Hamile olduğunu öğrenen kadınlara çoğu zaman erken gebelik dönemlerini çevresiyle paylaşmaması salık verilir. Kısa süre önce düşük yapan Sheila Regan, bunun neden hiç de doğru bir tavsiye olmadığını anlatıyor.
“Toplumun hamile kadınları gerektiği gibi destekleyebilmesi için kat edilmesi gereken uzun bir yol var. İşe öncelikle, düşük yapan kadınların duyduğu utancın ortadan kaldırılması, kürtajın siyasi bir mesele olmaktan çıkarılması ve çocuk sahibi olmamanın da olmak kadar doğal olduğunun kabullenilmesiyle başlamak gerekiyor.”
Sheila Regan / Huffington Post
O gün, elimdeki gebelik testine rahatlama, üzüntü, korku, özlem ve pişmanlıkla karışık bir duyguyla baktım. Hamileydim.
Nefesimi düzenlemeye çalıştım. Sanırım planladığım o bir kadeh şarabı içemeyecektim. Aslında testi almamın sebebi içmek istememdi. Adetimin gecikmesiyle ilgili endişelenmeye başladığım için son birkaç gündür içmemiştim. Vay canına! Hamileyim demek! Ama nasıl?
Korunmadan seks yaptığım o günü hatırladım. Ertesi gün hapını almakla uğraşmamıştım çünkü hamile kalmak için yaşımın ilerlediğini düşünüyordum.
Açıkçası hamile kalabileceğimi hiç sanmıyordum. 20’li yaşlarımı böyle bir olayı önlemek için elimden gelen her şeyi yaparak geçirdim, buna ertesi gün hapını defalarca almak da dahil.
Sonra 30’lu yaşlarımda, çocuk sahibi olmak istediğim fikrine vardım ve o sıradaki partnerimle denemeye karar verdik. Yıllarca hiçbir sonuç alamadan doğum kontrolü bıraktım. Tüp bebek merkezine gitmeyi düşündüm, ancak maliyeti çok yüksekti.
30’lu yaşlarımın sonlarında hamile kalamamam şiddetli ağrıya ve sürekli bir eksik hissetmeme neden oldu. 40 yaşıma geldiğimde, kısır olabileceğim düşüncesiyle barışabildim. 42 yaşına geldiğimde artık çok geç olduğunu düşündüm.
43 yaşına girmek üzereyken, Hinge üzerinden tanıştığım ve sadece dört kez randevuya çıktığım birinden hamile kaldım.
Kendimi dışarı attım, hızlı adımlarla yürümeye başladım. Başım dönüyordu. Uzun zamandır istediğim şey olmuştu. Bir bebek! Partnerim olmamasına rağmen kürtaj olmayı hiç düşünmedim. Evet, yaşlı bir anne olarak çocuk sahibi olmanın tüm risklerinden korkuyordum ama bu şansı kaybedemezdim.
Hemen isim düşünmeye başladım ve kimseye söylemeden önce, bununla nasıl başa çıkabileceğime dair farklı senaryolar üzerine düşündüm. İki yatak odalı bir daireye ihtiyacım vardı. Belki ailem çocuk bakımında yardımcı olabilir, ya da bir bakıcıya ihtiyacım olduğunda yeğenlerimden yardım isteyebilirim diye düşündüm. Detaylı bir plan yaptım.
Ertesi güne kadar kimseye söylemedim. Aradığım ilk kişi ablamdı. “Sanırım doğuracağım” derken buldum kendimi.
Birkaç yakın arkadaşıma daha söyledim. Herkes destekleyiciydi, ancak bazıları beni, doğurup doğurmama konusunda kararımı hemen vermemem konusunda uyardı. Onların içini rahatlatmak için düşüneceğimi söyledim ama çoktan kararımı vermiştim.
İnsanlara bu mutlu haberi vermek için sabırsızlanıyordum. Herkesle paylaşmak istiyordum ama aileme ya da iki aydır konuşmadığım Hinge’den tanıştığım adama bile söylemedim. Onlara eninde sonunda söyleyeceğimi biliyordum ama beklemem gerektiğini hissettim.
12 haftalık olana kadar hamileliği açıklamamak gerektiğini duymuştum. Birilerine söylemek için o zamana kadar beklememi tavsiye eden birçok yakınım oldu ama nedenini hiç anlamadım.
