Yönetmenliğini Bahar Gökten İşcanlı’nın yaptığı, Esra Debreli Deniz’in oynadığı “Longoz”, İğneada’daki Longoz Ormanları’nın önemini, kadının doğa ile kurduğu ilişkiyi odağına alarak anlatıyor.
Yönetmenliğini Bahar Gökten İşcanlı’nın yaptığı, Esra Debreli Deniz’in oynadığı “Longoz” adlı filmde hem longozların oluşumuna hem de longoz yani subasarların yapılmak istenen nükleer santral, su barajları ve kirlilik nedeniyle yok edilme tehlikesi ile karşı karşıya olduğuna dikkat çekiliyor. Film tanıtımında longozlara dair şu bilgiler de paylaşılıyor:
“Istranca Dağları’ndan Karadeniz’e doğru akan dereler, önlerindeki kumul dolayısıyla denize ulaşmadan göllerde ve bu göllerin bataklık alanlarında son bulur. İlkbaharda ise su miktarının artması ile geriye doğru taşar ve Longoz (Subasar) Ormanlarını oluşturur.
İğneada Longoz Ormanları’nda; birbirine ekolojik olarak bağlı Longoz (Subasar) Orman Ekosistemi, Sulak Alan Ekosistemi, Kıyı Kumul Ekosistemi ve Yaprak Döken Orman Ekosistemi görülür. Bu hassas ekosistemlerdeki biyolojik çeşitlilik çok geniştir.
Ormanlarda, bazıları endemik ya da nesli tükenmekte olan; 472 bitki türü, 35 balık, 27 sürüngen, 9 ikiyaşamlı, 310 böcek türü, (yarasa türleri haricinde) 41 memeli türü kaydedilmiştir. Türkiye kuş çeşitliliğini oluşturan 454 kuş türünden yarıya yakını yıl içerisinde İğneada’da görülebilmektedir.”
“Longozlar için yaptığımız mücadeleyi büyütmek için…”
“Longoz, yaşam alanlarımıza ve Doğa Ana’ya ve kadınlara ithaf edilmiştir” cümlesiyle sunulan filmin yönetmeni İşcanlı, Longoz Ormanları ile ilgili bir film yapma fikrinin ortaya çıkışını şu sözlerle anlatıyor:
“Hızla büyüyen talan politikaları, yaşam alanlarımızı işgal ederken hissettiğim üzüntüyü hatırlıyorum. Longozlara nükleer santral yapma planları beni dehşete düşürmüştü, Subasar Ormanı’nın suyunu çekip santrali soğutmak için kullanacaklardı. Dahası ormanı yok edip, tarım ve yerleşim alanları oluşturmaya başlamışlardı. Longozun suyunu şehir suyu ya da içme suyu olarak satma ihtimalleri de konuşuluyordu. Endemik türlerin yaşadığı, hassas ekosistemleri barındıran, çok zengin faunaları ve floraları bulunan longozlar böyle müdahalelerle canlı kalamazdı. Ben de bu süreçte Subasar Ormanları’nı onurlandırmak ve longozlar için yaptığımız mücadeleyi büyütmek için bir film yapmak istedim.”
Filmi, longozlar aracılığıyla, “Bir kadının özünü bulma ve hayatı sevme yolculuğu” olara tanımlayan İşcanlı, kadının doğayla kurduğu ilişkiyi ise şu şekilde anlatıyor:
“Özellikle endüstriyelleşmeyle birlikte, insanın tek başına var olabildiği ve dünyayı yönettiği düşüncesi yaygınlaşmaya başladığından beri; bizim doğanın çocuklarından biri olduğumuz ve ona muhtaç olduğumuz unutuldu. Hatırlamak ve hatırlatmak istediğim; bir bütün olduğumuz. Kadın, varlığı ve asırlardır aktarılan içsel bilgeliği sayesinde bu öğretilen safsatalara daha şüpheci yaklaşıyor bence. O sebeple içindeki vahşi sesi duymaya daha yatkın. Doğa anayla kadının ilişkisi, sistemlerin tüm aksi çabalarına rağmen sımsıkı bağlı.”
Kaynak: Jinnews, Çatlak Zemin