Gazeteci Philip Bump, Teksas’ın onayladığı, kadınların kürtaj hakkını önemli ölçüde kısıtlayan yasayı, 2016 yılında Trump’ın desteğiyle sesi yükselen ve kürtaj karşıtı yargıçların atanmasıyla eli daha da güçlenen kürtaj karşıtı hareketin başarısı olarak yorumluyor.
Philip Bump / Washington Post
Partizan bir siyasi retoriğin hakim olduğu bir Beyaz Saray ve Donald Trump’ın başkanlık ettiği vatandaşlığa kabul töreni de dahil olmak üzere geçen yılki Cumhuriyetçi cumhurbaşkanlığı kongresi bir dizi sarsıcı ve rahatsız edici olaya sahne oldu. Ama muhtemelen, bir rahibenin “Trump 2020” yazan bir pankartı asılı olduğu kürsü arkasında ve Amerikan bayraklarıyla dolu bir alanın önünde durduğu o an, en beklenmedik olandı.
Rahibe Deirdre Byrne biyografisini oldukça çabuk sundu: Orduda yaklaşık 30 yıl hizmet etmiş ve Georgetown Üniversitesi’nden doktor olarak mezun olmuştu. Ancak o gece Trump adına yaptığı sunumu destekleyen kilisedeki hizmetleriydi.
“Donald Trump, bu ulusun sahip olduğu en yaşam taraftarı [kürtaj konusunda] başkan, her aşamada yaşamı savunuyor. Hayatın kutsallığına olan inancı siyasetin ötesine geçiyor,” diye ısrar etti. “Cesareti ve inancı sayesinde Başkan Trump, Amerika’nın yaşam taraftarı topluluğun desteğini kazandı.”
Trump hakkında yirmi yıl önce böyle bir şey söylenmesi çok şaşırtıcı olurdu. Partizan kimliği güçlendikçe, kürtaj konusundaki bakış açısı da değişti. 1999’da NBC News’e verdiği bir röportajda, kürtaj haklarını destekleyen bir pozisyon benimsemişti. 2011 yılına gelindiğinde, Cumhuriyetçi siyasetle ilgilenmeye başladığında, Muhafazakâr Siyasi Eylem Konferansı’nda bir izleyiciye, şimdi karşı olduğu silah kontrolü konusunda aldığı tutum gibi, kürtaj konusunda da pozisyonunun değiştiğini söyledi.
Trump’ın bu değişimleri siyasi hırsının mı sonucu mu olduğu yoksa siyasetindeki bir dönüşüme mi işaret ettiğini bilmek imkansız. Yine de dini bir aydınlanma yaşamadığı oldukça açık görünüyor; Sık sık İncil’i en sevdiği kitap olarak tanımlarken, durumun pek de öyle olmadığına dair güçlü işaretler de vardı. Ancak dini muhafazakarlar yine de onun etrafında toplandılar ve onu bir lider ve savunucu olarak gördüler.
Bunun sebebi büyük ölçüde Trump’ın kürtaj konusunda aldığı yeni pozisyondu. Trump, sürekli olarak muhafazakar Yüksek Mahkeme yargıçlarını atama sözü verdi. 2016’daki üçüncü cumhurbaşkanlığı tartışması sırasında, kürtaja karşı çıkan kürsüye yargıçlar atayacağını da oldukça açık bir şekilde belirtti.
Moderatör Chris Wallace, Roe v. Wade davasına [ABD Yüksek Mahkemesi’nin Amerika’da kürtajı yasallaştıran dönüm noktası niteliğindeki kararı] atıfta bulunarak.“Mahkemenin kararı bozduğunu görmek ister misin?” diye sormuştu Trump’a.
Trump da “İki ya da belki üç yargıç daha koyarsak, gerçekten olacak olan bu” dedi. “Bence bu otomatik olarak gerçekleşecek. Çünkü mahkemeye yaşam taraftarı yargıçlar koyuyorum. Eyaletlere geri dönecek ve eyaletler ondan sonra bir karar verecek” şeklinde yanıt vermişti.
Bu gerçekten de olabilir.
O zamanki Senato Çoğunluk Lideri Mitch McConnell, Başkan Barack Obama’nın o sırada boş olan bir koltuğu doldurmak için aday göstermesini engellediği için, Trump’ın en az bir Yüksek Mahkeme adaylığı alacağı zaten kesindi. Trump’a birkaç adaylık daha verilseydi, Roe v. Wade kararı Trump’ın da söylediği gibi tehlikeye girecekti.
O Kasım ayında, Trump seçmenlerinin dörtte birinden fazlası, sandık çıkış anketörlerine Yüksek Mahkeme adaylıklarının oylarını etkileyen en önemli faktörlerden biri olduğunu söyledi. Trump 15 puan farkla kazandı. Bu, Beyaz Saray’ın kapılarını açmaya yeterken, McConnell tarafından Senato’da geçirilen kararla Trump’a üç aday gösterme şansı verildi.
Trump’ın o seçimde halk oyunu kaybettiğini hatırlamakta fayda var. Ne de olsa, çoğu Amerikalı, CNN’den Ariel Edwards-Levy’nin bu yıl gösterdiği gibi, Roe v. Wade kararının bozulmasını desteklemiyor. Trump, halkın iradesine değil, aksine destek tabanının merkezinde yer alan görünür, yüksek sesli bir azınlığa hitap ediyordu. (Trump’ın seçmenlerini harekete geçirmek amacıyla başkan olarak aldığı herhangi bir kararı tanımlayabilecek bir cümle).
Yargıç Ruth Bader Ginsburg’un ölümü, Trump için muhafazakâr, kürtaj karşıtı çoğunluğu sağlamlaştırmak için yarışın sonlarına doğru bir kampanya fırsatı sağladı. Seçmenleri arasında Yüksek Mahkeme atamalarının önemi azaldı ve Trump seçmeninin sadece yarısından biraz fazlası 2020’de Yüksek Mahkeme’yi en önemli meselelerinden biri olarak tanımladı. O seçmen grubunu kazandı, ama ucu ucuna: Mahkemeye atamalarına odaklanan seçmenlerin oranı 2016’da beşte birken, 2020’de sekizde bire düştü.
Mesele elbette ki sadece kürtaj ile ilgili değil. Muhafazakârlar, çeşitli nedenlerle muhafazakar bir mahkeme istediler. Ancak bir noktaya kadar kürtajla ilgili olduğu açıktı. Böylece Rahibe Byrne’ın temyiz başvurusu dikkate alındı, ancak zorunluluk ortadan kalktı. Trump kaybetti.
Mayıs ayında, Teksas yasama organı, eyaletteki kadınların kürtaj haklarını önemli ölçüde kısıtlayan bir yasa çıkardı ve ihlallerin özel sektör davaları yoluyla denetlenebileceği bir süreç yarattı. Bu yasayı yasal müdahaleden korumayı amaçlayan alışılmadık bir sistem. Bu yasa yürürlüğe girdi ve Yüksek Mahkeme müdahale etmeyi reddetti.
Reddetmeyebilirdi. Bununla birlikte, yasa yürürlüğe girmeden önce bunu yapmamayı seçmesi, Trump’ın ağırlık olarak belirlediği mahkemenin kürtaj kısıtlamalarına nasıl tepki vereceğine dair tahminlerin genel olarak doğru olduğunu gösteriyor.
Yazının devamına buradan ulaşabilirsiniz.
Çeviren: Gizem Evgin