Bu yılki Birleşmiş Milletler destekli Dünya Mutluluk Raporu’na göre Finlandiya, 146 ülke arasından sekizinci kez üst üste birinci seçildi. Onu Danimarka, İzlanda ve İsveç izledi. Peki, Nordik ülkeleri bu kadar mutlu yapan ne?

Dünya Mutluluk Raporu, insanların ne kadar gülümsediklerinden çok yaşam memnuniyetine odaklanıyor. Çok gülümsemeleriyle ya da övünmeleriyle tanınmayan Finliler, son ankette ortalama yaşam memnuniyetlerine 7,7 puan verdiler. Bu oran Dünya ortalaması olan 5,6’nın oldukça üzerinde. Listenin en sonunda ise Taliban rejimi altında ezilen Afganistan yer aldı; Afganlar hayatlarını sadece 1,4 puanla değerlendirdi.
Oxford Üniversitesi Refah Araştırma Merkezi tarafından yayımlanan çalışma için, insanlardan kendi hayatlarını 0-10 arasında bir ölçekte derecelendirmelerini istendi. Sıfır, olası en kötü hayat ve 10 da olası en iyi hayat anlamına geliyor. Ülke sıralamaları, bu puanların üç yıllık ortalamasına dayanıyor.
Nordik ülkeleri dünyanın en istikrarlı, ilerici ve güvenli yerleri olarak tanımlıyor. Kadınların iş gücündeki rolünü ölçen The Econo Cam Tavan Endeksi gibi sıralamalarda da, Dünya Ekonomik Forumunu’nun Cinsiyet endeksinde de üst sıralarda yer alıyorlar. Umutsuzluk kaynaklı ölümler—intiharlar ve kazayla aşırı doz alımlar dahil—bölgede hızla azalıyor, her ne kadar bu oranlar geçmişte yüksek seviyelerde seyretmiş olsa da.
Zenginlik Mutluluk Getirir Ama Dostluk da Önemli
Nordik ülkeler aynı zamanda kişi başına düşen gelir bakımından da dünyanın en zenginleri arasında yer alıyor ki bu da genellikle yaşam memnuniyetini doğrudan etkileyen bir unsur. Ancak her şeyi açıklamıyor. Latin Amerika ülkeleri de dikkat çekiyor; bu ülkeler, gelir düzeylerinin ötesinde yüksek mutluluk bildiriyor. Hatta bazı mutluluk araştırmalarında, gülme sıklığı veya keyif alma gibi göstergelerde Nordik ülkeleri geride bırakıyorlar.
Araştırmacılar bu farkı açıklayabilecek bir bulguya dikkat çekiyor: Birlikte yemek yemek, bireysel mutluluğun güçlü bir göstergesi. Bu faktör, gelir ya da istihdam durumu kadar belirleyici. Yaş ve eğitim seviyesi gibi etkenler hesaba katıldığında bile bu sonuç değişmiyor.
Sosyal Bağlar
Araştırma yazarlarına göre Latin Amerika, “birlikte yemek yeme” alışkanlığında dünya lideri. Bölgede insanlar haftada ortalama dokuz öğünü arkadaşları ya da aile üyeleriyle paylaşıyor. (Güney Asya’da bu sayı yarıdan az.) Bu da, Latin Amerikalıların başka bölgelerdeki akranlarına kıyasla daha güçlü sosyal bağlara ve daha az yalnızlığa sahip olabileceğini gösteriyor. Gerçekten de, araştırmaya göre dünyada insanların hayatlarını nasıl değerlendirdiğiyle kişi başına düşen GSYİH’den daha yakından ilişkili olan unsur sosyal destek.
Bu, aynı zamanda neden Amerika ve bazı diğer zengin ülkelerde mutluluğun azaldığını da açıklayabilir. Amerikalılar giderek daha fazla yalnız yemek yiyor, yalnız yaşıyor ve mümkün olduğunda yalnız çalışmayı tercih ediyor. Yapılan bir ankette genç Amerikalıların %18’i, kendini yakın hissettiği kimsenin olmadığını belirtti. (Yine de, bu ülkede gençler arasında artış gösteren zihinsel sağlık sorunlarının artışı duraklama ya da gerileme işareti veriyor.)
Pek çok ülkede anlamlı sosyal bağların zayıflaması, insanları yalnız ve mutsuz hissettiriyor. Ancak Finlandiya’da yalnızlık kıymetli bir deneyim. Finliler, bilinçli bir yalnızlık için mökki adını verdikleri kır evlerine çekiliyorlar—çoğu zaman da bir saunada yalnız kalmayı seçiyorlar.
2025 Dünya Mutluluk Raporu’nda öne çıkan diğer sonuçlar da şöyle:
- ABD ve Avrupa’nın bazı bölgelerinde azalan mutluluk ve sosyal güven, siyasi kutuplaşmanın yükselişini ve yönünü açıklamaya katkıda bulunabilir
- Başkalarıyla yemek paylaşmak, dünya genelinde mutlulukla güçlü bir şekilde bağlantılı
- Hanehalkı büyüklüğü mutlulukla yakından bağlantılı. Meksika ve Avrupa’da dört ila beş kişi birlikte yaşayan insanlar en yüksek mutluluk seviyelerini ifade etti.
BM Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı başkanı Jeffrey D. Sachs, bulguların “mutluluğun temelinin güven, nezaket ve sosyal bağlantıya dayandığını” yeniden doğruladığını söyledi.
Oxford’un Refah Araştırma Merkezi müdürü Jan-Emmanuel De Neve ise, “Bu sosyal izolasyon ve politik kutuplaşma çağında, insanları tekrar bir araya getirmenin yollarını bulmalıyız. Bunu başarmak bireysel ve kolektif refahımız için kritik öneme sahip” ifadelerini kullandı.
Kaynak: The Economist, BBC Türkçe