Akademisyen Serpil Sancar seçimlere adım adım yaklaşırken Altılı Masa’ya soruyor: “Acaba seçimlerde iktidar değişirse, kadın haklarının korunması ve cinsiyetçi ayrımcılıkların önlenmesi yeniden bir devlet politikası olabilecek mi?”

Serpil Sancar / Kısa Dalga
Son beş yılın kayda geçmiş krizlerinden biri de kuşkusuz ki İstanbul Sözleşmesi’nden geri dönme ile ortaya çıkan ve hukuk devletinin sonunun geldiğini düşündüren krizdi. Bu olay, son yıllarda kadın haklarının daha yaygın ve güçlü savunulması karşısında sesini yükselten ve görünür olmaktan çekinmeyen kadın hakları karşıtı hareketin de en büyük başarısını simgeledi.
Artık reddedilemez bir düzeyde bir siyasal etkiye ve görünürlüğe sahip olmaya başlayan bu kadın hakları karşıtı eril tahakküm rejimi savunucularıyla açıktan karşı karşıyayız. Bu durum, yitip gitmekte olduğu düşünülen erkek ayrıcalıklarını korumak için harekete geçilmesini isteyenlerin siyasi iktidarı bir dolayımla vesayeti altına alması ile ivme kazandı.
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme, Türkiye’nin 1995’lerden başlayarak kadın haklarını koruma ve toplumsal cinsiyet eşitliğini gerçekleştirmeye yönelik dönüşüm sürecinin sonuna gelindiğinin de göstereni oldu. Gelinen noktayı, mevcut siyasi iktidarın Selefi İslamcı hareketin dünyada estirdiği kadın düşmanı siyasi tavra teslim olmasıyla ortaya çıkan bir durum olarak görebiliriz. Ama mesele bu kadarla kalacak gibi de değil. Artık mevcut durum, “kadın hakları ihlallerine duyarsız kalan siyasi aktörleri uyaralım“ demenin ötesine geçen saptamalar ve eylemleri gerektiriyor. Durum şudur ki, kadın haklarının uygulanması ve cinsiyetçi ayrımcılıkların önlenmesine ilişkin devlet eliyle taahhüt edilmiş ve aksak topal uygulanmakta olan politikalar da rafa kalktı ve iktidarın uygulamaları hem Selefi Sünni radikallerin hem de eril tahakküm yandaşlarının vesayetine ve insafına bırakıldı.
Bu durum Altılı Masa’da yer alan siyasal partiler tarafından nasıl karşılandı? Acaba seçimlerde iktidar değişirse, kadın haklarının korunması ve cinsiyetçi ayrımcılıkların önlenmesi yeniden bir devlet politikası olabilecek mi? Altılı Masa’da yer alan partilerin hepsi, Saadet Partisi hariç olmak üzere, “biz iktidara gelince kadın haklarını tam anlamıyla uygulayacağız ve İstanbul Sözleşmesi’ne geri döneceğiz” diye vaatlerde bulunuldular. Her bir parti, bunun ötesine geçen ve kadın sorunlarının farklı boyutlarına bazı çözümler öneren hedefler ve çözümler açıkladılar. Saadet Partisi ise İstanbul Sözleşmesine, aile yapısını bozduğu gerekçesiyle, açıkça karşı olduğunu söyledi.
Öte yandan 2 Ekim 2022 tarihinde Altılı Masa’nın ikinci tur birinci görüşmesi gerçekleşti. Bu görüşmede, masa bileşenleri olan partiler iktidara geldiklerinde ne yapacaklarına yönelik bir yol haritası oluşturmaya ve bunun temel taşlarını tanımlamaya başladılar. Bunun ilk basamağı da çok kapsayıcı biçimde başlıklandırılmış temel politika uygulama alanlarının açıklanmasıydı.
İnsan hakları / kadın hakları ayrı bir başlık olamadı
Bu alanlara baktığımızda 9 farklı sorun/çözüm/politika başlığının saptandığını görüyoruz: hukuk, adalet ve yargı; kamu yönetimi; şeffaflık, denetim ve yolsuzlukla mücadele; ekonomi, finans ve istihdam; sektörel ve bölgesel konular; bilim ve teknoloji; eğitim ve öğretim; sosyal politikalar; dış politika, güvenlik, savunma. Bütün temel sorun alanlarını kapsayan, sorun alanlarını önceliklendiren çok kapsayıcı bir tanımlama yapılmış.
Peki, bu alanların içinde insan hakları/kadın hakları ve cinsiyetler arası eşitlik ile ilgili sorunlar ayrı bir başlık olmaya değer bulunmadı mı? Eğer öyleyse belki de mevcut tanımlanmış başlıklardan birine dahil edilmesi öngörülüyor. Eğer öyleyse bu hangisidir?
Yazının devamına buradan ulaşabilirsiniz.