyıllardır vasatlığa, ayrımcılığa, merkeziyetçiliğe karşı direnebilmiş İstanbul’un kadınları, iş insanları, kadını erkeği, genci yaşlısı, yaşamı, barışı, eşitliği savunanları İstanbul Sözleşmesi’nden öyle kolay kolay vazgeçmeyeceğiz.
Gülseren Onanç