Kürtaj ve düşük yapmanın toplumsal olarak etiketlenmesi aynı madalyonun iki yüzü. Her iki durumda da üreme sağlığını, basitçe kişinin genel sağlığının bir parçası olarak görmek yerine, siyasi ve ahlaki önyargılarla değerlendirilmeye neden oluyor. Bazı olaylar korkunç bir insan olduğunuz anlamına gelirken, bazı olaylar, bir kadın olarak sahip olunması gerekenlerin eksikliği anlamına geliyor.
Gebeliklerin dörtte biri düşükle sonuçlanıyor. Kaybımızı paylaşmanın acısından korunmak için erken gebelikleri gizli tutmamız söylenir hep. Bu süreçte, hamile kadınların sosyal çevreleriyle aslında nasıl bir ilişki içinde olmaları gerektiğini anladım. En kötü ihtimalle, çevreniz destek olmak için orada değil mi? Neden her şeyi gizli tutup bu kayıpla tek başına savaşasınız ki?
Hamile olduğumu öğrendikten bir buçuk hafta sonra kanepede kitap okuyordum ve aniden bir sıvı geldiğini hissettim. Banyoya gittim ve bazı lekeler fark ettim. Ertesi gün ilk ultrason randevumu aldım ve kendimi en kötüsüne hazırladım.
İlk başta, teknisyen ultrasona başladığında, içimdekilerin önümdeki ekrana yansıtıldığını fark etmemiştim. Görebilmek için bacaklarımı açtım. Nefesim kesildi. Dünyadaki en mucizevi şeyle karşı karşıyaydım. O benim miniğimdi!
Sonunda teknisyen bana çok üzgün olduğunu ancak kalp atışı hissedemediğini söyledi. Sanki göğsüme bir bıçak saplanmıştı. Ağlamaya başladım, teknisyen bekleme odasına gitmemem için beni özel bir odaya aldı.
Annemlere söylemediğime o an pişman oldum. Anneme her zamankinden daha çok ihtiyacım vardı. Neden onunla gerçeği başından beri paylaşmamıştım ki?
Haberi verdiğim insanlardan da utandım. Şimdi onlara düşükten bahsetmek zorundaydım. Ama sonra kendimi sorgulamaya başladım. Korkunç bir şey olduğunda destek aramak iyi bir şey değil miydi? Neden utanıyordum ki?
Düşüğün tamamlanması üç haftayı buldu. Doğal bir şekilde gerçekleşmesini beklemeye karar verdim ve bu yüzden acil servise gitmem gerekti. Travmatikti ve yine de en yakın çevrem dışındaki insanlarla paylaşmakta tereddüt ettim.
Bunun bir kayıp olduğunu söylerken gerçekten rahat hissetmedim, ama öyleydi. Bu, diğer insanların hamile kalma ve kürtaja karar verme deneyimlerini reddetmiyor. Bu iki gerçek farklı insanlar için var olabilir. Ben tanışmak ve sevmek istediğim birini kaybettim. Doğmadan önce veda etmek zorunda kaldım.
Toplumun hamile kadınları gerektiği gibi destekleyebilmesi için kat edilmesi gereken uzun bir yol var. İşe öncelikle, düşük yapan kadınların duyduğu utancın ortadan kaldırılması, kürtajın siyasi bir mesele olmaktan çıkarılması ve çocuk sahibi olmamanın da olmak kadar doğal olduğunun kabullenilmesiyle başlamak gerekiyor.
Bu yüzden paylaşmak zorunda hissettiğiniz her anı paylaşmalısınız. Benim için hamileliğimi içimde tutmak, ihtiyacım olan tüm desteği almamı engelledi. Belki diğer hamileler biraz daha beklemek ister tabii.
Önemli olan şu ki, toplum olarak kadınlara önceden belirlenmiş keyfi bir tarihe kadar beklemeleri gerektiğini söylemekten vazgeçmeliyiz. Düşükle ilgili önyargılardan kurtulmalı ve kadınlara hamileliklerinin her aşamasında, hatta sonuca ulaşmayan hamileliklerde bile destek olmalıyız.
Çeviren: Eda Doğançay
Kaynak: Huffington Post