New York Times yazarı, Mary Katharine Tramontana, çocuk sahibi olmamanın kabul görmediği, hatta bir “trajedi” olarak değerlendirildiği toplumsal önyargılara karşı mücadele veren kadınları anlatıyor.
Mary Katharine Tramontana
Doktoru ona “Biyolojik saat işliyor” dediğinde, Zoë Noble 32 yaşındaydı.
Noble’ın, rahmindeki fibroidi aldırmak için ihtiyaç duyduğu histerektomi ameliyatı, çocuk istemediği gerçeğine rağmen, doktoru açısından tartışmaya açık değildi. Sonunda 37 yaşında ameliyata girmeden önce yıllarca ağrı çekti ve acil servislere gitti geldi.
Bir kadının çocuk doğurmayı isteme konusundaki fikrini değiştireceği varsayımıyla, bir doktorun hastayı ameliyat etmeyi reddetmesi oldukça yaygın.
Berlin’de yaşayan İngiliz fotoğrafçı Noble, alternatif aile yapıları için bir sığınak olan Berlin’de bir taksi şoförüyle 2016’da yaşadığı bir olayı hatırlıyor. Şoför evli olduğu ama çocuğu olmadığını öğrendikten sonra neredeyse arabının kontrolünü kaybetmiş. “İlkini doğur, ikincisi veya üçüncüsünde seveceksin,” demiş ona.
Noble yaşadığı bu ve benzeri olaylardan sonra, stüdyosunda ebeveynlikten vazgeçen kadınları fotoğraflamaya başladı ve Ocak ayında, anneliği seçmeyen kadınların hayatlarını belgelediği, “We Are Childfree” adlı fotoğraf, hikaye ve podcast koleksiyonundan oluşan yeni bir portre serisini hayata geçirdi. Sokağa çıkma kısıtlamaları süresince Noble, dünyanın dört bir yanından 21-78 yaş arası 40’ın üzerinde kadınla röportaj yaptı ve daha önünde bekleyen 200 başvuru var.
“Çok yakın zamana kadar, çocuğunuz yoksa bunun bir trajedi olduğu varsayılıyordu, çünkü ya yapamıyordunuz,” diyor zorunlu annelik fikrine farklı bir bakış getiren “Selfish, Shallow and Self-Absorbed” kitabının editörü Meghan Daum. “Ya da psikolojik olarak sende bir sorun vardı – bencildin.”
Anneliğin kadınların yaşamlarının önemli bir parçası olduğuna ilişkin retorik her siyasi görüşte kendine yer bulabiliyor. Bazı örnekler: “Herhangi bir kadının sahip olabileceği en önemli iş anne olmaktır,” dedi Ivanka Trump 2016 kampanya videosunda. Michelle Obama da benzer şekilde, “Anne olmak, en öncelikli görev ve her zaman öyle kalacaktır,” demişti 2015’te Tuskegee Üniversitesi’nde yaptığı mezuniyet konuşmasında.
Bu siyasi retorik kesinlikle yeni değil. 1817’de Napolyon Bonaparte, Fransız askeri Gaspard Gourgaud’a kadınların “çocuk yapan safi makineler” olduğunu söylemişti.
Küresel olarak, doğurmayan kadınlar genellikle damgalanır, sıradışı, tatmin edilmemiş ve mutsuz olarak etiketlenirler. “Sex Roles” dergisinde çocuksuz kadın ve erkeklerin damgalanması üzerine 2016 yılında yayınlanan bir araştırma, bazı insanların çocuk sahibi olmamaya karar veren insanlara karşı ahlaki öfke bile hissettiğini ortaya koydu. Papa Francis, 2015’te Aziz Petrus Meydanı’nda verdiği bir demeçte, “Çocuk sahibi olmama seçimi bencilce” diyerek benzer bir tavrı ortaya koydu.
“Selfish, Shallow and Self-Absorbed” kitabının editörü Meghan Daum, buna farklı bir açıdan yaklaşıyor. Asıl bencil olan, istemediğin ya da tam olarak bakamayacağın bir çocuk sahibi olmak,” diyor. “Çocuk sahibi olmuyorum çünkü istemiyorum” demek bir tabu. “Lüks bir tekne veya pahalı tatiller benim çocuğum” diye espri yapmanın bile sosyal açıdan daha kabul edilebilir olduğunu söylüyor. “Ve bu espriler, çocuk sahibi olmamakla bencilliği birbirine bağlayan yanlış algıyı devam ettiriyor.”
Belki de çocuk sahibi olmamanının toplumsal olarak kabul edilmemesinin bir nedeni de bunun kadınların zevk için seks yaptıklarına dair temel bir kabulü beraberinde getirmesidir. Birçokları hâlâ kadınların cinsel eylemliliğini tehditkar bulurken, bazı uzmanlar üremeden ziyade eğlence için seks yapmanın, kadın cinselliğini ve üreme haklarını kontrol altına alan uzun siyasi ve dini geçmişe bir karşı çıkış olduğunu ifade ediyor.
2018 Pew Research anketine göre, 50 yaşın altındaki çocuksuz her 10 ABD’li yetişkinden yaklaşık dördü ebeveyn olmayı düşünmediklerini söyledi. Ve birçok araştırma, özellikle ABD’de çocuk sahibi olmayan çiftlerin, ebeveynlerden daha mutlu olma eğiliminde olduğunu gösteriyor. ABD’deki çocuklar ve mutlulukla ilgili 40 yıllık verileri inceleyen Aile Çalışmaları Enstitüsü’nün 2018 yılında yaptığı bir araştırma, evli annelerin çocuğu olmayan evli kadınlara göre daha az mutlu olduğunu ortaya koydu.
Bazıları ise çocuk sahibi olmamanın çevresel yararına dikkat çekiyor Environmental Research Letters’da yayınlanan çalışmaya göre, aile başına yalnızca bir çocuk sahibi olmak bile her yıl ortalama 65 ton karbondioksit emisyonu tasarrufu sağlayabilir (bunu bir perspektife koyarsak, arabasız olmak, ikinci en büyük karbon tasarrufu, toplam 2,5 ton tasarruf sağlar).
Noble, anneliğin nasıl tüm kadınların arzusu olması gerektiğine dair genelgeçer fikirlerin, katı cinsiyet rollerine bağlı ataerkil ve dini ideolojiden büyük ölçüde etkilendiğine inandığını söylüyor. Bu, doktor muayenehanesinden reklamlara, medyaya ve eğlenceye kadar her yerde kendini gösteriyor.
Ve sonra bir de annelik pişmanlığı sorunu var.
“Çocuk sahibi olmadığınız için pişman mısınız?” “House of Cards” dizisinin 4. sezonunda evlerine gelen bir misafir tarafından Claire Underwood’a sorulan soruya Claire, “Çocuk sahibi olduğunuz için hiç pişmanlık duydunuz mu?” diye yanıt verir. Bu televizyonda nadir rastlanan bir an ancak cevabı ne kadar yerinde olursa olsun, Claire’in soğuk, fırsatçı ve çocuklara çok sempati duymayan biri olarak tasviri, doğurmayan kadınları soğuk, ahlaki açıdan şüphe uyandıran, çocuklardan nefret eden kişiler olarak değerlendiren kültürel anlatıyı yansıtıyor.
Noble, fotoğraf projesinin, mutlu bir şekilde anne olmayan kadınların hikayelerini anlatarak bu fikirlerin altüst olmasına yardımcı olacağını umuyor.
Orijinali New York Times’ın “In Her Words” bülteninde yayınlanan yazının devamına buradan ulaşabilirsiniz.
Çeviri: Eda Doğançay