Avrupa’da liderlik pozisyonlarında neden hep sağ görüşlü kadınları görüyoruz? Ve daha da önemlisi, cinsiyet eşitliği konusunda daha dikkatli olduğu iddia edilen siyasi yelpazenin solu neden bir kadın lider çıkarmakta bu kadar çok zorlanıyor?

Avrupa’daki liderlik pozisyonlarından üçünde kadınlar oturduğuna göre, karar alma rollerinde cinsiyet eşitliğinin geliştiğini iddia edebilir.
Avrupa Komisyon’un ilk kadın başkanı Ursula von der Leyen, Almanya’da Angela Merkel (yine bir başka muhafazakar kadın lider) döneminde savunma bakanlığı yapmış, Hıristiyan Demokrat Birliği mensubu bir siyasetçiydi.
Merkel’in on beş yıllık yönetiminin yanı sıra ve bir avuç İskandinav sosyalist başbakan dışında, Avrupa’da -parti ya da hükümet liderleri olarak- yürütme gücüne sahip olan kadınların büyük çoğunluğu, Margaret Thatcher’dan başlayarak sağ ideolojiden geliyor.
Theresa May ve eski Polonyalı üç kadın başbakan, Marine Le Pen (Fransa), Giorgia Meloni (İtalya) ve Frauke Petry ve Alice Weidel (Alternative für Deutschland’ın kurucusu ve Federal Meclis’teki lideri) ve şimdi Macaristan’ın ilk kadın cumhurbaşkanı olan Katalin Novak, Avrupa’nın aşırı sağ kanadına mensuplar.
Neden tüm bu kadınlar sağda konumlanıyor? Ve daha da önemlisi, cinsiyet eşitliği konusunda daha dikkatli olduğu iddia edilen siyasi yelpazenin solu neden bir kadın lider çıkarmakta bu kadar çok zorlanıyor?
Avrupa Üniversitesi Enstitüsü’nde araştırmacı Costanza Hermanin’e göre, siyaset bilimciler hala bir açıklama bulmakta zorlanıyorlar. Bazıları lider olmayı başaran muhafazakar kadınların genellikle sağın savunduğu geleneksel ‘kadın figürü’nü temsil ettiğine dikkat çekiyor. Bu tip kadın liderler, geleneksel aile politikalarını savunacak ve 1970’lerden beri sola kayan kadın oylarının bir kısmını geri almalarını sağlayacak rol modeller olarak işlevsel bulunuyor.
Bu iddia bazı kadın liderler için, özellikle de başbakan olduğu süre boyunca Downing Sokağı’nda yemek yapmasıyla bilinen Thatcher veya yedi çocuk sahibi Von der Leyen için geçerli olabilir.
Ancak, lezbiyen olan Weidel, iki kez boşanmış Le Pen ve bekar bir anne olan Meloni gibi isimler söz konusu olduğunda açıklamanın geçerliliği ortadan kalkıyor. İtalya örneğinde, Meloni’nin 2018 seçimlerindeki parti seçmenlerinin yarısından fazlası kadındı, bu oran 2013’te yüzde 37,5’ti. 2018’de yapılan bir araştırmaya göre, Le Pen’in 2017 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde en az erkekler kadar kadın seçmende de destek aldı.
Hermanin, ilginç bir şekilde zamanımızın muhafazakar ve aşırı sağcı kadın liderlerinin çoğunluğunun – hatta daha “anne” figürlerin bile – genellikle “eril” addedilen mesleklerden geldiğini veya tipik “eril” liderliklerle ilişkilendirilen özellikler sergilediğini söylüyor.
Örneğinin birçoğunun STEM veya ‘pozitif bilimler’ geçmişi var: Merkel bir doktor, Thatcher bir kimyager, Von der Leyen savunma bakanı, Lagarde ise bir finansçı.
Araştırmacılar, Avrupa sağındaki kadınların başarısı için iyi bir açıklama bulmakta zorlansa da, Hermanin iki noktada uzlaşılması gerektiğini ifade ediyor.
Birincisi, Avrupalı ilericilerin, kadın liderliği için harekete geçmelerinin tam zamanı. Siyasi yelpazenin solu, kadın adaylara genellikle kriz anlarında başvuruyor.
İkincisi, Avrupalı kadınlar, ılımlı kadın liderleri eşitliği daha güçlü bir şekilde savunmaya ve tüm kadınların çıkarlarını temsil etmeleri için teşvik etmeye odaklanmalıdır.
Kaynak: Euronews
Derleyen: Eda Doğançay