Ottowa Üniversitesi’nden siyaset bilimci Bénédicte Santoire, McGill Research Network on Women, Peace and Security Blog için kaleme aldığı yazısında, Rusya-Ukrayna krizi üzerinden savaşın kadınlar üzerindeki etkilerine ve kadınların barış süreçlerine aktif katılımlarının doğuracağı ‘insani’ sonuçları mercek altına aldı.
“Feminist dış politika, milyonlarca insanı daimi savunmasızlık durumlarında bırakan ve şiddete başvuran küresel güç sistemlerini sorgulayabileceğimiz güçlü bir mercek sağladığı için çatışma çözümünün anahtarına sahiptir.”

Ottowa Üniversitesi’nden siyaset bilimci Bénédicte Santoire, McGill Research Network on Women, Peace and Security Blog için kaleme aldığı yazısında, savaşın kadınlar üzerindeki etkilerine ve kadınların barış süreçlerine aktif katılımlarının doğurduğu ‘insani’ sonuçları mercek altına aldı.
“Her savaşta, ortaya çıkan insani kriz, mevcut ataerkil sistemin eşitsizliklerini derinleştirir ve şiddetlendirir” diyen Santoire, silah ticaretinin toplumsal cinsiyete dayalı şiddetle, özellikle de kadın cinayetleriyle nasıl doğrudan bağlantılı olduğunun dünya çapında kabul edildiğini ifade etti. “Ukrayna da farklı değil. Sahada hayatta kalanlarla işbirliği içinde çalışan Uluslararası Af Örgütü, Donetsk ve Luhansk bölgesinde aile içi şiddet vakalarında bir artış kaydetti.”
“Kadınlar olmadan hiçbir barış anlamlı bir şekilde var olamaz”
Santoire, Ukraynalı kadınların yalnızca kurban olmadığını, Minsk süreçlerinden dışlanmış olsalar da, 2013’teki Maidan devriminden bu yana sivil toplum ve silahlı kuvvetler içinde barış için aktif bir rol üstlendiklerinin altını çizdi: “Dünyanın başka yerlerinde olduğu gibi, kadınlar barış için gereklidir ve onlar olmadan hiçbir barış anlamlı bir şekilde var olamaz. Bu nedenle, barış inşası girişimlerinin ve yaklaşmakta olan müzakerelerin tüm adımlarına dahil edilmelidirler.”
Feminist dış politikaya sahip olmakla övünen ülkelerin de, pratikte feminist perspektifi ve değerleri unuttuğunu söyleyen Santoire, “Rusya gibi uzlaşmacı olmayan devletlerle karşı karşıya kaldıklarında, sert bir çizgi benimserler ve maddi güvenlik ve devlet güvenliği konularını insan güvenliğinden daha öncelikli hale getirirler.”
Hükümetlerin kadın haklarının tehlikede olduğu devletler ve ortaklarla diplomatik ilişkiler sürdürürken feminist değerlerini eyleme geçirmeleri gerektiğini ifade eden Santoire’a göre feminist dış politika çatışma çözümünün anahtarı: “Feminist dış politika, milyonlarca insanı daimi savunmasızlık durumlarında bırakan ve şiddete başvuran küresel güç sistemlerini sorgulayabileceğimiz güçlü bir mercek sağladığı için çatışma çözümünün anahtarına sahiptir. Bu nedenle, ötekileştirilenlerin yaşamlarını ve deneyimlerini merkeze aldığı ve öncelik verdiği için geleneksel dış politika düşüncesinden farklıdır.”
“NATO’nun genişlemesi ve daha fazla provokasyon sürdürülebilir barışa hizmet etmeyecek“
Santoire, Batılı ülkelerin Ukrayna’nın koşulsuz egemenliğini desteklemeye devam etmesi gerektiğini, ama bunun yanı sıra da NATO’nun genişlemesinin ve daha fazla provokasyonun ne sürdürülebilir barışa ne de gelecekteki çatışma çözümüne hizmet etmeyeceğini, çünkü askeri güvenliği toplumsal cinsiyete duyarlı insan güvenliğine göre ayrıcalıklı kılacağını da kabul etmeleri gerektiğinin altını çiziyor.
“Ülkedeki çatışmaların etkilerini azaltmak için sahada çalışan sivil toplum örgütleriyle yakın çalışmaya devam etmelidir. Ön saflardaki kadın gazileri, yerinden edilmiş kişileri, aktivistleri, doktorları, hemşireleri ve diğer bakım görevlilerini dinlemelidirler.
“Yemen’den Afganistan’a, Filistin’e ve Ukrayna’yı da içine alan feminist bir analiz, basit ama sıklıkla unutulan bir düşünceyi ortaya koyuyor: Batılı ülkeler, insani kayıpları, cinsiyete dayalı insani krizi ve bu çatışmanın yıkıcı sonuçlarını zorunlu olarak hatırlamalıdır. İnsan güvenliği ikincil bir husus değildir, aksine tüm savunma, barış ve güvenlik kararlarında merkezi ve kesişen bir nokta olmalıdır.”
Yazının tamamına buradan ulaşabilirsiniz.