Türkiye İşçi Partisi İstanbul 2. bölge 3. sıradan milletvekili adayı olan oyuncu ve trans aktivist Esmeray Özadikti’ye, siyasi programını, nasıl bir kadın hakları siyaseti hedeflediğini ve Kadın ve Eşitlik Bakanlığı kurulması talebiyle ilgili görüşlerini sorduk.
“Bu karar mekanizmalarını erkeklerin elinden almamız lazım, bunun için de feminist politikaya çok önem vermemiz ve feminist bakış açısıyla bakmamız lazım.”

Esmeray Özadikti uzun yıllardır feminist ve LGBTİ+ hareketin içinde, aktivizmi kadar sanatçı yönüyle de tanıdığımız bir isim. “Cadının Bohçası” ve “Yırtık Bohça” oyunları kadar, Pınar Selek ile dayanışma hikayesini de anlattığı “Bizim Atölye” oyunuyla da ilgi çekmiş bir sanatçı, sokağın içinden, içimizden biri.
Türkiye siyasetinde azınlıkların mecliste temsili konusu her daim bir mesele olurken Esmeray Özadikti, milletvekili adaylığını duyduğumuz nadir LGBTİ+ aktivistlerinden. Daha önce 1999 yılında yerel seçimlere katılan ilk LGBTİ+ birey olan Demet Demir, 2007 genel seçimlerinde Isparta milletvekili adayı olmuştu.
Esmeray Özadikti, seçilirse meclise giren ilk açık kimlikli trans kadın olacak. Yaptığı çalışmalar ve adaylığı bu nedenle çok ilgi görüyor, sohbetimize başlarken kendisi de bugünlerde yoğun bir programı olduğunu ve özellikle dış basının ilgisinin onu heyecanlandırdığını ifade etti.
Seçilirseniz, TBMM’de kimlerin vekili, SES’i olacaksınız?
Öldürülen ve hesabı sorulmayan, cenazesine bile sahip çıkılmayan trans kadınlar gündemimde hep olacak. Bunun hesabını sormak için mecliste olmak şart. Türkiye İşçi Partisi benim elimden tuttu, omuz omuza ve eşit şartlarda girelim dedi, gerçekten girebileceğim bir bölgede ve zorlarsak girebileceğim bir sırada beni aday gösterdi, bunun için gerçekten minnettarım. Çok iyi bir gelişme bu.
Milletvekili adayı olunca, TİP de bu kadar dostça ve yoldaşça davranınca, o kadar çok şey geliyor ki gözümün önüne. Ben feministim. Gündemimizde İstanbul Sözleşmesi muhakkak olacak. İstanbul Sözleşmesi’ni tartışmaksızın geri alacağız, bunun için elimizden geleni yapacağız. Kadın cinayetlerini gündeme getireceğiz, bunun için elbette ekonomik zorlukları da ele alacağız. Biz parti olarak tabii ki emek eksenli bakıyoruz, ben de öyle bakıyorum, zaten onun için de TİP’e evet dedim. Emek ve işçi sınıfı eksenli, kapitalizme karşı, eşit yurttaşlık temelinde politikalar üreteceğiz.
Biz de bu ülkenin özneleriyiz, nesne değiliz. Biz de tüm yurttaşlar gibi eşit şartları, yasal ve sosyal güvenceyi arayacağız. Anayasada LGBTİ+ bireylerin cinsel yönelim ve cinsel kimlik ibaresini mutlaka ekleyeceğiz, bu iktidar giderse. Çünkü yeni bir döneme gireceğiz, parlamenter sistemi getirmek için uğraşacağız. Parlamenter sistemde yeni anayasa gelecek önümüze ve dolayısıyla trans bir kadının, bu Esmeray olur bir başkası olur, ya da başka bir LGBTİ birey, mutlaka mecliste birinci ses olması gerekiyor.
Çünkü feminist bir kadın olarak nasıl diyorsak ki bizi bir erkek temsil edemez, aynı şekilde LGBTİ+ bir insan olarak, trans bir kadın olarak beni heteroseksüeller temsil edemez diyorum; yanımda olur, destek verir o başka bir şey ama birinci ağızdan benim derdimi, benim isteklerimi, ne yaşadığımı, arkamdan gelen LGBTİ+’ların, benim yanımda olan ve benim önümde olacak LGBTİ+’ların neler yaşadığını ancak biz biliriz. Bunu en iyi orada ben temsil ederim diye düşünüyorum.
Siz bu anlamda geçmişinizle ve yaptıklarınızla da öne çıkan bir adaysınız, yalnızca bir LGBTİ+ trans kadın milletvekili olarak değil, daha önce sanat çalışmalarınız oldu, Pınar Selek’e destek olduğunuz tiyatro oyununuzla da duyduk adınızı bol bol.
