“Türkiye siyasi, ekonomik, toplumsal alanda pek çok değişim geçirdi. Buna rağmen “Neclalar”, tüm çalışan anneler, bütün çalışan kadınlar toplumsal cinsiyet rollerinin dayatmalarıyla mücadelesine devam ediyor. Kadının emeğinin değerini evdeki asayişe, erkeğin “icazetine” bağlayan toplumsal yargıları silmek için hâlâ uzun bir yol var önümüzde.”

Serenay Sasa / İstanbul Ekonomi Araştırma
1985 yılı. Şaban mavi bir leğenin başında çamaşır yıkıyor. Tencerede yemek kaynıyor. Karısı Necla ise işte, çalışıyor. Bir süre önce Şaban işinden çıkarıldığında ve uzun arayışlarına rağmen iş bulamadığında Necla ile kadınların iş bulması üzerine iddiaya girmişlerdi. Necla kadınların daha kolay iş bulacağını düşünüyordu. Şaban iddiayı kaybetti. Karısı Necla aynı hafta iş bulup çalışmaya başladı çünkü. Necla daktilonun başında ekmeğini kazanırken Şaban evde, kızının saçını tarıyor, kadınlar matinesinde alkış tutuyor, yemek hazırlıyordu.
Kemal Sunal’ın meşhur “Şendul Şaban” filmi kuşkusuz 80’li yılların Türkiye’sine ait bir hikâyeyi anlatıyor. Aradan geçen kırk yılda dünya değişti. Kadınların iş bulması artık üzerine bahse girilecek bir mesele değil. Zira iş piyasasının yanı sıra siyasette, diplomaside, sivil toplumda da kadınların sesi gün geçtikçe yükseliyor. Buna rağmen ev hâlâ bir mücadele alanı. Çalışan anneler, sırtlarında “toplumsal kabuller”, ev işlerinin eşitsiz paylaşımı ve iş hayatının zorluklarıyla mücadeleye devam ediyorlar.

Araştırmalar, Türkiye’de kadınların çalışmasına yönelik çeşitli ön kabuller olduğunu doğrular nitelikte. İstanbul Ekonomi Araştırma’nın 2021’de 2000 kişi ile yaptığı araştırmaya göre toplumun yüzde 32’si “Eğer çalışan kadın anne olursa çalışmayı bırakmalıdır” ifadesine katılıyor. Bu ifadeye çekimser kalanların oranı ise yüzde 21. Buna göre toplum nazarında çocuğun sorumluluğu büyük ölçüde anneye ait, kadının iş yaşamında yükselmesi de kişisel hayatında aldığı kararlarla ilişkili görülüyor.
Aynı raporda yer alan bir başka veri de bunu gösteriyor. Sonuçlara göre “Bir kadın çalışmak için eşinden izin almalıdır” ifadesine katılanların oranı %48. Kadınların iş hayatındaki rolleri artsa da toplumun çalışan kadın ve çalışan anneye dair algısını evin içindeki güç dengesizliği etkiliyor hâlâ. Kadınların iş hayatına katılımları, hane içindeki asayişte bir değişiklik söz konusu olduğunda (bebeğin doğumu, eşin çalışmaya izin vermemesi gibi) kolayca askıya alınabiliyor.
Şaban, filmin sonunda karısı Necla’nın yoğun iş temposundan bıkmış çocukları da alıp annesinin evine gitmişti. Arkadaşı Ali’nin ona sinirlenip “erkek gibi davranması” gerektiğini söylemesi üzerine evden çıktı. Limon satmaya başladı. Limon tezgahının başındayken karısına seslendi: “Senin çalışmana ihtiyacım yok.”
1985 yılı geride kaldı. Türkiye siyasi, ekonomik, toplumsal alanda pek çok değişim geçirdi. Buna rağmen “Neclalar”, tüm çalışan anneler, bütün çalışan kadınlar toplumsal cinsiyet rollerinin dayatmalarıyla mücadelesine devam ediyor. Kadının emeğinin değerini evdeki asayişe, erkeğin “icazetine” bağlayan toplumsal yargıları silmek için hâlâ uzun bir yol var önümüzde.