TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen 4. Yargı Paketi’nin ilk bölümünde yer alan hükme göre çocuk istismarında tutuklamaya ‘somut delil’ ölçütü getirildi. Avukatlar ve aktivistler, bu maddenin “Kadının beyanı esastır” ilkesine yönelik bir saldırı teşkil ettiği ve istismar ve şiddeti cesaretlendireceği konusunda uyarıyor.
AKP, ‘4. Yargı Paketi’ olarak bilinen Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 14 maddeden oluşan birinci bölümünü TBMM Genel Kurulundan geçirdi.
Buna göre hukukçuların ve hak örgütlerinin büyük tepki gösterdiği, HDP ve CHP’nin muhalefet şerhi düştüğü cinsel istismar, kasten öldürme, işkence gibi katalog suçlar için ‘somut delil’ şartı aranması kabul edildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nin 1 Temmuz’da yürürlükten kaldırılmasının sonuçları tartışılırken, katalog suçlar için ‘somut delil’ şartı aramasına ilişkin, kadın örgütleri temsilcileri, “Kadın ya da çocuğa yönelik cinsel suçlardan tutuklama imkansız hale gelecek” uyarısında bulunuyor.
Şiddeti ve ölümleri artırabilir
6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine dair kanunda tedbir kararı için somut delil aranmasa da soruşturma aşamasındaki tutukluluk önlemi için bu şartın getirilmesi, faillerin tutuksuz yargılanması ve mağdurlar için tehlikenin devam etmesi sonucu doğurabileceği ifade ediliyor.
Aktivistlere göre, yasada böyle bir düzenleme yapılması, özellikle İstanbul Sözleşmesi’nin de feshedilmesinin ardından aile içi şiddet karşısında korumasız kalanları daha da korunmasız kılabilir. Bununla birlikte de tutuklama tedbirine baş vurulmaması şiddetin ve ölümlerin artmasına sebep olabilir.
“Kadının beyanını ortadan kaldırmaya yönelik bir girişim”
Avukat Tuba Torun, düzenlemenin kadının beyanını ortadan kaldırmaya yönelik bir girişim olduğunu ifade ediyor:
“Özellikle 2015 yılında Meclis’te kurulan boşanma komisyonunun 2016’da vermiş olduğu raporda da üstüne basa basa belirtilen “Kadının beyanı esastır” ilkesine yönelik adeta saldırı teşkil eden görüşler son yıllarda hızla hayata geçirilmeyle çalışılıyor. Örneğin aile arabuluculuğu, nafaka düzenlemesi, cinsel istismar faillerine evlenme durumunda af ya da erteleme gibi korkunç diyebileceğimiz, özellikle şiddetle mücadelede son derece geriye götürücü önerilerin hayata geçirilmek istendiğini biliyoruz.
“Yani kadının beyanının esas olması ilkesi Yargıtay içtihatlarıyla gerekçelendirilmiş bir ilkedir ve orada der ki, “Hiç kimse kendini durup dururken böyle bir hukuki yükün altına sokmaz.” “Bu bakış açısıyla yargılamanın yürütülmesi gerekir” der. Aynı şey sadece kadınlar için değil çocuklar için de geçerli. Bu noktada da katalog suçlar arasında yer alan cinsel istismar durumunda çocuğun ya da annesinin ya da yakınlarının beyanına inanmama, somut delil yok deyip dosyayı kapatma ve beraate yönlenme gibi tehlikeler ortaya çıkıyor. Ve bunun aynı zamanda “kadının beyanı esastır” ilkesini ortadan kaldırmaya yönelik bir girişim olduğunu da düşünüyoruz.”