Sanatı da temsil edeceğim ben orada tabii, onu unuttum söylemeyi! Mesela engelli hakları da gündemimde. Benim şu anda %100 engelli raporum var ve bu raporla kaymakamlığa gittiğimde çok az miktarda bir para veriyor ve gönderiyorlar. Bir de bazı faturalarında bir indirim oluyor, o kadar. Bu mesela insanı dilenciliğe sevk ediyor, şimdi çok iyi anlıyorum, eskiden anlamıyordum, “devlet zaten maaş veriyor yahu bu insanlar niye dileniyor” diye merak ediyordum. İş vermiyorlar, devlet de yeterli maaş vermeyince insanlar dilenmeye mahkum oluyor. Yani bu şartlarda başka türlü yaşamaları mümkün değil. Dolayısıyla o kadar çok şey fark ediyorum ki, gündeme alacak çok konu var, bütün ötekiler, halklar, sesi duyulmayan mezhepler, o kadar çok ötekileştirilen insan var ki. Erkek ve Türk olmayan herkes aslında…
“Bilinçaltında bir erkek koruma psikolojisi var…”
Toplumun çok çeşitli kesimlerinden insanların mecliste temsil edilmesine ihtiyacımız var ve sizin de önemli bir çoğunluğun sesi olacağınızı düşünüyoruz. Nasıl bir kadın hakları siyaseti öngörüyorsunuz? Yeni Türkiye’de, yeni yüzyılda kadın hakları siyaseti nasıl olmalı?
TİP olarak zaten bizim kırmızı çizgimiz var, kadın hakları konusunda da mor çizgimiz var. Adaylarda da belli oluyor bu, mümkün olduğu kadar eşit bir şekilde aday çıkarıyoruz, kota da olmadığı halde. Bir kadın kotası uygulanmıyor, bu konuşuluyor uygulanacak diye. Ona rağmen, seçilebilir yerde diğer partilere göre HDP ile TİP, ciddi şekilde kadın aday göstermeye çalıştı.
Şimdi genel olarak da kadınların siyasette görünür olmasına yönelik bir katılım sağlamamız, bunun yollarını açmamız gerekiyor. Şöyle değiştirilmeli mesela; CHP’nin içerisindeki kadınlar sadece kollarda kalmamalı, hatta bazı partilerde kadın kolları başkanları erkek!
Kadının ötekileştirilmesini, kadın cinayetlerini, cinsiyet ayrımcılığını fark edip bununla ilgili mücadele ediyorsan feministsin zaten, bunun adı budur. Bunu aktif politikaya nasıl katabiliriz diye düşünmek gerek. Bunu CHP ile ittifak olan İYİ Parti de söylüyor, İstanbul Sözleşmesi’ni geri alacağız diyorlar ama fazla kadın aday göstermemişler. Bu yine bir erkek hegemonyası oluşturuyor, ne yazık ki solcuların, en demokrat insanların içinde bile bilinçaltında bir erkek koruma psikolojisi var. Şimdi burada yontulmamış insanlar var o partilerin içinde, erkekler var, onların yine öbür gün İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkmayacağını nereden bileceğiz? Emin değiliz. Çünkü orada çok ciddi bir erkek siyaseti yürütülüyor. Kadın siyasetçilerin katılımını kısıtlayan, önünü kesen parti iç işleri nasıl bilemiyoruz ama bize yansıyan bu. Yani CHP’nin listelerine bakıyorum, korkunç! Türkiye’nin ana muhalefet partisinin bu kadar az kadın aday göstermesi insanın canını yakıyor, inanamıyorsun. Bu kendi felsefelerine, ideolojilerine de uymuyor. Mesela dönüp geri baktığımızda Atatürk daha ileri bir söylem sunuyordu, kadını görünür kılmak için elinden geleni yapmış. Şimdi bunlar bırak orada kalmayı, onun gerisine gitmiş bir durumdalar.
Bilinçaltına işlemiş bir toplumsal cinsiyet algısından söz ettiniz, bunu yıkmanın en iyi yolu olarak sizin ve sizin gibi kadın adayların, azınlık temsilcisi adayların mecliste olması bu anlamda da çok değerli…
Partiye çok kadın aday yapmak hiçbir çözüme derman olmuyor aslında. En çok kadın üye AKP’de. Gidersin bir sürü üye yaparsın, o çok kolay. Partilerin kendi karar mekanizmalarında kadınların olması lazım.
“Birleştiğimiz bir nokta var: Kadın olmak!”
