Gülseren Onanç
Hüzünlü, kırgın, karamsar. Son haftalarda konuştuğum iki Afgan kadın, Sima Samar ve Hosna Jalil’ın duygularını sanırım böyle tanımlamak mümkün. Sima ve Hosna, Afganistan gibi erkek egemen ve Taliban gibi bir radikal İslam grubunun iktidara hükmettiği bir ülkede bakan, bakan yardımcılığı, insan hakları örgütü başkanlığı yapmış cesur feminist kadınlar. Afgan ve dünya siyasetini okuyabilen, sorunları ve çözümleri bilen, ülkelerinde sorunların çözümü için çalışmış nitelikli kadınlar. İyi eğitim almışlar, BM gibi uluslararası kuruluşlarda görev alabilecek yetkinliklere sahipler. İngilizceyi mükemmel konuşuyorlar.
Her iki kadın tesadüf eseri Amerika’da seyahatte iken Taliban ülkeyi ele geçirmiş. Sonrası malum. Taliban Afganistan’ı kadınlara ve kız çocuklarına cehenneme çevirdiği için ülkelerine geri dönememişler. Aileleri Afganistan’da kalmış.
Kendimi Sima ve Hosna yerine koyduğumda isyan duygum kabarıyor. Taliban’a, yirmi yıldır ülkede bir sistemi kuramadan, arkasına bakmadan ayrılan başta Amerika olmak üzere bütün erkek egemen emperyalist sisteme, ülkesini Taliban’a teslim edip kaçan Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani’ye, Taliban’ı destekleyen Pakistan’a, Suudi Arabistan’a, İran’a, Rusya ve Çin’e, toplamında tüm patriyarkal sisteme ve radikal İslam destekçilerine isyan ediyorum.
Sima ve Hosna Afganistan yerine Norveç’te, İzlanda’da doğsaydı yaşamları ne kadar farklı olurdu diye düşünüyorum. Afganistan’da doğduğu için eğitim, yaşam, kamusal alanda onurlu bir insan olarak var olma hakkına sahip olamayan kadınlar ve kız çocuklarını düşününce isyan ediyorum. Taliban işgalinin ilk günlerinde dünyaya SES’lenen Afgan genç öğrenci kadının “Ey dünya, burada ne olduğu umurunda mı? Senin için önemli miyiz? Bizi görüyor musun?” diye soran sesi kulağımdan gitmiyor. Coğrafyanın kader olmasına isyan ediyorum. Afganistan’daki zulmü izleyenlere isyan ediyorum.
Sima ve Hosna hüzünlü, kırgın ve karamsar. Çok sevdikleri ülkelerine ne zaman geri döneceklerini tahmin edemiyorlar. Geride kalan aileleri, sevdikleri, ülkelerindeki kadınlar ve kız çocukları için, bütün Afganistan için endişeliler. Ama umutlarını da ayakta tutuyorlar: Hosna “Afgan nüfusunun %70 si Taliban rejimi sonrası doğan gençlerden oluşuyor. Onlar bireysel özgürlüklerin ne olduğunu yaşadılar, sosyal medya kullanıyorlar, direnme motivasyonları var” diyor.
Ülkesinden kaçmayıp direnen kadınları hayranlıkla izliyoruz. Hosna’ya ne yapılmalı biz ne yapabiliriz, diye soruyorum. “Hükümetlerinize baskı uygulayın. Türkiye hükümeti Taliban üzerinde ABD’den daha etkili olabilir. Hükümetiniz, Taliban’dan kadınlar başta olmak üzere farklı grupları içeren kapsayıcı bir hükümet kurmalarını, kız çocukların okullaşmalarını engellememelerini istemeli” diyor.
Sima ve Hosna açık buldukları ilk kapıdan, çok sevdikleri memleketlerine geri dönmek üzere fırsat kolluyor. Onların aklı, gönlü memleketlerinde. BM Göç Birimi’nin araştırmasına göre Afgan kadınları ülkelerinden sonra en çok Türkiye’de yaşayabileceklerini söylüyor.
Sima ve Hosna’yı bütün yüreğimle davet ediyorum. “Türkiye’ye gelin, sizi biraz olsun evinizde hissettirmek isteriz. Kadın dayanışmasını yaşamak, yaşatmak isteriz.”
Aslında hepimiz göçmeniz ve hepimiz aynı gemideyiz.