AKP’nin kadın siyasetiyle ilgili de karmaşık bir durum söz konusu, hem 6284’ü koruyan bir yapı görülüyor, kırmızı çizgimizdir denildi, bir yandan da İstanbul Sözleşmesi iptal ediliyor ve HÜDA PAR ile anlaşma yapılıyor, bu kanunu kaldırmak isteyen siyasetçilerle anlaşılıyor. AKP’nin ciddi bir kadın üye sayısı var, kadın milletvekili adayları da fena değil. Bunun karşısında ne yapılırsa daha iyi bir kadın siyaseti izleriz sizce?
Dediğim gibi, karar mekanizmalarında ve politika yapan ana muhalefet partisinin bütün karar mercilerinde kadınların olması gerekiyor. %50 kadın milletvekili kotası uygulanmasını burada şart görüyorum. Gerçekten CHP ve ittifakı partiler kadına yönelik şiddeti dert ediyorsa, bu kotanın uygulanması lazım. Kota uygulanırsa, pratikte de uygulamaya geçilir ve karar mekanizmalarında kadınlar çok daha fazla görünür olur.
Mesela HDP bunu aktif siyasette yapıyor eş başkanlık ve %40 kotası ile. CHP’nin de bunu yaptığını düşünsenize! Milletvekillerinin %40’ı kadın olursa biz kıyameti koparırız, muhteşem bir şey olur bu. Bunu görüp bizden feyz alacak olan AKP’nin içindeki gerçekten vicdanı olan, inancı olan bir sürü kadından da destek alacağımıza inanıyoruz. Çünkü bizim birleştiğimiz bir nokta var: Kadın olmak. Bunu anlayabiliriz. Mesela bir asker annesi ile dağa çıkmış, orada ölmüş birinin annesi bir araya geldiğinde bir ağıt yakarlar, hiç kimse onları tutamaz. Yan yana gelirlerse aslında sorun çözülür.
Aslında dertlerimiz ortak…
Bu ortak dertleri çözmek için de karar mekanizmalarında kadınlar olmalı. Şimdi karar mekanizmasında ben olmazsam, yani ben derken, LGBTİ+ biri olmazsa, mesele çözülmez. Bu karar mekanizmalarını erkeklerin elinden almamız lazım, bunun için de feminist politikaya çok önem vermemiz ve feminist bakış açısıyla bakmamız lazım. Bunun için de buradan belki CHP’li kadınlar duyar benim sesimi, %50 kadın kotası için zorlama yapsınlar. Bu kota uygulanmadığı müddetçe olmuyor, bunu görüyoruz. İnsanın canını acıtıyor AKP’den daha az kadın aday göstermeleri. Bu olamaz! Sosyal demokrat bir duruşa bile aykırı bu. Çünkü Avrupa’daki sosyal demokrat partilere bakıyorum, yarısı kadın neredeyse.
SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği “Eşitlik ve Kadın Bakanlığı Kurulsun!” diye bir kampanya başlattı. Siz böyle bir bakanlığın kurulmasına ilişkin ne düşünürsünüz? Bu neleri değiştirir?
Parlamentoya girersek, ki TİP girecek, inşallah ben de girerim… Bu arada bunu söylemek istiyorum, her röportajda söylüyorum, insanlara bir algı operasyonu oluyor sosyal medya üzerinden. TİP sıfırın altında da oy alsa meclise girecek. İnsanlar oyumuz boşa gidecek diyor ya, gitmeyecek, çünkü Emek ve Özgürlük bloğundan girdiği için TİP’in baraj sorunu yok.
Sorunuza gelecek olursak, İstanbul Sözleşmesi’ni mutlaka geri alacağız, biz bunun için gidiyoruz meclise. İstanbul Sözleşmesi’ni alırken Eşitlik ve Kadın Bakanlığı, ya da adı ne olursa olsun, ama gerçekten “kadın” bakanlığı olacak, aileyi korumaya yönelik, ailedeki erkekleri ve çocukları korumaya yönelik olmayacak. Ayrıca bir Çocuk Bakanlığı kurulacak belki, ya da Kadın Bakanlığı içerisinde bu değerlendirilecek. Yani aileyi bir yere hapsetmek değil, aileyi nasıl daha rahat ettiririz diye bakılmalı.
Mesela işe giden kadınların çocuklarını bırakabilecekleri kreşlerin, çocuk yuvalarının çoğalmasına yönelik politikalar üreteceğiz, bunu yaygınlaştıracağız. Kadın akşam gelince bir de çocukla uğraşmasın. O kadın akşam gelince bir de çocuk için yemek yapmasın, gibi… Şu da var, bunu da zaten biliyordum ama yakında deneyimledim kardeşimin çocuklarına bakarken, inanılmaz bir ev içi emeği var ki görülmüyor. İnanılmaz. En ağır işçiler şu anda ev içi çalışan kadınlar. Acayip bir şey. Sabah kalkıyorsun, çocukları gönderiyorsun, temizliği yapıyorsun, üstü başını çantasını hazırlıyorsun, okula götürüyorsun, geliyorsun öğle ve akşam yemeği yapıyorsun… Yani ben allak bullak oldum, 15 gün dayanamadım – ki bunların hepsini yapmadığım halde!
Aslında hayatının en az 10*15 yılını böyle geçiren kadınlar var.
Bu kadınların çok ciddi maaşa bağlanması lazım, en azından emekli olabilmesi lazım. Ev içi emeğinin görünür kılınması gerekiyor. Ya da, bunu tabii başarabilirsek bu bizi biraz zorlayacak, eve dönen erkek de yemek yapsın sadece kadın yapmasın…
Mesela doğum izinleri konuşulurken kadınlara 8-16 hafta doğum izni sağlanıyor fakat babalar 1 gün, 3 gün, hadi özel sektörde belki en fazla 10 gün izin alabiliyorlar. Ya da kreşler konuşulurken sadece anneler konuşuluyor, toplu taşımada bebekli annelere indirim yapılıyor; bu da aslında çocuk bakımının yine kadına yüklenmesi gibi sonuç çıkarıyor karşımıza, tam sizin dediğiniz yere getiriyor konuyu…
Benim Bayramiç’te bir komşum var, Orman Müdürlüğü’nde çalışıyor adam eşi de evde. Adam doğum izni almak istedi, 3 gün demişler, kıyameti kopartmış. Ben çocuğuma bakmak istiyorum, siz nasıl bana izin vermezsiniz diyerek 1 ay izin kopardı. Ve bu bir ay, keşke herkes öyle olsa, karısıyla çocuğuyla birlikteydi. Kadın oturuyor, çocuk ağlıyor, adam alıp bebeği kokluyor, evet altını pisletmiş, gidip bakımını yapıyor. Bunun eğitimini mi almış ne yapmış bilmiyorum, altını değiştiriyor. İnanılmaz ortak bir iş yapıyorlar. Adam demiş ki, “ben en az 40’ı çıkana kadar karıma yardım etmek istiyorum.” Bir ay izin alabildi. Sizin de dediğiniz gibi belki de Türkiye’de en uzun babalık izni alan adam oldu, diretti dayattı, gerçekten çocuğuna baktı.
Bu toplumsal cinsiyet eşitliğinin sadece kadınları korumadığına dair güzel bir örnek oldu…
Mesela üreme için nasıl kadın ve erkek akla geliyorsa, sonraki süreç için de kadın ve erkek akla gelsin. Üreme için kadınla erkeği evlendiriyorlar davulla zurnayla, sonra yük kadının sırtına kalıyor. Kadın ve çocuk. Anne yetiştirdi, anne böyle yaptı, anne terbiye vermedi; neden anne yapsın bunları, adam ne yapsın? Çocukların kötü yetişmesine aslında en büyük katkıyı çocuğun yetiştirilmesine katılamayarak adamlar yapıyor. Bütün yük annenin üzerinde, bir de düşünsene, üç çocuk falan doğuran kadınlar hangi birisine yetişsin.
Dolayısıyla tüm bunlar için, biz bir kere öncelikle iktidarın gitmesine odaklıyız. İkincisi, parlamenter sistemin geri gelmesi ve en önemlisi de, İstanbul Sözleşmesi’ni alıp sadece kağıt üzerinde kabul etmek değil, pratiğe dökülmesi. Bu çok zor olacak, çok zorlu bir süreç bekliyor bizi, çünkü geride bir hasar bırakacaklar ve o hasarla ana muhalefetin işi gerçekten çok zor olacak. Hepimizin işi zor olacak. Allah bize kolaylık versin.
Hazır görünüyorsunuz! Sizi böyle hazır ve heyecanlı görmek bizi de sevindiriyor.
Şöyle söyleyeyim, ben insanlarla birebir görüşmelere gittiğimizde inanılmaz bir destek görüyorum, ne kadar çok insan tanıyormuş beni, çok mutlu oluyorum. Mesela Kurtuluş Tatavla’dan şöyle bir talep geldi, biz Esmeray’ı tanıyoruz, çok seviyoruz, birlikte bir mahalle buluşması yapalım dediler. Önümüzdeki hafta sonu bir buluşma olacak, bunlar güzel hareketler!
Aslında kimin sesi olacaksınız sorumun cevabını da genişçe almış olduk, senin benim, sokaktaki insanların, LGBTİ+’ların, sanatçıların…
Hepimiz farklı yerlerde aynı acıları yaşıyoruz, aynı baskılara maruz kalıyoruz, o yüzden kendimize sahip çıkmamız lazım.